Erkut Can Onlar yazdı ben imzaladım
HABERİ PAYLAŞ

Onlar yazdı ben imzaladım

Can Dündar ve Erdem Gül hakkında hazırlanan çifte müebbetli iddianame için, ben de düşüncelerimi yazacaktım ama tam o esnada ABD Dışişleri Bakanlığı’nın açıklaması düştü ekrana.

İşte noktası, virgülüne dokunmadan o açıklama: “Can Dündar ve Erdem Gül hakkındaki iddianameye ilişkin haberlerden, tabii ki büyük rahatsızlık duyuyoruz.

Olağanüstü sertlikteki suç isnadı, mahkeme öncesi tutuklama ve şimdi de, savcılık makamının ömür boyu hapis cezası talep etmesi; Türkiye’nin, ifade özgürlüğü, demokrasi, adil yargılama hakkı ve yargının bağımsızlığı gibi temel ilkelere bağlılığı ciddi endişeler uyandırıyor.

Haberin Devamı

Bu nedenle Türk yetkililerine Türkiye’nin basın özgürlüğü hususundaki anayasal güvenceleri doğrultusunda, basın da dahil tüm kuruluşların ve tüm bireylerin, her türlü fikir ve eleştiriyi dile getirme özgürlüklerinin temini konusunda çağrıda bulunuyoruz” Yazacaklarımı Amerikalılar söylemiş.

Ben de imzamı atıyorum. Bir savcının suçlamalarının ve karşılığının, tabii ki vicdan sahibi hakimler tarafından önemsenmeyeceğine inanıyorum. İnanıyorum da, Can Dündar’ın şiddet kullanarak, hükümeti ortadan kaldırmak için yazdığı 60 yazının bu gücünü kestiremiyorum.

Satır aralarında nasıl bir şiddet kullanmış, ona da kafam basmıyor. Size sorsam...

Açıkla be kardeşim

Herkes konuşuyor. Yeni seçilen bir kadın milletvekili, odasına girer girmez ilk iş olarak duvardaki Atatürk resmini çöpe atmış. Büyük bir olay. Ama nedense Kılıçdaroğlu, günler sonra uyandı ve Disiplin Kurulu’nu konuyu araştırması için görevlendirdi.

Bu olayın tanığı da Aylin Nazlıaka. Kendisi açıkladı. “Genel başkana da söyledim” dedi. Ee, nedir bu gizlilik, açıklamama inadı. Kamuoyunun çalkalanmasına neden izin veriliyor.

Konuşurlar tabii. Bir değil iki kadın milletvekili bu işi yapmış. Nazlıaka olayı ortaya çıkaran Talat Atilla’ya neden dava açmış. Resmi çöpe atan kadın vekil, “Artık yeni bir şeyler söylemek lazım” diye de bir yol çizmiş.

Miş miş. Bir de kalktılar soyadında partisinin amblemini taşıyan bir kadın vekili toplumun önüne attılar. Ayıp ayıp. Sayın Kılıçdaroğlu, açıkla be kardeşim. Salı gününü beklemeye ne gerek var.

Haberin Devamı

Sonunda bir milletvekilin eksilecek bile olsa. Disiplin Kurulu oyalamaya girip, unutturmaya çalışacaksa eğer, unutmayın ki, Atatürkçüler unutmayacaktır.

Görün de vazgeçin artık

Genç yaşta yaşama veda eden ve bu vedadan sonra halkın sevgilisi olduğu anlaşılan Mustafa Koç’un cenazesinde, ailenin geleneksel isteği ile, dede Vehbi Koç’un kurduğu Türk Eğitim Vakfı’na bağış kabul edildi. Sayısı ve miktarı açıklanmayan bağışçıların isimleri bir caddeyi sağlı sollu kapatmıştı.

Arkalarında ise bu isteğe rağmen hala çelenk göndermekte ısrar edenlerin üst üste atılmış çelenkleri vardı. Niyedir bu ısrar? Aile TEV’i gösteriyor ama bazıları hala ‘hayır’ diyor.

Çiçekçi dostlar kırılmasın. İlanının altına hayır kurumu notu düşmeyenler onlara yeter. Açıkladılar. Mustafa Koç fonunda toplanan bu kaynak onun çok önem verdiği “Meslek Lisesi Memleket Meselesi” projesinde liseli gençlere burs olarak dağıtılacakmış.

Haberin Devamı

Yine açıklandığına göre duyarlı kişilerin bağışları, bu güne kadar ki en yüksek bağışı 8’e katlamış. Buna Vehbi Koç, eşi Sadberk Koç ve kızı Sevgi Gönül de dahilmiş.

Bağışlar devam ettiğine göre sen ölmedin Mustafa Koç. Binlerce liselinin kalbinde yaşayacaksın.

Ah bahçeli ah!

Yeni Anayasa yapıp, darbe anayasasından kurtulacağız ya, önce partilerarası bir komisyon kurduk. 4 partinin de temsilcileri var. Yani AKP ve CHP’nin yanı sıra, MHP ve HDP’nin de olduğu. Yani, 7 Haziran’da halk “görev sizin” dediğinde, “HDP ile hiçbir oluşumda yan yana gelmem.

Hatta bu partinin dışarıdan desteğini bile kabul etmem” diyen Bahçeli, olası bir CHP-MHP koalisyonunu engellemişti ya, şimdi vekilleri HDP’li vekillerle yan yana oturacak.

Peki 7 ay önceki “Asla yan yana gelmeyiz” inadı neydi? Amaç herhalde koalisyonu kurdurmayıp, ‘tekrar seçim’ diyen Erdoğan’ın dümen suyuna katkı sağlamaktı.

Ayrıca aynı gece kendisi de ‘seçime gideriz’ demişti, unutmadık. Bu inadın sonucunu gördün Sayın Bahçeli. Erdoğan’ın ekmeğine yağ sürdün ama, 1 Kasım’da baraj terleri döktün. Onu da gördün.

Bugün ise sayende MHP erime sürecine girdi. Ah Bahçeli ah! Anlamsız bir inat uğruna Türkiye bu günleri yaşıyor. Sağol be usta.

Sigarayı bırakırsanız eğer

Ertuğrul Özkök’ün köşesinde okudum. İngiltere’de bir anket yapılmış. Sigara içenler bu illeti hangi yaş aralığında bırakırlarsa, ömürleri kaç yıl uzar diye. Tabii bırakmayıp içmeye devam edenlere göre. Ve şu sonuçlara ulaşılmış.

25-34 arasında bırakanların 10 yıl, 35-44 arasında bırakanların 9 yıl, 45-54 arasında bırakanların 6 yıl ömürleri uzuyormuş.

Bu skalaya göre, 55-64 arasında bırakanların da 3 yıl olması lazım.

Peki ben 70’i geçtiğime ve bırakamadığıma göre umutsuz vakayım herhalde.

Hani doktorların, ‘Ne yerse yesin’ dediklerinden. Ama siz yine de bu anketi dikkate alın.

Taşı toprağı altın ama...

Umut Vakfı emniyet birimlerinin verileri ile bir harita çizmiş. Türkiye’de 2015 yılında 2175 silahlı olay olmuş. 951 kişi ölmüş, 1282 kişi yaralanmış.

Yani günde 3 kişi ölmüş, 4 kişi yaralanmış. En çok olay da tabii ki, 15 milyon nüfuslu İstanbul’da yaşanmış.

Tam 225 cinayet. Hani TUİK’in açıklamasıyla yaşayanlarının yüzde 49’unun kendisini güvende hissetmediği İstanbul’da. Ama bütün bu riske rağmen, taşı toprağı altın olan İstanbul’a göç bütün hızıyla devam ediyor.

Bir yılda 1 milyon kişi olarak açıklandı. İstanbul’dan sonra Adana 118, İzmir 111, Samsun 106, Bursa 97, Antalya 96, Gaziantep 87, Ankara 66 ölümle sıralanıyor. Ve Bayburt. 65 bin nüfuslu bu ilimizde geçen yıl hiç cinayet işlenmemiş.

Övünsünler Bayburtlular. Bireysel silahlanmada, 178 ülke arasında Türkiye 14’üncü sırada. Böyle olunca da savcılıklara intikal eden silahlı olay sayısı, hiç şaşırmayın, 8 milyonmuş. Sevinelim bari. Geçen yıl canımızı iyi kurtarmışız.

Aynen

Çöplük denen şu internet günlük hayatımıza girdi gireli millet bilge oldu. İşine geleni, işine geldiği gibi yazıp, altına da ya Hadis-i Şerif, Mevlana ya da Yunus Emre gibi düşünürlerin adını yazınca iş olup bitiyor.

Uydurulan ‘özlü söz’ süslenip, caps olarak sunulunca da paylaşan paylaşana. Maksat hasıl oluyor.

İşte bu internet çöplüğünde böyle binlerce özlü söz bulabilirsiniz. Bir arkadaş bu konuyu ele alarak bir caps yapmış. Sizlerle paylaşmak istedim.

İSTANBUL ÇÖPLÜK OLMASIN

Bu işi yasaklamayın. Yasaklamayın çünkü, İstanbul çöplük olur. Çevre Bakanı Sarı, durup dururken kağıt toplayıcısı binlerce kişinin yoluna taş koydu. Önce bunlardan atık alanları uyardı.

‘Şayet alırsanız 140 bin lira ceza ödersiniz’ diye. Yetmedi işi garantiye almak için, toplayıcılar, kaçak yollara tevessül ederse, onlara da 20 bin lira ceza yazdı.

Yapmayın, etmeyin Sayın Bakan. Zaten şimdilik durdurmuşsunuz uygulamayı. Çünkü hatadan dönmek de bir erdemdir. Ben Kadıköy Çiftehavuzlar’da oturuyorum.

Bu haber üzerine balkondan baktım, evimin yakınında 11 tane çöp konteynırı saydım. Üşenmedim camdan gözledim. 2 saat içinde 7 toplayıcı geldi, hepsi açıp baktı ve inanın hiçbiri boş dönmedi.

Peki onlar olmasaydı, bu kadar kağıt, karton ve plastiği bu kutular nasıl alacaktı. Toplayıcılar, koca çuvallarını toplayıp gidiyorlar ama kutular hala dolu. Onlar olmasa düşünün bu kutuların çevresinin belediyelerin gücüne rağmen ne hale geleceğini.

Sayın Bakan tabii siz de düşünün. Hem bu bahtsız kişilerin ekmeğiyle oynamayın, hem de İstanbul’u çöplüğe dönüştürmeyin.

Belki vardır bir yolu. O yolu yaratmak da bakan olarak sizin işiniz. Düşünün.

Zika da neymiş

Latin Amerika’dan ‘Zika’ virüsü geliyor diyorlar. Gelsiiin. Bizler, “Ama ben AIDS’liyim” diyen fahişeye, “Boşveer. Biz taşfırın erkeğiyiz. Bize bir şey olmaz” diyen erkeklere sahip bir ülkeyiz.

Daha yeni, domuz gribine 57 kurban verdik, neyimiz eksildi. Onu da unutur gideriz. Ama bu unutkanlıkla ülkeyi de yok ediyoruz, farkında değiliz. Şehit haberleri, günlük borsa haberlerine dönüştü.

Yaralılara ise ancak bir kere yer veriyoruz. Atatürk, “Türk milleti çalışkandır, zekidir” demiş ama kibarlığından “Unutkandır”ı eklememiş. Biz ekledik. Baksanıza Güneydoğu’da ilçelerin onlarca mahallesinde sokağa çıkma yasağı var.

Hafta içinde bunlara yenileri eklendi. Neden biliyor musunuz? Yasak yokken bu mahallelere yeni hendekler kazıldığı ve barikatlar oluşturulduğu için. Ey yetkililer, bu işlemler yapılırken sizler neredeydiniz?

Bir şeyler oluyor, dönüyor ama kimse ne olduğunu bilmiyor. Zaten bilsek de unutacağız nasıl olsa.

Genelkurmay’ın açıklamalarıyla şeffaf(!) bir ülkede yaşadığımızı zannediyoruz ama camlarımız filmli.

CIZZZ

Kanuni’nin öz oğlunu öldürdüğünü 500 yıl sonra televizyon dizisinden öğrenen bu millet, ülkede neler döndüğünü kaç yüz yıl sonra öğrenir acaba?

Metin Akpınar

Sıradaki haber yükleniyor...
holder