Selin Çakar Ahh kavaklar...
HABERİ PAYLAŞ

Ahh kavaklar...

Haberin Devamı

Son iki gündür durmadan ‘Ah kavaklar’ şarkısını dinleyip içinde olup da hayata tutunmaya çalıştığımız şu acımasız dünyaya lanetler yağdırıyorum.

Şöyle başlıyor şarkı;

‘Ah kavaklar, ah kavaklar
Bedenim üşür, yüreğim sızlar.
Beni hoyrat bir makasla,
Ah eski bir fotoğraftan oydular...’


Her gece kalplerimiz ezilerek uyuyup, her sabah daha büyük bir acıyla karşı karşıya kalmanın korkusuyla uyanır olduk. Çünkü hoyrat makaslar neredeyse her gün gencecik hayatları fotoğraflardan acımsızca oyuyorlar.

Sonra yarım kalan bir hikaye düşüyor aklıma. Yanıbaşımda yaşanmış, hala tüm tazeliğiyle acısını içimde sakladığım mutlu sonla bitemeyen bir hikaye; Hasan’ın hikayesi...

Hasan dört kardeşin en küçüğüydü. Küçük bir ilçede sıradan bir hayatı, kendince hayalleri vardı. Küçük yaşlarda çalışmaya başlamıştı. En son çalıştığı yer bir fotoğraf stüdyosuydu. Çalışkan, dürüst, güler yüzlü, saygılı, sevgi dolu, dünya iyisi bir gençti. Üstelik bir kızı sevmişti. Daha doğrusu ikisi de birbirlerini çok sevmişlerdi. Artık ortak hayalleri vardı. Ama her Türk genci gibi 20 yaşına geldiğinde askere gitmesi gerekiyordu. Belki göz yaşlarıyla ama bayraklarla, davul zurnalarla uğurlanmıştı askere. Önce Manisa’ya oradan da Siirt’in Eruh ilçesine gidecekti.

Haziran 1992'de, tezkeresine sadece 20 gün kala araziye çıkacak ve girdiği bir çatışmada tüm sevdikleri acı içinde bırakılarak bu hayattan zalimce koparılacaktı. Sevdiği kızı arayıp; ‘üzülme, bu ayrılık bitecek, uçakla geleceğim...’ diyecek ama uçakla gelen kendisi değil bayrağa sarılı tabutu olacaktı.

Sonrası feryatlar, göz yaşları, yarım kalan hayaller, umutlar, çaresiz bekleyişler, yaşamaya bir şekilde devam etme çabaları ile geçecekti. Ama aslında hiç kimse o günden sonra hayatına kaldığı yerden devam edemeyecekti.

Aradan tam 24 yıl geçmiş. Koca bir 24 yıl... Ve çok acı ki değişen hiçbir şey olmamış. Hala nice Hasan’lar hayatlarını, hayallerini, sevdiklerini yarım bırakarak hiç acımadan koparılıyorlar bu hayattan.

Bizler hala terör belasına lanet okuyarak hayatlarımızı normalleştirme çabasıyla geçiriyoruz günlerimizi. Gülsek boğazımızda kalıyor, mutlu olsak kendimizden utanıyoruz. Her gün, her gün aklımız, kalbimiz, vicdanlarımız sınanıyor.

Oysa her ‘insan’ın istediği sadece ve sadece ‘yaşamak’. İnsanca yaşamak. Mutlu olmak. Huzurlu hissetmek. İşine gidip gelmek. Çocuklarını büyütmek. Hayallerini gerçekleştirmek. Lanet olsun ki yapamıyoruz. İzin vermiyorlar.
Ama mecburuz.
Acıya rağmen ayakta kalmak zorundayız.
Yaşananların ağırlığını paylaşarak yola devam etmek çocuklarımızın geleceği için görevimiz.
Asıl, eğer hayattan koparsak kötüler kazanacak. Gülüşlerimizi tümden kaybedersek dünya daha karanlık bir yer olacak.
Umut hep vardır. Hep de olmalı. Yoksa tutunacak bir dalımız kalmayacak.

Sıradaki haber yükleniyor...
holder