Pazar Postası Bu ülkede kendimi sürgünde hissediyorum
Paylaş
Bu ülkede kendimi sürgünde hissediyorum

Tiyatrocu Ali Poyrazoğlu ilk kez bu özgür kadar açık konuştu

Seral Cumalı
seral.cumali@posta.com.tr

Ali Poyrazoğlu, Nilgün Belgün’le ‘İyi Günde Kötü Günde’ adlı bir komedi oynuyor. Evlilik ve boşanma üzerine... Salon dolup taşıyor, mutlaka seyredin. Oyundan dolayı bugünlerde herkes Ali Poyrazoğlu’na kadın-erkek ilişkileri üzerine ‘uzmanlık soruları’ soruyor. Ali Poyrazoğlu’nun bu uzmanlığı nereden geliyor diye merak ettim. Çünkü hiç evlenmedi. Bize duyurmadan yaşadığı aşkları hakkında da fikir sahibi değiliz. Bütün bunları öğrenmek için Ali Poyrazoğlu’nun Gümüşsuyu’ndaki evine gittim. Hani bir insanın evi aynasıdır derler ya; Ali Poyrazoğlu’nun evinde 7000’e yakın kitabı, 3000 müzik CD’si ve müthiş bir kukla koleksiyonu var. Tüm bunlar tek eve sığmayınca yan daireyi de alıp kütüphane yapmış. Ali Poyrazoğlu tiyatronun yanı sıra 15 yıldır şirketlere, yaşam koçluğu yapıyor. “Hayatta 10 kişinin yaptığı işi yaptım” diyor ve ekliyor “Ben artık ilişkilerin ip cambazı oldum.” Bize belli etmeden yaşadığı aşklara gelince; 12 yıldır mutlu bir beraberliği varmış. Ama ser veriyor sır vermiyor...

’İyi Günde Kötü Günde’, çeviriden çok sizin tarafınızdan yazılmış bir oyun?


Bu evlilik ve boşanma teması üzerine yazılmış bir Fransız oyunu. 20 gün prova yaptık. Oyun bize uymayınca oturdum yeniden yazdım. Anamdan, babamdan, benden, Nilgün’den, herkesten parça var bu oyunda.

Evlilik ve ilişkiler üzerine uzmanlığınız nereden geliyor?

Evlilik yapmadım. Çok ilişki de yaşamadım. Ama uzun süren birlikteliklerim oldu. 11 yıl süren ilişkim oldu. Aynı evde yaşadık. Evlilikten farkı yok. Dolayısıyla ayrılık da aynı oluyor...

Yan yollara saptınız mı?

İşi aldatma denilen yere getirecek olursan, ‘Ben aldatmadım’ diyenlerin hepsi yalan söylüyor. Çünkü birisiyle birlikteyken başka birisine bakıp “Ben bununla beraber olsam ne kadar hoş olur” diye düşünüyorsan, bu aldatmadır. Bunun sonra öbür noktalara varıp varmaması sadece tesadüflere bağlıdır. Benim için her şey zihinde başlayıp bitiyor, ten sonra devreye giriyor.
Ten bir süre sonra eskiyor. O boşluğu dostluk, arkadaşlık, fantezi ve yeni bir dokunuşla kapatmak zorundasın. Öbür türlü evlilik her gün ocağın üzerine konulup ısıtılan bayat yemeğe döner. İkili ilişki, holding yönetmek kadar zordur. İnsan evinde mutlu değilse işte de çuvallar.

Şu an aşık mısınız?

Evet.

Ne kadardır süren, bir aşk bu?

12 yıldır aynı insanla beraberim...

Kim bu insan?

Sizin ruhunuz duymaz!

Orası kesin!

Ben ortada gezmem ki... Hiç dolaşmam.

Neden göz önünde yaşamazsınız?

Adı üstünde ‘özel hayat’. Özel olduğu için paylaşmaktan yana değilim.

Birlikte olduğunuz kişiler, “Neden ilişkimizi saklıyoruz?” demedi mi hiç?

Bir şeyi sakladığımız yok. Ama biraz da giz kalsın...

Türkiye’de aşkı özgür yaşamak mümkün mü?

Ben askeri darbeler gördüm. İşimize, yaşamımıza müdahaleler oldu. Özgür biçimde ilişki kurmamız, özgür biçimde kendimizi ifade etmemiz o kadar engellendi ki... Düşünce, yaratma, birlikte olma özgürlüğümüz bu memlekette o kadar çok kısıtlandı ki... Baskı altına alındı ki... İtiraf etmem gerekirse kendimi çoğu zaman özgürlük konusunda sürgünde gibi hissediyorum. Sürekli bir sürgünde olma hali de iyi bir şey değil. Bundan kurtulmamız gerekiyor.

‘Sürgünde olma hali’ ne demek?

İstediğin biçimde varolamamak, düşünceni söyleyememek, istediğin birliktelikleri kuramamak, kendine otosansür uygulamaya başlamak... Bunun da adı sürgündür!

Gördüğüm kadarıyla; İlişkilerinizin toplumda kabul görmesi konusunda ciddi endişeleriniz var...

O da var. Ama malı fazla ortaya döktüğün zaman, herkes dedikodunu yapıyor, herkes kurcalıyor, herkes karışıyor.

Bu cinsel tercihinizle ilgili olabilir mi?

Bunu konuşmak bile istemem! Herkesin cinsel politikasını yönetmekle sorumlu olduğunu düşünüyorum o kadar!

Peki aşkta nasıl birisiniz?

Herkes gibiyim valla! Zaman zaman uysal, zaman zaman cesur, pervasız, dışa dönük, zaman zaman da içine kapalı, sıkılgan, utanan.

Sıkılgan, utangaç? Siz mi?

Ben aslında çok sıkılgan bir adamımdır, sıkılganlığımı belli etmemek için böyle çok atak gibi durmaya falan çalışırım. Aslında onu öbür yanımı saklamak için bir kalkan olarak kullanıyorum.

Biten aşkların ardından ağlar mısınız?

Ağlarım, yalvarırım, üzülürüm, peşinden giderim, barışmak için uğraşırım... Bazen kaçarım, terk ederim, uzağa giderim aramam. İnişli çıkışlı, ağlayan zırlayan herkes gibi biriyim.

Evdeki Ali Poyrazoğlu nasıl biri?

Bildiğiniz starlardan değilim. Arkadaşlarımla meyhaneye giderim, maça giderim, küfrederim, çok kitap okurum. Balık pazarından alışveriş yaparım, eve taşırım. Birinci sınıf aşçıyım. Kışın tiyatro yaptığım için arkadaşlarım beni ağırlar, yazın Bodrum’da yaşarım, bütün gün yemekler yaparım, sofra kurup yemek yedirecek adam ararım. Kendi yemek tariflerim vardır.

İş adamlarına koçluk yapıyorsunuz. Zenginlerden alıp tiyatroya mı yatırıyorsunuz?

Bir kısmını tiyatroya yatırıyorum, bir kısmıyla da 70 tane çocuk okutuyorum.

Hangi şirketlere ne koçluğu yapıyorsunuz?

Büyük ilaç, turizm, tekstil, sigorta şirketleri ve bankalarla ortak akıl oluşturma çalışmaları yapıyorum. Çalışma hayatına bakış yöntemleri, motivasyon, marka derinliği yaratılması konusunda projeler hazırlıyorum, seminerler, konferanslar veriyorum.

Ne anlatıyorsunuz bu konferanslarda?

İşte de özel hayatta da mutlu olabilmek için, her ikisinde de fark yaratmayı bilmek lazım. İnsanlar kendilerinden bir marka çıkarmayı öğrenmek zorunda. Ben ‘Daha çok para kazanalım’ sapığı değilim, ama insan beyni başarıya kurulu bir mekanizma. Bu mekanizmanın yukarıya doğru tırmanma arzusunu çeşitli biçimlerde engellediğin zaman mutsuz ve depresif oluyorsun. İkili ilişkilerde de işte de kendi yöntemini keşfetmek, kurmak ve uygulamak zorundasın.

Kaç işiniz var sizin?

Ben tiyatrocuyum, tiyatro yöneticisiyim, çok büyük yöneticilerle ve iş adamlarıyla oturup çok büyük projelerin nasıl yürütüleceği konusunda ortak akıl oluşturan biriyim, Maltepe Üniversitesi’nde hocayım, öğrencilerim var, bizim tiyatronun okulu var, onlarla ilişkileri bazen ağabey gibi, bazen baba gibi, bazen hoca gibi yönetiyorum.

Bu durumda kendinizi nasıl tanımlarsınız?

Ben ilişkilerin ip cambazıyım. O ilişki dediğin tehlikeli bir iptir, gerilmiştir. Üstünde sopayla dengeyi kurarak fiyakalı bir şekilde geçmek zorundayız. Yaşam bunu öğretiyor, ben de öğrendim.

Anılarınız hep çok komik. Bazen bunları yaşamıyor da uyduruyorsunuz diye düşünüyorum

Ben yazıyorum! Kendimle dalga geçerek kendimi düzelttim ben. Kompleksim olmadığı için kendimle alay ederim, dalga geçerim hatta bunları sahnede anlatırım, çıkar televizyonda da anlatırım. Birlikte eğleniyoruz işte.

Film ve dizi furyası içinde niye yoksunuz?

Geçenlerde Billur Kalkavan’ın programında, “İyi bir film teklifi gelmiyor, diziye vaktim yok, sitcom yapmak istiyorum” diye anlatırken, canlı yayında çok güzel bir film teklifi aldım. Fatih ve Faruk Aksoy’un ortanca kardeşleri Servet Aksoy’du arayan. “Hiç canlı yayında bir film teklifi almamıştım ama kabul ediyorum” dedim. Mayısta Kuşadası’nda çekilecek. Bir baba ile oğulun kuşak çatışması hikayesi. Çok güzel bir rol.

Yeni oyun var mı?

Yeni oyunumun adı ‘Tanımadığım Adamlar’, Mart’ta başlayacak. Bizim bir ‘Salı Grubu’muz var, her salı toplanır öğle yemeği yeriz. Ondan yola çıkarak her salı toplanan 6 tane adamın hikayesini yazdım, oyun yaptım.

Salı Grubu’nda kimler var?

Hıncal Uluç’un topladığı bir grup. Aralarında iş adamları, sanatçılar, siyasetçiler, mesela Mustafa Sarıgül, Mehmet Ağar, Celal Doğan, Ali Kocatepe, Tekin Akmansoy var. Hıncal’a, ben bunu piyes yapıyorum deyince “Telif hakkı isterim ona göre, bu grubu ben oluşturdum” dedi. “Bakalım, piyes tutarsa veririz” dedim!

Hakkarili Yılmaz Erdoğan’ın BKM Mutfak’ta Kürt kökenli gençleri tiyatrocu yaptığı, sizin de okulunuzda Karadenizli hemşehrilerinize öncelik verdiğinize dair espri yapılıyor... (Bu espriyi ilk kez duyan Ali Poyrazoğlu kahkahalarla gülüyor.)

Lazları yabana atmamak gerekir. Ama bu arada ben Yılmaz Erdoğan’ı da yetiştirenlerin arasındayım. Televizyonda ‘Kim Bunlar’ı yaparken yazar olarak Yılmaz Erdoğan da vardı. Çok zeki çocuktur. Yarın bizim tiyatro okuluna gidince oradaki çocukların ağırlıkta nereli olduğunu soracağım. Ama Lazlar her zaman maçı alır!

Siz birçok dilde tiyatro oynuyorsunuz, Fransızca, İngilizce, Yunanca?

Annem Selanik’ten Batum’a gitmiş, orada büyümüş. Fransız okulunu bitirmiş. Rumca ve Fransızca bilirdi. Evde benim Fransızca hocam vardı, sonra İngilizce hocası da geldi. Evde çok dil konuşulduğu için mahallede ‘Bunlar gavur’ derlerdi. İyi ki de öğretmişler, Fransızca, İngilizce, Rumca oyun oynadım, birçok oyun, kitap çevirdim.

Sizin için Levent Kırca ‘Pornocu’, Gülriz Sururi ‘Tiyatrocu değil iş adamı’ dedi. Niye tiyatrocular size bu kadar çok sataşıyor?

Bilmem herhalde gündeme gelmek için. İş yapamayınca ağızlarının payını verecek birisini arıyorlar. Ben ağızlarının payını veriyorum rahatlıyor oturuyorlar. Ama artık parayla cevap vereceğim. Para gelmezse cevap vermem!..

5

Haberin Devamı