‘Sevda’nın Bahçesi’nde Defne karakteri olarak karşımızda. Henüz 19 yaşında. Rus bir annenin, Türk bir babanın kızı olarak Rusya’da dünyaya geliyor. 7 yaşında İstanbul’a geliyorlar ve bir süre sonra çocukluk hayali olan oyunculuğa adım atıyor. Güzelliği ve yeteneğiyle kısa sürede dikkatleri çeken Alina Boz ile dizi setinde buluştuk Röportaj: Oya Çınaroya.cinar@posta.com.trFotoğraflar: Bahadırhan ErkoçRusya’da doğmuşsunuz, anneniz Rus. Biraz hikayenizden bahseder misiniz?Moskova yakınlarında bir kasabada doğdum. Güzel bir çocukluk geçirdim. Arkadaşlarımla ağaçlara tırmanır, ormanda gezerdik. Oğlan çocuğu gibiydim. Şehirde değil köyde çocukluğumu yaşadığım için ayrıca mutluyum. 7 yaşındayken Türkiye’ye geldik. Geldiğimde hiç Türkçe bilmiyordum. Kursa gitmedim, okulda öğrendim. Kısa sürede alıştım her şeye. Sanırım anneme benziyorum daha çok. Herkes öyle diyor. Kültürel olarak bocalama yaşadınız mı İstanbul’a gelince? Tam kişiliğim şekillenmeye başladığı yıllarda Türkiye’ye geldiğimiz için daha çok Türk kültürüne alışkınım. O yüzden oraya ziyarete gidince daha çok bocalıyorum. Burada arkadaşlarımla paylaşacak daha çok şeyim var. Rusya’dan sonra Türkiye daha muhazafakar geldi mi?Eğitim disiplini olarak Rusya’da daha çok baskı var. Ama Türkiye’de kadınların durumunun daha zor olduğunu görüyorum. Kadın hakları konusunda ciddi sıkıntılar var. Sokakta yürürken rahat hissetmiyorum kendimi. Eskiden de çok elbise, etek giyen bir çocuk değildim ama burada daha dikkat eder oldum. Sürekli pantolon giyiyordum. Yeni yeni elbise giymeye başladım. Annem hep, “Kızım biraz da etek giy, kız gibi giyin” derdi, ben giyinemezdim. İlk zamanlar öyleydi. Ehliyet alınca araba kullanmaya başladım. Hâlâ zaman zaman arkadaşlarımla biniyorum. Pratik oluyor.Çok güzel bir genç kadınsınız. Sokakta rahatsız edici bakışlar hissediyor musunuz? Zaman zaman oluyor. Ama çok kötü bir durumla karşılaşmadım. Zaten alıştım. Eskiye nazaran daha rahatım. Hayır, hiç. Hatta 15-16 yaşıma kadar çok özgüvensizdim. Yok, çok ciddiyim. 17 yaşımdan sonra özgüvenim yerine geldi. Çok utangaç ve çekingendim. Nasıl oldu bilmiyorum ama bir şekilde aştım. Eskiden telefonda su siparişi bile veremezdim, düşünün. O derece özgüvensizliğim vardı. Türk gibi, daha buraya ait hissediyorum. Bakış açısı olarak da Rusya’ya, Avrupalılara yakınım. Ama kültür olarak, dinlediğim müzikler, okuduğum kitaplar, sosyal çevrem... Her şeyimle Türk hissediyorum. Rusya’dayken dedemle tiyatroya giderdik. İşin perde arkasını merak ederdim. Mutlaka kulisi de ziyaret ederdik. Annem bu ilgimi farkedip beni tiyatro kursuna yazdırdı. Sonra bir ajansa kaydoldum ve reklam, dergi çekimleri derken 2013’te ‘Cesur Hemşire’ dizisinde ilk rolümü aldım. Evet, o yüzden ilk rolümü o dizide oynadığımı düşünenler var hâlâ. Alıştınız mı karaktere? Çook. Seviyorum Defne’yi. Enerjik bir karakter yarattım. Defne’yi ilk okuduğumda çok sevmiştim. Bıcır bıcır, hızlı konuşan, annesiyle tatlı bir ilişkisi olan bir kız. Diğer yandan da tam bir direnişçi. Gerektiğinde yumruğunu masaya vuran, sevdiklerini sahiplenen bir kız.Sibel Can ve Emre Kınay’la oynamak başta gözünüzü korkuttu mu? Korkmaktan ziyade, ne kadar şanslıyım böyle bir kadroyla çalıştığım için diye düşünüyorum. Oyunculukta kırmızı çizgileriniz var mı?Asla oynamam, yapmam dediğiniz... Ters köşe rolleri severim. Sadece Türkiye’de dizi çekerken dikkatli olmak gerekiyor. Tek kırmızı çizgim, reyting için yazılmış, duygusuz, ruhsuz sahnelerde oynamak. Gereksiz bir öpüşme ve sevişme sahnesinde oynamam. Kimse için kolay değil bu tarz sahnelerde oynamak. Önceki dizimde başıma geldi açıkçası. Hiç gerekli olmayan bir sahneydi. Sonra yönetmenimizle konuşarak çözdük durumu. Dikkatli ve özenliyim. O zaman yaşım daha küçüktü. O diziye öyle bir karakter olarak girmemiştim. 15 yaşında bir kız çocuğuydu, sonra büyüdü, 22 yaşına geldi. Önceden kestirmemiz mümkün değildi tabii. Ha ama, duygu yüklü bir sahne çekiliyor bazen, izleyince “Vay be!” diyorsun. Ama o anlamı görmediğim zaman doğru bulmuyorum. Genel olarak özel hayatım iyi gidiyor. İşim, ailem ve arkadaşlarımla çok mutluyum ama sevgilim yok. Zekasından etkilenebilirim. Samimiyet, içtenlik çok önemli. Tabii ki. Çok duygusalım. O yüzden karşımdaki insanın iç dünyası nasıl göründüğünden çok daha önemli. Batıl inancınız var mı? Batıl inançlı değilim ama inançlı bir insanım. Kadere inanırım. Bir şeyin olacağı varsa mutlaka olur.En sık kullandığınız kelime? Hayırlısı... Atıp tutanlardan, başkasının başarısından rahatsızlık duyanlardan ve moral bozanlardan rahatsızlık duyarım. Hayalimi paylaştığımda heveslendirmek yerine önümü kesmeye çalıştıklarında rahatsız oluyorum. Onlara ‘hayal kısıtlayıcı’ diyorum ben. Gerçekçi bir insanım ama hayallere de inanırım. Kim istemez evlenip yuva kurmayı, güzel bir aile olmayı. Yanında seni destekleyen bir eşinin olmasını... Şu an çok erken ama ileride isterim tabii.Dizi dışında nelerle meşgulsünüz? Lise bittiği için bu yıl biraz rahatladım. O da her şeye yansıdı. Şimdi üniversiteye başlayacağım. Kadir Has Üniversitesi’nde tiyatro okuyacağım. Bir yandan onun heyecanı var. Bir yandan İngilizce eğitimime ağırlık verdim. Keyifli gidiyor her şey. Çok mutluyum.