Elif Yılmaz Biraz zaman verin yeter Osmanlıcası da çıkar
HABERİ PAYLAŞ

Biraz zaman verin yeter Osmanlıcası da çıkar

Geçenlerde taşındım... Yaşamım boyunca varlığımı varlıklarına armağan edeceğim, aitlik hissini taşığım tek yerden, anne babamın yanından. İlk gidişim 19’larda, ‘Artık tek yaşamalısın’ diye beni ‘kovduklarındaydı’ evimden. Babamın gözleri dolu doluydu benden ayrılırken, annem hiç çaktırmıyordu güya. Ben ise ‘Beni sepetlediler’ diye kızmakla meşguldüm, anladığım halde hikayeyi. Gerçi bu çizdiğim dramatik tablo için de sanmayın ki, uzaklara gidiyordum. Kadıköy sınırları içindeydik hepimiz. ‘Evime’ ilk ziyaretimde, (Sanırım ertesi gündü. Ya da sonraki gün. Ama üç günü geçmemişti onu biliyorum) anne ve babam okyanus ötesi yolculuğumdan aylar sonra dönmüşüm gibi karşılamıştı beni evde. Ağlamalar, burun çekmeler, sürekli ‘Nasılsın, alıştın mı?’ soruları falan. Ben de keçi inadı var tabi, hâlâ ‘Evden kovuldum’ kaprisiyle onların yumuşak karnına dokunmayı çok iyi biliyordum. ‘Zor oluyor tabi, gece yatarken üstüm açılıyo sanırım. Boynum da tutulmuş. Bi de yemek bulaşık olayı çok sıkıntılı. Perde çıktı, takarken de düştüm’ yakınmaları. Hepsi yalan! Ahlar vahlar. Babam ‘Acaba yanlış mı yaptık’ diye kıvranırken, annem daha materyalist, ‘Öğreneceksin kuzum” telkinleri. Sonra büyük aşk arkasından ev-lilik. Yıllar sonra da gerçek evime geri dönüş. Yaralar bereler, tedaviler...

Haberin Devamı

Güven kokusu

Şimdi yine, anne ve babamın ‘Eee artık zamanıdır’ telkinleriyle çıktım evimden. Ailesine sırtını dayayan bi baba kuzusu olduğum için, ilkinde ki gibi ailem kurdu bu evi de. Pek kılımı kıpırtdatmadım anlayacağınız. Özellikle babam çalıştı. Sadece gidip yerleştim o kadar. Ama üç gün sonra kendimi kapılarında buldum. Annemin beni bi karşılayışı vardı... Bi on dakika kapıda öpüştük ağlaştık. Bu arada ev yine Kadıköy sınırları içinde söyleyeyim de. Yaka bile değiştirmedim yani. Babam, oğlum Puik de katıldı törene. Nasıl bi güven kokusu evde misss... Bol bol içime çektim, her zaman ki gibi.

‘Ye’ milli irade adına ‘Ye’ ecdadın için ‘Ye’

Oysa o gecenin gününde, kıvranıyordum mide ağrısından. Tam porsiyon utanç, bol acılı memleket yemeğini dayamışlardı yine önüme. Arsızca ‘Ye’ diyorlardı. Milli irade adına ‘Ye!’ Bak tertemiz, hijyenik, ananın AK sütü gibi ‘Helal’ diyorlardı. ‘Ye’! Yedikten sonra değil yerken başlıyordun kusmaya. Midem ‘Bunu da kaldırmaz artık’ diyordum. Vatan-millet-istikrar-dış mihraklarbölünmez bütünlük-allah-kitapecdadımız için ‘Ye’ diyorlardı! Utanma duygusu ayakkabı kutularıyla çoktan paketlenmiş memleketten, arsızlık çikolata kutularıyla ikram ediliyordu. Aklanma simülasyonunun gerçek versiyonunda nasıl da karaya boyanıyordu dün, bugün, yarın... Göz gözü görmeyecek karanlığın fosforlu barkodları vardı alnımızda ‘utanç’ yazan. Eve dönerken, cebime baktım 35 lira. Bira satışı yasak olan ülkemde araya tanıdık sokarak torpille yasağı çiğnedim. Neticede ben iflah olmaz bi hainim. Bi bira aldım, içtim. Soluğu anamın babamın kapısında aldım. İhtiyacım olanı almaya gittim kaybolmamak için kör karanlıkta. Huzursuzluklarımı o gece mışıl mışıl uyuttum.

Haberin Devamı

Kurşuna dizildi anne

Sabah uyandım hak edilmemiş bi umutla, ama gün doğmadı. Daha 24 saat geçmeden, daha kendimizi çaresizce avutamadan 19 yaşındaki hayata atılan tekmeler ödüllendirildi bu kez de. Fırıncısından polisine kadar katil olmanın şerefsizliğine şeref dikmeyi başardılar. Yere düşen ekmeği öpüp başımızın üstüne koyarak büyüyeni, ekmeğe düşman ettiler. Lokma vicdanımıza takıldı kaldı! ‘Zor kullanma yetkimi kullandım’ diyordu son tekmeyi atan devletin üniformalı iyi çocuğu ‘vicdan istiyordu’ yüce adaletten. Ali İsmail’ini linç edenlerin ağzındaki vicdan Emel Korkmaz’ı delik deşik ediyordu. Biz bi annenin kurşuna dizilişini de izliyorduk, bi çocuğun lincinden sonra. Karar çıktı. Bi anne,bi baba, bi abi beraberinde vicdanı da öldürüp gömdük o gün de.

Haberin Devamı

Terziliği ‘iyi’...

Adalet devletindi. Tanırlardı onlar ‘iyi çocuklarını’. Cinayet işleme, çalma, çırpma özgürlükleri her daim vardı. Özgürlük bi yere kadar diye suratımıza tükürerek bağırıyorlar ya senelerdir... İşte ‘o yere kadar’ kendilerinin varlığıydı. Ali İsmail’in katli teferruattı. Ahlak, namus, günah dikiliverirdi son modelinden hemencecik, ne de olsa arı gibi çalışıyorlardı. Gerçi napacan arı gibi çalışmayıp, bunca kir, kan nasıl kapanır, nasıl örtünür ki başka türlü. Durmak yok yola devam!

Yeni Türkiye röntgeni

Elimizde 24 saat içinde, taze taze cihazdan yeni çıkmış ‘Yeni Türkiye’nin röntgen filmi vardı. Beyin, mide, karın, kalp her şey ortadaydı. Bazılarımız kendilerine yer aradı orada. Nafile bulamadı. Çoğumuz da evimizin baş köşesine astık onu gururla. ‘Osmanlıcası var mıdır bunun acaba’ diye soranlar da olmuştur elbet. Milli kültürümüze uygun yalan makinesi üreten üniversitelerimiz inşallah onu da üretecek, biraz zaman verin yeter! Zaten görüneni anlamak gibi bi tasanız yok!

Utandım...

Üç adım ötede ki anne-babamın üç gün sonra ‘bana kavuşunca’ boynuma sarılan o geceki hasretlerinin hasretini çektim. İşten çıktım. Dayanayım dedim kapılarına. Huzursuzluğumu uyutayım istedim yine mışıl mışıl. Şımarıklığımdan utandım! Ali’nin anne babasından. Yeni evin baş köşesine ben de öfkeyi astım!

Sıradaki haber yükleniyor...
holder