Pazar Postası 'Başroldekiler parsayı topladı, biz de onlara basamak olduk...'
Paylaş
'Başroldekiler parsayı topladı, biz de onlara basamak olduk...'

Türk Sineması'nın en güzel kadınlarından Nebahat Çehre. Güzelliği 15 yaşında 'Türkiye Güzeli' olarak tescillenmiş. Giderek de güzelleşiyor. Görüntüsü gizlese de kendisi 67 yaşında olduğunu gizlemiyor

SERAL CUMALI

Haberin Devamı

seral.cumali@posta.com.tr

Samimi, doğal, sade, cana yakın. Onu en son ‘Muhteşem Yüzyıl’ dizisinde izledik. Mesleğe 15 sene ara verdikten sonra televizyonlarda yaptığı büyük çıkışı gideceği kadar götüreceğini söylüyor. Nebahat Çehre’nin evine konuk olduk; bize hayatını anlattı.

15 Mart 1945’te Sa esas adım Hilal’i değil göbek adımı yazmışlar. 4.5 kilo doğmuşum. 3 erkek kardeşim de öyle. Annem emzirmiş beni ama sütannem de varmış. Babam serbest ticaret yapıyordu, onu kaybettiğimizde 6 yaşındaydım.

Babam ölünce, ailenin bir bölümünün yaşadığı İstanbul’a göç ettik. Komşumuzun damadı İstanbullu imiş, “Ben eşyalarınızı trene yüklerim, akşam 7’de kalkacak” demiş. Akşam 7’de istasyona gittik, meğer tren sabah 7’deymiş. Komşunun damadı, bütün eşyalarımızı alıp gitmiş. Annemler, “Bari fotoğrafları gönder” diye gazeteye ilan vermiş. Ses çıkmamış. Yani çocukluk albümüm yok. Annem çok gençti, İstanbul’da bir hakimle evlendirdiler. Bizi belli bir yaşa kadar büyüttü, anlaşamadılar, ayrıldılar.

Haberin Devamı

“Churchill’le dans ettim”

15 yaşındaydım. Fatih’te komşu kızı arkadaşım, güzellik müsabakasına başvuracaktı, ben de yanında gittim. Düz ayakkabıyla, makyajsızdım. “Siz de katılın” dediler bana. Annem dünya güzellerinin resmini kesip saklardı. Eve geldim, “Anne kızın Türkiye Güzeli olacak” dedim, dalga geçerek. “Nereden çıktı, 15 yaşındaki insan müsabakaya mı girer?” dedi. İlgililerle konuştu, “Yaşın önemi yok” dediler. Bir anda kendimi Türkiye Güzeli olarak buldum. 1960’ta Londra’da Türkiye’yi temsil edecektim.

Yaşım küçük diye tek başıma yurtdışına çıkmam için pasaport vermediler. Üvey babamın bir yakını aracılığıyla, validen özel izinle uçağa yetiştirildim. Para bile alamadım. Küçüktüm, Londra’da herkes bana hamilik yaptı. Yarışma sonrası Londra’daki Hotel Waldorff Astoria’da balo vardı. İngiltere eski Başbakanı Churchill’in o baloda dünya güzeli ile dans etmesi bir gelenekmiş. Churchilldünya güzeli ile dans ettikten sonra beni dansa kaldırdı. Herkes şaşırdı. Dansa kaldırırken elbisemin tülüne bastı, yırtıldı. Bana yeni elbise almak istediler kabul etmedim. BBC’ye çıkınca küçük bir ödenek verdiler. O parayla taşbebek almak istedim. Vazgeçip o sene moda olan kabarık bir jüponla Türkiye’ye döndüm.

Haberin Devamı

Taksim’de bir mimara asistanlık yaparken çocuk tiyatrosuna başladım. Menajer bir karı-kocanın ısrarıyla 17 yaşında sinemaya geçtim. Leyla Sayar ve Göksel Arsoy’un Yaban Gülü’nde zengin, şımarık kız rolü verildi. “Ben böyle biri değilim niye bunu oynuyorum” deyip filmi bıraktım. Bilinçsizlik, oyunculuğu kavramamıştım. Sonra da hep şımarık zengin kız rolleri geldi. Şimdi de zengin kadın rolleri geliyor. 110 film yaptım. Yeşilçam bana çok şey vermedi, destek olmadı. Başroldeki arkadaşlar iki damla gözyaşıyla parsayı topluyor, biz de onlara basamak oluyorduk. Onun için Yeşilçam’a çok borçlu değilim. Ne yaptımsa kendi emeğimle yaptım.

“Sinemadan değil sahneden kazandım”

Sinemada durgunluk döneminde gelirimiz yok, evde sadece tencere kaynıyordu. Herkes sahneye çıktı. Ben önce direndim. Teyzemlerle gittiğim Şile Plajı’nda Zeki Müren’e rastladık. “Koluma gir, biraz yürüyelim” dedi. “Niye şarkıcılık yapmıyorsun? Hadi bana bir tane söyle” diye ısrar etti. Müzeyyen Senar’ın “Kırmızı Gülün Alı Var”ı mırıldandım. “Ne kadar güzel bir gırtlak, Müzeyyen Senar ile Behiye Aksoy arasında bir sesin var, hemen sahneye” dedi. Çok iyi hocalardan ders aldım, ilk Ankara Göl Gazinosu’nda sahneye çıktım. Sesimi duyanlar “Behiye Hanım mı geldi?” diye sormuşlar. 8 sene şarkıcılık yaptım.

Haberin Devamı

Parayı sinemadan değil sahneden kazandım. Evimi, arabamı aldım, kendime gelecek sağladım. Duygusal olmazsa, sürünüyor olsam, bana Türkiye’yi verse birlikte olmam. İlk eşim Yılmaz Güney’le sette tanışıp aşık olup evlendik. 19 yaşındaydım. 4.5 sene sonra ayrıldık. Eski basketçi, demir tüccarı Yavuz Demir’le ikinci evliliğimi yaptım. Yılmaz’la değil ama Yavuz’la yürütebilirdim. Fakat ben çok sakin yaşayan biriyim. Ama Yavuz’la hayatımız çok hareketliydi, bir gün ayağımı uzatıp evde rahat edemedim. 8 yıl dayanabildim, yaşamının hızına dayanamayıp severek bitirdim. Her iki evliliğimde de sinemayı bıraktım. Bugün de evlensem yine bırakırım. Çünkü evliliği doya doya yaşamak istiyorum.

Haberin Devamı

“Uzun süredir hayatımda kimse yok”

Erkeğimi karşılamak, onun için bir şeyler hazırlamak, her şeyi paylaşmak, birlikte sinemaya gitmek isterim. Ama bizim meslek buna müsait değil. Ne saati belli, ne çalışma düzeni. Her iki evliliğimden sonra yaşadığım ilişki çok güzeldi. Bana kendimi özel hissettiren, bir erkekte olması gereken vasıflara sahipti. O da bittikten sonra hayatıma kimseyi sokmadım. Çünkü beraber olabileceğim bir erkeğe rastlamadım. Yanımda sadece bir erkek değil hayatımı paylaşacağım bir erkek isterim.

Arkadaşlarım, “Etrafına bakmıyorsun” diyor. Oysa bakmasan da rastlaşırsın, olmadı. Çok da boşluk hissetmiyorum. Aslında bu yaşlarda bize erkek lazım, destek ve arkadaşlığa ihtiyacımız var. Evimde torunlar, çocuklar biraraya geleyim, çok isterdim. Olmadı, onun da sıkıntısını çekmiyorum. Ailem, dostlarım çok geniş. Seyahatler yapmak istiyorum. Mesleğe 15 sene ara verdim ama sonra öyle bir çıkış yaptım ki, gideceği kadar götüreceğim...

(03.02.2013 tarihli Posta Karnaval'dan alınmıştır.)