Kültür - Sanat Ahter Kutadgu'dan yaşamsal değerlere dokunan kitap: Kızlarıma Notlar
Paylaş
Ahter Kutadgu'dan yaşamsal değerlere dokunan kitap: Kızlarıma Notlar

15. Bursa Kitap Fuarı’nda kitabını imzalayan Doğan Holding Danışmanı ve yazar Ahter Kutadgu, tüm ebeveynler için rolleri açısından kendini sorgulama fırsatı sunan “Kızlarıma Notlar” adlı kitabını anlattı

RÖPORTAJ: DEMET ÇORAKLI
FOTOĞRAF: HANDE GENÇOSMAN

Bir başucu kitabı gibi dursa da; öğretici olmanın ötesinde hayatın detaylarındaki yaşamsal her değere felsefi bir bakış açısı öngören, her şeyi hap gibi sunduğu düşünülse de; insanı düşünmeye, sorgulamaya, kendi değerlerini olgunlaştırmaya teşvik edeb bir kitap...

Neden “Kızlarıma Notlar”?

Çünkü ben içimden gelen her şeyi bu kitapla aktarmaya çalıştım. Tarihçi değilim, sosyolog değilim, psikolog değilim böyle bir uzmanlığım yok. Aktarırken de uzman değil babayım dedim. Hayatla ilgili bir şeyleri nasıl paylaşabilirim diye istiyordum ve iyisi mi kızlarıma notlar diye yazayım diye düşündüm. İddiasız oldu. Ve hayatla ilgili büyük ölçüde aslında ağır eleştiriler olan bir kitap oldu. Kendime de benim neslime de yazmış oldum.

“Uzman değilim, babayım” diyorsunuz kitabınızda ki bu çok hoş... İdeallerinize ne kadar yakın baba rolünüz?

İyi bir baba olduğumu düşünüyorum. Çocuklarımın bana emanet edilmiş varlıklar olduğunu ve toplumun birer bireyi olduklarını düşünüyorum. Ve onları en iyi şekilde nasıl yetiştirebilirim kaygısı içinde hareket eden bir insanım. Herhangi bir mülkiyet duygum yok. Bu da onlara karşı daha doğal davranmamı ve daha öğretici olmamı beraberinde getiriyor. Arkadaş gibiyim demeyeceğim çünkü arkadaş gibi olmamak gerektiğini düşünüyorum. Sonuçta, evlat olmak da baba olmak da ayrı statüler ve herkesin belli sorumlulukları var. Benim ilişki biçimim doğal bir ilişki biçimi...

Mesafe var ve korunmalı mı diyorsunuz?

Bence şimdiki ebeveynlerin en büyük sorunu bu! Çocukları nezdinde arkadaş gibi olup onunla aynı eşit seviyede durup, sınırları tamamen ortadan kaldırdıklarında bu sefer çocuk sınır nedir bilmiyor. Halbuki hayatta sınırlar var ve olmak zorunda yani hayatın her alanında sınır var. Dolayısıyla çocuğun sınırları öğrenebilmesi için, baba çocuk ilişkisinin sıcak olmakla birlikte o statü farklılığını koruması gerekiyor. Aksi halde roller karışıveriyor. Özellikle erkek anne babalarında çok ayrı bir kompleks var. Erkek çocuğu ayrıcalıklı bir konuma koyduğunuz zaman. Eşitsizliğin tohumlarını ekiyorsunuz ki bunu en çok da anneler yapıyor. Ondan sonra da kadın erkek eşitliği yok bu ülkede diye dert yanıyoruz, ilginç.

Siz kitapta kızlarıma özür borcum var diyor, kendinizi onlardan esirgemekten bahsediyorsunuz....

Aslında bu özür borcunu daha çok büyük kızım Nazlı’ya söylüyorum. Çünkü Nazlı doğduğunda, 28 yaşındaydım ve tam kariyerimin başlarıydı. İster istemez çok aşırı çalışıyordum. En çok o mahrum kaldı birlikte zaman geçirebilmekten. Akşam eve geldiğiniz zaman çocuklarınızla geçirdiğiniz zaman önemlidir. Eğer geçirmiyorsanız ve aklınız iş ile yoğun ise ona vermeniz gereken zamanı esirgiyorsunuz demektir. Onun için bir daha özür diliyorum.

“Kızlarıma notlar” ilk kitabınız ama yazmak sizin için yeni bir kavram değil...

Ben sürekli yazan bir adamım. İlk makalemin yayımlanması şöyle olmuştu. Yıl 1982, bir anayasa referandumu öncesinde hukuk fakültesi 1. sınıfta öğrenciydim. 12 Eylül döneminin anayasa taslağını çok da iyi incelemiştim. Saint-Joseph’ de okurken de çok meraklıydım felsefeye, devlet kavramına. Referandumdan sonra üzerine birkaç makale yazdım. O makaleleri, kitabımda da gerçek bir aydın örneği olarak ortaya koyduğum İsmail Cem’e gösterdim. Çok beğendi bir iki ufak düzeltmesi oldu ve Cumhuriyet Gazetesi’nde yayınlandı. Benim yazımın ilk kez, çocukluğumda yeri olan ve okumayı öğrendiğim bu gazetede yayınlanmasının bende yeri ayrıdır.

İlk kitabın izleri nasıl?

Bu kitapla ilgili geri dönüşlerden çok mutluyum. İyi sattığını da biliyorum um ama rakamsal olarak bilmiyorum, ilgilenmiyorum da. Ama bu kitap hakkında her görüş bana bir armağan. Çünkü bu tek taraflı yazılmış bir kitap değil. Kitabımda duygularımı paylaştığım insanlarla buluşabilmişsem bu büyük mutluluk.

Kızlarınızdan yanıt gelecek mi, ne dersiniz?

Ben, en çok bir on yıl sonra kızlarımdan gelecek notları merak ediyorum. “Baba sen bunları yazmışsın ama bak bir de bizden dinle bakalım sizin nesliniz bize nasıl bir Türkiye bıraktı” desinler, istiyorum. Derlerse çok anlamlı hale gelir.

Yeni bir kitap ya da “başka notlar” var mı?

İkinci kitabımı bitirmek üzereyim. En geç Mayıs başında çıkacak. Şöyle bir dönemde yaşıyoruz; Türkiye ile ilgili bir kesim çok umutlu, bir kesim de çok umutsuz. Ama geriye dönüp baktığınız zaman Anadolu; yaklaşık 3000 yıldır insanların yaşadığı topraklar ve bu topraklarda çok sayıda medeniyet doğdu, söndü. Devletler doğdu, devletler çöktü. Bakın Çanakkale’de Dimitri ile Ahmet yan yana yatıyor! Umudun tükendiği anlarda hep bir umut yeniden yeşerdi bu topraklarda. Tarihin geniş perspektifine baktığınız zaman umutsuzlanmanın bir anlamı yok. Mutlaka bu toprakta yaşayan insanlar bir çıkış yolu bulacak, 1919’da bulduğu gibi. Bu topraklar enteresan topraklar. Anadolu’nun değerini bilmek lazım ve yeni notlarım yani ikinci kitabım Anadolu üzerine olacak.

Bir de babanızın kitabı var...

Babamın yazdığı kitabından bir seçme yapmak istiyorum. O kitapta çok enteresan tespitler var. Yani Türkiye ile, siyasetle, dinin sömürülmesiyle ve aydınlanmayla ilgili. Onu babamdan notlar diye düşünüyorum. Ben çok şanslı bir insanım çünkü çok iyi bir ailem vardı…

Son olarak babanızı sorsam... O nasıl bir babaydı?

Babam askerdi genç yaşta emekli olmuş. Bizimle ilişkisi biraz mesafeliydi. Ama çok sevdiğini bilirdik. Yani biz uyuduktan sonra gelip öpen koklayan tarzda babalardandı. Küçük yaşta Bulgaristan’dan göçmüş gelmiş bir ailenin ferdi. Çok enteresan bir anımı aktarırsam; Büyük kızım Nazlı 6-7 yaşlarında iken kızımı maça götürüyordum. Fenerbahçe stadına da çok yakın oturuyor annemler o zaman. Oradan babamı arıyoruz ve Nazlı ile dedesini arayıp maçtayız diyoruz. Bir gün maç dönüşü kızımla eve giderken annemlere uğradım onları görmek için. Babam stadı gören arka balkonda otururken çağırdı beni yanına. Hatta hiç yaptığı şey değildir annemi de içeri gönderdi. Belli ki özel bir şey söyleyecekti. “Aferin oğlum, kızını alıp maçlara gidiyorsun ben yapamadım içimde ukdedir” dedi ve ağlamaya başladı. Babamı ilk defa ağlarken gördüm. Ağlaştık, koklaştık, sarıldık. Ertesi gün yönetim kurulu toplantısında telefonum çaldı, kolay kolay aramaz bizimkiler baktım annem. Hemen açtım annem ağlıyor, “çabuk koş babanı kaybediyoruz”. Eve gittim ama yetişemedim babama kalp krizinden kaybetmiştik. Yani çok acayip, hayat çok enteresan bu da benim içime çok yerleşmiştir. Bu konuşmayı yapamayabilirdi de muhtemelen rahattı artık... O nedenle hakikaten çocuklardan esirgememek gerek.

Haberin Devamı