Pazar Postası Arapların gözbebeği...
Paylaş
Arapların gözbebeği...

Cemiyet hayatının ünlü isimlerinden biri olmasının yanı sıra, ödüllü bir tasarımcı da... Zeynep Fadıllıoğlu sanatın içine doğmuş. Turistlerle dolup taşan İstanbul'daki Şakirin Camii'ne tasarımcı olarak imzasını atan Zeynep Hanım, son günlerde Arap ülkelerindeki prestij projelerinin aranılan ismi haline geldi. Zeynep Fadıllıoğlu ile, kendisinin ve eşi Metin Bey'in sahibi olduğu Ulus 29'da buluştuk

Röportaj: ELÇİN CAN

Haberin Devamı

elcin.can@posta.com.tr

Çocukluğunuzun Yeniköy'de geçtiğini biliyorum eski İstanbul'u özlüyor musunuz?

Evet. Düşünmemeye çalışıyorum. Çocukluğumu ve gençliğimi geçirdiğim Yeniköy’de yalı yaşamı kültürü vardı. Yalıların perdeleri açık olur, bir yalıdan diğerine geçerek yüzülür, kayıkla dolaşılır, Zeynel’de dondurma yenir, açık hava sinemasına gidilirdi. Türk’ü, Rum’u, Ermeni’si birlikteydi.

* Anneanneniz hafızmış.

Evet. Balyan Yalısı’nda beraber oturduğumuz teyzemin kocası Sahip Molla da Abdülhak Hamit’in torunu olarak Sakal-ı Şerif’i muhafaza etmek şerefine ulaşmış bir kişiydi. Biz de o yalıda oturduğumuz için aynı şerefe nail olmuştuk. İslam eserleri ve Kur’an koleksiyonları arasında büyüdüm. Büyüklerimin hepsi dindardı.

Haberin Devamı

* Gençliğinizde bilgisayar programcılığı ve sistem analistliğinde çok başarılıydınız.

Türkiye’nin ilk bilgisayar programcılarından biriydim. İngiltere’de sanat tarihi ve tasarım eğitimi almıştım. Ailem sayesinde de zaten bu sektöre yabancı değildim. Sonra Metin’le tanıştım. Birbiri ardına açtığı mekanların iç mimarisini ve dekorasyonunu üstlendim. Evlendik. Selin doğdu. Bu gelişmeler bilgisayar programcılığı ve sistem analistliğine veda etmemi gerektirdi.

* Tasarıma olan merakınızı nasıl keşfettiniz?

Londra’daki Victoria and Albert Müzesi’nde halı sanatı dersinde Türk tekstilinin güzelliğini fark ettim. Anneannemin kıyafetlerindeki Türk motiflerinin zenginliğini keşfettim. Tasarımlarımı ve ödüllerimi Türk tekstiline borçluyum. Dedelerimden biri pamukçu Salih Bosna, diğeri ipek fabrikatörü Rıfat Pekiş. Tekstile ilgimde dedelerimin de payı büyüktür.

* İlk tasarımınız neydi?

Annemle Kapalıçarşı ve Bit Pazarı’na giderdim. Bulduğum eski takıları zevkime göre yeniden tasarlardım. Tabii o zamanlar bunu ‘tasarım’ olarak algılamadığım kesin. Kıyafetlerimi de ben tasarlıyordum. Çevremdekiler tarzımı her zaman beğenmezdi ama kulak asmazdım.

"MİLLİYETÇİYİM TÜRK MALZEMESİ KULLANIRIM"

* Son olarak Katar’da camiler tasarladınız. Arap dünyası sizin tasarımlarınızı sevmiş olmalı.

Haberin Devamı

Şakirin Camii tüm dünyanın bizi tanımasını sağladı, bana şans getirdi. İslam dünyasının da ilgisini çektik. Katar Emirliği, Katara Bölgesi’nde iki cami ve bir lokanta tasarlamamı istedi. Caminin 24 ayar altın mozaikle bezenmesini talep ettiler. Mücevher kutusu gibi.

* Araplar şaşaa meraklısı mı?

Bazen gösterişli ve ilginç yapılar talep ettikleri oluyor. Katar’daki Golden Mosque (Altın Camii) için, altın görünümü ucuzlamasın diye İtalyanlarla çalıştım.

* Bahreyn Kraliyeti için de bir cami tasarladınız değil mi?

Üç cami tasarlamamı istediler. İkisinin hem tasarımı hem uygulaması bitti. 40 kişilik ekibimi Türkiye’den götürdüm. Üçüncü cami tasarlandı ama henüz uygulanmadı.

* Ekibiniz gibi kullandığınız tüm malzemeler de Türkiye’den... Ülkemizin ihracat listesinde ilk 1000’e girdiniz.

Milliyetçiyim. Olabildiğince, malzemeleri Türkiye’den tedarik ediyorum. Ama bazen hem mali hem de işçilik açısından bu yaklaşım mantıklı olmuyor. Bizde, maalesef, çok kaliteli işçi sayısı az.

* Birleşik Arap Emirlikleri- Dubai’de ne tasarladınız?

Haberin Devamı

Dünyanın en uzun gökdeleni olan Burj Khalifa, Dubai’de. Gökdelenin içine cami çizmem istenmişti, süre kısıtlı olduğu için ancak mihrabı tasarlayabildim. Daha sonra cami, benim çizdiğim mihrap ile açıldı.

EVLİLİĞİMİZ İNİŞLİ ÇIKIŞLI

* Metin Bey ile nasıl tanıştınız?

Küçükken Uludağ’a kayağa gitmiştim. Metin de orada Küçük Beceren Oteli’ni işletiyordu. Ailece otelin restoranında olurduk. Yıllar sonra onun açtığı Şamdan’da karşılaştık. Fransız eşinden ayrılmıştı. Flört etmeye başladık, sonra da evlendik.

* Bunca yıl aşkı nasıl korudunuz?

Hem uyum içinde hem de bol kavga ederek yıllar geçiyor. İniş-çıkışımız boldur. İkimiz de monotonluğu sevmeyiz. Ortak zevklerimiz çok fazla ve her alanda beraberiz. En mühimi, birbirimize çok geniş hareket alanı bırakıyoruz. Evliliğimiz sevgi ve hayranlıkla çevrili. O, benim en büyük destekçimdir.

"YERSİZ ELEŞTİRİYİ ÖNEMSEMİYORUM"

* Beş yıl önce İstanbul’da Şakirin Camii’nin tasarımını yaparak ilk kadın cami tasarımcısı unvanını elde ettiniz.

Haberin Devamı

Semiha Şakir’in çocukları onun anısına bir cami yaptırmak istediler. Önce içini, sonra mimarisini tasarlamamı rica ettiler. Toplum değerlerine uygun ama farklı ve modern bir görüntü istiyorlardı, ben de öyle yaptım. Hem doğu hem batı kültürünü yaşayan bir toplumuz. Küçüklüğümden beri toplumun her kesiminden insanla beraberim. Türkiye’nin modern yüzünün bir örneğiyim.

* Eğlence mekanları dekore ettiğiniz için cami tasarlamanız eleştirilmişti.

Sadece iki mimar ‘Sen kimsin ki bunu yapacaksın’ gibi bir eleştiri getirdi. Onlar İslam bilgini filan değil, üstünde durmadım. Proje ile ilgili düşüncemizi ilahiyatçılara, müminlere ve müftümüze danışmıştık.

* Sizi kıskanmışlardı herhalde.

Camiyi kahvehaneye benzeterek tepki verdikleri için ben de bunu kıskançlığa bağlıyorum. Oysa ‘yenilik nasıl yapılır’ gibi çalışmalarda Şakirin Camii örnek gösteriliyor. Sultanahmet’ten sonra turistlerin en çok gezdiği camii; Şakirin.

SELÇUKLU MEDENİYETİ İLHAM KAYNAĞIM

* Tasarım yaparken nelerden besleniyorsunuz?

Selçuklu, Osmanlı ve Anadolu medeniyetleri ana esin kaynağım.

* Otel ve mağaza da tasarlıyorsunuz.

ZF Design olarak mobilya koleksiyonunuz var. İnsanlar bize tasarlatma zorunluluğunu duymadan ZF Design’dan parça alabiliyorlar. Ve bu parçalarla mekanlarını farklılaştırıyorlar. ZF Design zaten bu amaçla kuruldu.

* “Mükemmeliyetçi olmak gibi sorunum var” demişsiniz.

İstanbul’da mükemmel bulmadığınız tasarımlar var mı? Çok. Şehir planımızda veya uygulamamızda büyük sorun var. Boğaz şeridinde güya inşaata kısıtlama ve yasak getirildi, çarpık yapılaşma bitmiyor. Tarihi eserlerin etrafında çirkin yapılar...

* Bu koşuşturma içinde nasıl dinleniyorsunuz?

Düzenli yoga veya gyrotonics (yoga ve dans karışımı bir teknik) yapıyorum. Lüzumsuz düşünceler vücudu çok yorar. Meditasyon ile kendimi yeniliyorum.

* Şu yaşınıza kadar hayattan öğrendiğiniz en önemli ders ne?

Her zaman yeni bir şeyler söylemek...

* Unutamadığınız bir anınız var mı?

Türkiye’nin ilk kadın kayak şampiyonu oluşumu unutamıyorum.

"MEDİTASYON İLE KENDİMİ YENİLİYORUM"

* Aileniz çok varlıklı. Aslında hiç çalışmayabilirdiniz, değil mi?

Babamdan aldığım “Kimseye muhtaç olmadan, kendi ayakları üzerinde durabilen birey olmak” ilkesi, beni sonsuz bir meydan okuma ve çalışma ortamına itti. Benim için çalışmamak bir seçim değil.

* Kızınız Selin Hanım sizi iki torun sahibi yaptı: Sinan ve yeni doğan Zeynep Defne. Anneannelik nasıl gidiyor?

Müthiş bir mutluluk. Sinan’a çok düşkünüm. Önce ona tasarım oyuncaklar aldım, haliyle çocuk beğenmedi (gülüyor).

"KUTUPLAŞMANIN SEBEBİ; CEHALET"

* Son günlerde ülkemizdeki dini kutuplaşma için ne dersiniz?

Maalesef cehaletten, cahillerin egemenliğinden kaynaklanıyor. Ekonomik şartlar arasındaki eşitsizlik bu kutuplaşmayı arttırıyor. Sosyal sorumluluk projelerinde hep söylerim; “Sadece kendi refahınızı düşünerek bu ülkeyi değiştiremezsiniz.”AKP sağlıkta başarılı reformlar yaptı ama yeterli değil.

* Çözümü ne sizce?

Eğitimin önü açılmalı. Düşünce özgürlüğü egemen olmalı. Sorgulamak lazım. Mühim olan ne kadar çok eğitim kurumu açtığınız değil, içinde ne eğitimi verdiğiniz... ‘Dünyada 100 üniversite’ sıralamasında kaç okulumuz var ki? Gazi Yaşargil’lerin, Yaşar Kemal’lerin yetiştiği eğitim kurumlarına ihtiyacımız var. Daha fazla meslek lisesi olmalı. Çok iyi ustalar yetişmeli. İş dünyasında herkes kendi alanında uzman olmalı.

* Eğitim demişken... Artık 10 yaşındaki öğrenciler türban takabilecek. Ne diyorsunuz buna?

Herkesin istediğini giyme ve istediği gibi yaşama hakkına sahip olmasını istiyorum. Ancak 10 yaşında başını kapatmak, o çocuğun ilerde hayatı hakkında karar verme imkanını elinden alır. Şekle değil, toplum ahlakına kıymet vermeliyiz. Aksi takdirde sadece tüketim toplumu oluruz ve sadece batılılar geleceği yaratırken bize izlemek düşer. Yaratıcılığımızı geliştirmeliyiz ki ekonomik açıdan bağımsız olalım.