Mehmet Coşkundeniz Bir erkeğin çığlığı
HABERİ PAYLAŞ

Bir erkeğin çığlığı

Haberin Devamı

✔ Evet, kıskancım. Ama ben tüm günümü “Acaba şu anda sevgilim ne yapıyor?” diye düşünerek geçirmiyorum. Sevgilimi zırt pırt arayıp kontrol etmiyorum. Çünkü biliyorum ki, bir insan (kadın-erkek fark etmez) bir şey yapmayı kafasına koydu mu yapar.

✔ Sevgilimden önce de bir hayatım vardı. Ve ben o hayatta yaptığım şeyleri sevgilim varken de yapmak istiyorum. Bunun bir olay haline gelmemesi gerekiyor. Televizyonda maç izlemem artık sevgilimi daha az seviyorum anlamına gelmez.

✔ Arada bir erkek arkadaşlarımla dışarıya çıkmamın ne zararı var? Ben sevgilimin kız arkadaşıyla alışverişe gitmesine bir şey diyor muyum? Aynı şey. Biz alışveriş sevmiyoruz da toplanıp içmeyi seviyoruz mesela. Hem bu kadar erkek birlikte dışarıya çıkınca, merak etmeyin, hiçbir kadın yanlarına yaklaşmaz.

✔ İş benim için önemli. Çünkü işimden kazandığım para sayesinde sevgilimle bir yerlere gidebiliyoruz, yiyip içiyoruz. Şimdi soruyorum: Acaba iş sahibi olmayıp zamanını sürekli sizinle geçiren bir erkeği mi istersiniz yoksa işinde başarılı olan ve devamlı yükselen bir erkeği mi? Maalesef bazen bunun ortası olmuyor.

✔ Eski sevgililerden konuşmayı sevmiyorum. Onlar geçmişte kaldı. “Beni mi yoksa eskisini mi daha çok seviyor acaba?” diye düşünmenin de alemi yok. Eskisini seviyor olsaydım, şimdiki sevgilimle beraber olmak yerine yine onu elde etmeye uğraşırdım. Bu arada, kıyaslamak, çok kötü bir şeydir.

✔ Sevgilim beni kızdıracak bir şey yapmışsa bunu direkt söylüyorum. İğnelemiyorum, imalarda bulunmuyorum. Kavga edeceksek orada hemen edelim istiyorum, bu gerginlik günlerce sürmesin, sarkmasın diye çabalıyorum. Bu yüzden “Sen sürekli benimle tartışıyorsun” diye suçlamak çok gereksiz.

✔ “Sevgilim duydun mu, bilmem kim bilmem kimi aldatmış” diye başlayan ve yakın çevremizdekileri anlatan dedikodulardan nefret ediyorum. İlgilenmiyorum. Bu tür bir dedikoduya cevap vermediğim zaman “Sen artık benimle hiç konuşmuyorsun” demek resmen haksızlık arkadaşlar!

✔ Televizyon programları konusunda zevklerimizin farklı olması hiçbir şey paylaşmıyoruz anlamına gelmez ki. Abuk subuk kirli sakallı jönlerin, manken kılıklı bir sürü kızı kendilerine aşık etmesinden başka konusu olmayan dizilerin yerine elbette maçı tercih ederim. İkinci televizyona “Zaten birlikte geçirdiğimiz vakit az, bir de ayrı ayrı mı TV izleyeceğiz” diyerek karşı çıkmanın sonucu bunlar...

✔ Evim benim kalemdir. Bana haber vermeden gelecek her misafir düşman algılanacak ve geri püskürtme taktikleri uygulanacaktır. Bir telefon edip de “Bu akşam şunlar gelmek istiyor, gelsinler mi?” demek çok mu zor?

✔ Sevgilim ailesine ne kadar düşkünse ben de o kadar düşkünüm. Bir kadının günde 10 kez annesiyle konuşması sorun olmuyor da erkeğin annesine arada bir telefon edip hatırını sorması neden “ana kuzusu” şeklinde algılanıyor?

✔ Tüm bunları yaptım diye beni ‘öküz’ olarak suçlayacaksan, e artık o da senin sorunun...

Bezelye değil de asıl sorun arpa
Vücudunuzun hangi besinleri tolere etmediğini biliyor musunuz? Bilmelisiniz, çünkü zaman zaman bu besinlerin perhizini yapmazsanız vücudunuzu, organlarınızı tahrip etmiş oluyorsunuz. Peki nasıl öğreneceksiniz?

Pinner Test sayesinde...

Efendim, parmağınızdan alınan bir damla kan ile vücudunuzun hangi besinleri tolere etmediğini öğreniyorsunuz. Pinner Test’in Türkiye temsilcisi Zaide Kutlualp beni arayıp “Bu testi yaptırmak ister misiniz?” diye sorduğunda cengaver gibi atladım olaya, “Yapın” dedim.

Sonra aldı beni bir korku... Ya üzüme karşı intoleransım çıkarsa? Malum, üzüm suyunun her türlüsüyle aram iyidir. Ne yani, içemeyecek miyim?

Zaide Hanım bizzat gelip yaptı testi ve stresli bekleyiş süreci başladı. Kan, laboratuvarlarda kontrol edildiğinden 2 haftalık bir bekleme süreci oluyor. Derken testin sonucu geldi...

Endişeyle açtım tabloyu. Aklınıza gelen her besin listede. Bakıyorum, durumum gayet iyi. Üzüme karşı intoleransım yok, daha ne olsun? Vücudumun tolere edemediği ilk besinle karşılaşıyorum: Bezelye... “Aman canım” diyorum, “Bezelye yemesem ne olur ki? En fazla Rus salatasını çıkarırım sofradan...”

Ardından ikinci intolere besinle karşılaşıyorum: Yumurta sarısı... Aman tanrım, omlete, keklere, pastalara, tüm pastane ürünlerine veda mı? Zaide Hanım diyor ki; “İntolere besinleri tamamen hayatınızdan çıkarmanıza gerek yok. Belirli aralıklarla perhizini yapın, yeter...” Rahatlıyorum ama benim bünyenin tolere edemediği üçüncü besinle karşılaştığımda “Yok artık” diyorum “Bu olmamalıydı...” Çünkü arpa çıkıyor karşıma, bildiğiniz arpa...

“E kardeşim at mısın sen arpa mı yiyorsun?” dediğinizi duyar gibiyim. Hayır yemiyorum, suyunu içiyorum. Hani maç izlerken ya da deniz kıyısında şezlonga uzanmışken veya arkadaşlarla buluşmuşken içilir ya... Hah ondan işte...

Panikle arıyorum Zaide Hanım’ı, “Şimdi ne olacak?” diyorum, “Nasıl düzelecek bu?” Zaide Hanım bütün sakinliğiyle “Bir süre arpa suyuyla aranıza mesafe koyun, sonra yine maç keyfinize dönersiniz” diyor. “Hem siz üzüm için endişeleniyordunuz, bakın ona intoleransınız yok” deyip teselli ediyor beni...

Şu an bezelye ve yumurta sarısını aramıyorum ama arpadan uzak durmak pek zormuş sevgili okur. Ama bu Pinner Test faydalı bir şey valla.

İnsana her gün hayatında olan ama pek kıymetini bilmediği besinlere değer vermeyi öğretiyor. Hiç vakit kaybetmeden yaptırınız. Gerekli bilgiyi de pinner.com.tr adresinden alınız.

Sıradaki haber yükleniyor...
holder