Yaşam 'Babam kalaycı ben balet oğlum piyanist... Bu bir devrimdir!'

'Babam kalaycı ben balet oğlum piyanist... Bu bir devrimdir!'

Paylaş
'Babam kalaycı ben balet oğlum piyanist... Bu bir devrimdir!'

2Temmuz 1993'te Sivas'ta düzenlenen Pir Sultan Abdal etkinlikleri sırasında Madımak Oteli'nin radikal İslamcılar tarafından yakılması sonucu 35 aydın, yazar ve ozan yanarak ölmüştü.

Ölenlerden biri de halk ozanı, üç telli curanın büyük üstadı Aşık Nesimi Çimen’di. Nesimi Çimen’in şimdi müzikle uğraşan balet oğlu Mazlum Çimen’le buluştuk; benzersiz bir hayat hikayesi dinledik. Kalaycı Nesimi’nin Kayseri İncemağara köyünden Türkiye’nin önde gelen yazar ve çizerleriyle dolup taşan İstanbul’daki gecekondusuna, oradan Paris’te Abidin Dino’nun evine uzanan müthiş yaşamı; balet oğlu Mazlum’a Paris’ten bale çorabı getirmesi ve daha birçok benzersiz anıyı ilgiyle okuyacaksınız...

Haberin Devamı

Seral Cumalı
scumali@posta.com.tr

- Nesimi ile Dilber Hanım’ın aşkı nasıl bir aşk?

Çok büyük aşk. Dersim’in önde gelen aşiretlerinden Karabalı aşiretinin kızı Dilber. Dersim’den Kayseri’ye gelip İncemağara Köyü’ne yerleşiyorlar. Babamlar da Adana Fatmakuyu’dan oraya geliyorlar. Babam kalaycılık yapıyor. Kalaycı Nesimi ile ağa kızı Dilber birbirlerine aşık oluyor kaçıyorlar.

- Ağa, kızını kalaycıya vermediği için mi?

Hayır; ikisi de evli olduğu için. Çoluk çocukları var. Büyük bir aşk başlayınca beraber kaçıyorlar, önce Maraş- Elbistan’a gidiyorlar, ben orada doğuyorum. Sonra Adana- Kadirli’ye geliyoruz.

- Sonra?

Yaşar Kemal babamın Kadirli’den arkadaşı. Bizi İstanbul’a getiren de Yaşar Kemal. Önce babam geliyor, Yaşar Kemal bir fabrikaya işçi olarak işe sokuyor Nesimi’yi. Fabrikada başlayan greve babam da katılıyor ve işten atılıyor. O zaman Almanya’ya gitmeye çalışıyor ama bronşit olduğu için gidemiyor. Parası yok, kalacak yeri yok; Yaşar Kemal’i bulmaya Türkiye İşçi Partisi’ne (TİP) gidiyor. Yaşar Kemal orada değil ama, o zamanlar genç bir avukat olan Ali Yaşar’la tanışıyor. Ali Abi o zaman TİP’in Gençlik Kolları Başkanı, babama “Burada kalabilirsin” diyor. Babam böylece TİP binasında kalmaya başlıyor. Sonra bir gecekondu tutup bizi de getiriyor İstanbul’a. Önce Gaziosmanpaşa, sonra Kavacık’ta oturuyoruz.

Haberin Devamı

- Gecekonduda nasıl bir hayat var?

TİP bağlantısı nedeniyle babam müthiş bir çevre yapıyor. Nasıl olduğunu biz de çözemedik ama bir anda evimizin misafirleri, babamın dostları Harun Karadeniz’ler, Behice Boran’lar, Mehmet Ali Aybar’lar, Sadun Aren’ler, İdris Küçükömer’ler oluyor...

- Türkiye solunun en önemli isimleri...

Evet; babam sonra entelektüel yazar-çizer grupla tanışınca daha farklı bir gelişim yaşanıyor. Kalaycı Nesimi Çimen’in Yaşar Kemal dışındaki arkadaşları Fakir Baykurt’lar, Abidin Dino’lar, İlhan Selçuk’lar, Yılmaz Güney’ler oluyor. Hatta çoğu evimizde kalıyor. 68 kuşağının önde gelen bütün isimleri benim amcam, ağabeyimdi. Nesimi Çimen de o dönemin simge isimlerinden oluyor.

Haberin Devamı

- Amcalarınızın ağabeylerinizin kimler olduğunun farkında mıydınız?

O zaman farkında olamadım. Ama yıllar sonra o gecekonduya dışarıdan bakınca “Vay be!” diyorum. Ekonomik olarak demiyorum; ben bu değerli insanlarla çok zengin ve lüks yaşadım. İlk okuduğum kitabı İdris Küçükömer verdi bana, Don Kişot’un ilk basımıydı; ona da babası vermiş. Yılmaz Güney benim Yılmaz Abimdi. Bana ‘kuzu’ der, beni gözetler, harçlık verir, hafta sonu okuldan almaya gelirdi. Bir sohbette bu isimleri saydığımda insanlar inanmıyordu. Nesimi benim çok güzel bir evin içinde yaşamamı sağladı. Ben şimdi hayata o evin içinden bakıyorum.

- Bu ilişkileri Nesimi’nin hangi yönü sağladı?

Bu ilişkileri nasıl kurduğu beni çok etkileyen bir konu. Babam ilkokulu sadece 3 yıl okumuş. 44 yaşında sınava girip ilkokul diploması aldı. Cumhuriyet okurdu, ama yazması kötüydü. Anneme de ben yazmayı öğrettim. Babamın en büyük özelliği çabuk kavrar ve hemen verdiği cevaplarıyla büyülerdi. Hiçbir sözcüğü, hiçbir dörtlüğü unutmazdı, yeri gelince onu söylerdi. Yaşar Kemal’e ‘Dayı’ deriz; Yaşar Dayı ile kavga ederlerdi. Babam öyle sözler söylerdi ki, Yaşar Dayı; “Ya bu sözleri nereden buluyor bu adam” derdi kavga arasında. Bu özelliği herkesi çok etkiledi. ‘Nesimi’yi Nesimi yapan Dilber Hanım’dı’

Haberin Devamı

- Evdeki bu ortamda Dilber Hanım nasıl?

O herkesi oturduğu yerden gözüyle idare ediyordu. Herhangi bir kadın değil o. Nesimi’yi Nesimi yapan odur. Hepimiz onun terbiyesinden geçtik.

- Nesimi Çimen’in sanatsal yanı nasıl ortaya çıktı?

Atıf Yılmaz’la tanışınca onun bir filminde oynuyor. Sonra tiyatroya bulaşıyor. 69’da Umur Bugay, Tuncel Kurtiz, Savaş Dinçel’lerle beraber Halk Oyuncuları’nın kurucuları arasında yer alıyor. Pir Sultan Abdal oynuyorlar. Tunceli’de Halk Oyuncuları’nın oyunu yasak olduğu için gözaltına alınıyorlar. Ben de babamla o turnedeyim. 10-11 yaşındayım. Aşağıda babam, Rahmi Saltuk, Tuncel Kurtiz dayak yiyorlardı, ben yukarıda oturuyordum. Beni İstanbul’a gönderdiler; 20 gün sonra babamlar geldi. Sonra babamın ‘Aşık’ yanı ortaya çıktı.

Haberin Devamı

- Paris’e gidişi nasıl oldu?

Paris’e konser vermeye gitti. Fransa’da, Almanya’da, İsveç’te albümleri çıktı. Babam Paris’te, Türkiye’de tanıştığı Erdem Buri ve Tülay German’da kalırdı. Annem Tülay Abla’ya ‘kara kız’ derdi; bahçemizden salatalık, maydanoz toplar salata yapardı. Paris’te Zekeriya Sertel babamı Abidin Dino’nun evine götürüyor ve orada kalıyor. Yılmaz Özdil bir yazı yazmıştı, çok güzel bir yazıydı; gözlerim dolarak okudum. Ama oradaki bir yanlışı düzeltmek isterim; ben Paris’te metroda çaldım; ama babam metroda hiç çalmadı...

- Siz Paris’te metroda neden çaldınız?

Konser için gitmiştim. Abuzer Karakoç, Hasret Gültekin (saz sanatçısı-Sivas Katliamı’nda ölmüştü) ile karşılaştım, o gün birlikte çok yedik içtik, bayağı bir hesap ödedik, yanımızdaki para bitti. Eve dönmeye paramız yoktu. Hasret’le bağlamalarımızı çıkardık çaldık. Bayağı para topladık.

- Peter Gabriel bile babanızı dinlemiş.

Babam Peter Gabriel’le bir davette karşılaşıyor. Türkiye’ye dönünce; “Bir gitarcıyla tanıştım. Ben çalarken, curanın içine girdi. Hayran hayran dinledi. Sonra o da gitar çaldı. Müthiş bir gitarcıydı, ibadet ettim adama” diye anlattı. Yıllar sonra babam bavulunun kumaş cebine sıkışmış bir fotoğraf buldu. “Bak dedi, işte o adam”. “Baba o adam var ya; Peter Gabriel” dedim. Fotoğrafta babama sarılmış bir şey anlatıyordu, babam da Fransızca bilirmiş gibi onu dinliyordu. Babama balet olacağımı söyleyince “Nedir lan o?” dedi.

- Halk ozanının oğlu nasıl balet oldu?

Ben evde babamla cura çalardım. Can Baba (Yücel) “Bu çocuğu konservatuvara gönderin” deyince babam “O ne?” dedi. Ben de, “Ne olunuyor orada?” diye sordum. “Sanatçı olunuyor” dedi Can Baba. Anlamadık, “Artist olunuyor” diye açıklayınca anladık. “Tamam ben giderim” dedim. Babam hiçbir önemli günümde yanımda değildi, ya yasaklıydı, ya gitmişti. O sırada da İsveç’teydi, sakıncalıydı, buraya gelemiyordu. Komşunun oğlunun ceketini aldık, Ali Abi (Özgentürk) elimden tuttu beni fotoğrafçıya götürdü, vesikalık fotoğrafımı çektirdik, Can Baba da okula kaydettirdi. Kemanı kazandım ama keman alacak paramız yok. Birincilikle kazandığım için okul bana keman hediye etti. Evde keman çalışmak gerekiyordu ama iki göz odamız vardı, bir odada babam ve arkadaşları olurdu, “Gel oğlum bırak kemanı sen de bize katıl” derlerdi, keman çalışamazdım. Erken gidip okulun tuvaletinde çalışırdım. Ama nota sehpası almaya paramız yoktu, babam ıhlamur ağacından dallar keserek bana nota sehpası yapmıştı. Evde çalışamayınca ev ödevi yok diye baleye geçtim ama sonra baleye aşık oldum.

- Balet olmanızı nasıl karşıladı?

Babama balet olacağımı söylediğim zaman “Nedir lan o?” diye sordu. Anlattım, dans falan diye; “Nerede mutluysan orada yaşa” dedi.

- Sonra size Paris’ten bale çorabı taşımış...

Babam Paris’te yine Abidin Baba’larda kalıyor. Türkiye’ye dönüş uçağı öğleden sonra ama erkenden kalkıyor. Abidin Baba ve eşi Güzin Abla “Niye erken kalktın?” diye sorunca; “Benim gidip oğluma çorap almam lazım” diyor. Abidin Baba, “Altta market var oradan alırız” deyince babam, “Yok, benim bale çorabı almam lazım” diyor. Şaşırıyorlar, “Kime alıyorsun bale çorabını?” diye soruyorlar. Babam, “Bizim oğlan bale yapıyor da” diyor. Abidin Dino, “Biz kendimizi ilerici aydın zannederdik, bir kalaycının oğlu bale yapıyor. Bu bir devrim” diye bağırıyor. 6 yıl boyunca Abidin Baba bana Fransa’dan her yıl iki tane bale çorabı gönderdi. Herkesin ressam olarak taptığı adam bana yılda iki kere bale çorabı göndermeyi ihmal etmiyordu. Onun gönderdiği çoraplarla bale yaptım yıllarca.

- Babanız sizi bale yaparken seyretti mi?

Hiç izlemedi ama hep “Benim oğlum balet ya” diyormuş. Ama annem bir kere Mavi Tuna balesinde izledi. Annemin koltuk numarasının yanında Nejat Eczacıbaşı oturuyordu. Annem başörtülü, yazmalı Dersimli bir kadın. Nejat Bey’i tanımıyor, ona “Meraba gardeş nasılsın” dedi. Nejat Bey, “Buyrun efendim” diye annemi oturttu. Bana da “Hiç merak etmeyin ben yanındayım” dedi, ben kulise döndüm. Oyun bitti, annemi almaya gideceğim, bir baktım Nejat Bey annemi getiriyor kulise. Nejat Bey tam gidecek, annem, “Senin durum ne, çoluk çocuk var mı, sana bakan var mı?” diye sordu. “Anne Nejat Eczacıbaşı o, holding sahibi, sayısız çalışanı var” dedim yavaşça. “Her şeyi olabilir oğlum, ben bir nasılsın diyeni var mı onu merak ettim” dedi. Aradan zaman geçti, Şakir Eczacıbaşı ile karşılaştım, “Senin annen Dilber mi? Ya o kadın yüzünden biz sürekli fırça yiyoruz abimden (Nejat Eczacıbaşı), çıkarsız bir şekilde ilk defa halimi hatırımı soran Dilber Hanım oldu” diye.

- Baleyi seyrettikten sonra annenizin tepkisi ne oldu?

Ertesi günden itibaren sabah kahvaltılarıma bal, börek, yumurta ne varsa kattı. “O kadar kızı havaya kaldırıyor indiriyorsun, güçlü olman lazım” diye... ‘Bir araya geldiğimizde Sivas’ı ve acıyı konuşmayız’

- Nasıl bir bale hayatınız oldu?

2004’e kadar Devlet Opera ve Balesi’nin bütün klasik oyunlarında vardım. Sonra operaya geçtim, iki yıl önce emekli oldum. Bu arada Egemen Bostancı’nın Şan Tiyatrosu’nda yaptığı çoğu müzikalde dans ettim.

- Sivas’taki yangın ateşi sizin eve düştü, nasıl yaşadınız bu ateşi?

Dilber ve Nesimi’nin oğlu olmak en büyük acıları, kederleri, en büyük sevinçleri abartmadan yaşamak demek. Çünkü temelimizde Alevi- Kızılbaş-Bektaşi kültürü var. 35 kişi o yangında öldü, biz 35 aile inanılmaz güzel bir terbiyeyle acımızı yaşadık. Bu aileler yapılan karşısında ne saldırdılar, ne hakaret ettiler, ne cam çerçeve indirdiler, acılarını çok onurlu yaşadılar. Kimse kendi acısını öne çıkarmadı.

- Nefret, kin duymuyor musunuz? Ben içimde kin taşımıyorum. İçimde acı yaşıyorum.

Aileler birbirleriyle görüşüyor mu? Yüzyıllardır tanışıyormuş gibiyiz. Biz aileler olarak nerede karşılaşsak, nasılsın, ne yapıyorsun, derdin var mı, sıkıntın var mı, sadece onları konuşuruz.

- Konu hiç Sivas Katliamı’na gelmez mi?

Mahkemeyi konuşuruz ama hiç Sivas’ı konuşmayız, acıyı konuşmayız. Merhaba derken el sıkışırken zaten bir alev çıkıyor avuçlarımızdan... O alevi hissederiz.

- Baba evinizin misafirlerinin çoğu öldü, geride kalanlardan görüştükleriniz var mı?

Çok az. Ben ölümün ne kadar acımasız olduğunu öyle anladım. Onlar tek tek öldükçe hücreleriniz eksiliyor. Sohbet kesildi, dostlar kesildi, dostluk kavramı değişti, maddeci olduk. Biraz kırgınlıklar yaşadım. O yüzden şimdi görüştüğüm insanlar azaldı.

- Planlarınızda neler var?

Eylülde albümüm çıkacak. Şu an iki yeni dizinin, Orhan Kemal’in hikayesi ‘Kötü Yol’ ile ‘Dila Hanım’ın müziğini yapıyorum. Ben çok güzel bir aşkın çocuğuyum. Babamla annemin aşkını anlatan bir bale müziği üzerinde çalışıyorum; adı “Çimen Aşkı”.

- Aşkları ne kadar sürdü?

Babam başka pencereden bakmaya başladı. Ona, “Baba iki pencereden bakarsan cam çatlar, sen en iyisi git” dedim; “Sağol” dedi bana ve gitti. Makbule Hanım’la evlendi. Ama annemin aşkı hep sürdü. Babamın ölümünden bir yıl sonra annem kalp krizinden öldü. Mezarında soyadı yoktur; “Dilber Ana” yazar. Annem çok çile çekmiş bir kadındır, çile tarlasıdır. Gözünden döktüğü yaşlar kadar mutlu günü yoktur. Ama en büyük devrimci Dilber ve Nesimi’dir. Bir kalaycı, halk ozanı, aşık; bir balet oğlu var, piyanist torunu (Saki Çimen) var... Abidin Dino’nun dediği gibi, bu bir devrimdir! Bu ülkede bunu başarmış birkaç aile gösteremezsiniz...

(12.08.2012 tarihli Pazar Postası'ndan alınmıştır)