Cumartesi Postası 'Çağla'yı kıskanıyorum ama kriz yaratmıyorum'

'Çağla'yı kıskanıyorum ama kriz yaratmıyorum'

Paylaş
'Çağla'yı kıskanıyorum ama kriz yaratmıyorum'

Emre Altuğ ile Haluk Bilginer'in Oyun Atölyesi'nde buluşuyoruz. Sohbetimiz bitince, yıllardır kapalı gişe oynayan 'Testosteron' adlı oyun için hazırlanacak...

Makyaj öncesi son filmi ‘Lal’den, eşi Çağla Şıkel’den, oğullarıyla ilişkisinden yeni projelerine kadar pek çok şeyi konuşuyoruz. Makyaj odasından gelen son davete kadar her anını kullandığımız sohbette Emre Altuğ samimi açıklamalarda bulunuyor.


Röportaj: PINAR YILDIZ YÜKSEL

- Son filminiz ‘Lal’de nasıl bir karakteri canlandırıyorsunuz?

Filmin kahramanları iki çocuk. Yılmaz Güney’e ulaşmak için yola çıkıyorlar. Yol boyunca sayısız insana rastlıyor, onlarla tanışıyorlar. Son düzlükte ise faytoncu Cabbar’a rastlıyorlar. İki atından biri ölen Cabbar çocuklara dert yanıyor ama onları yarı yolda bırakmayıp Adana’ya götürüyor. Faytoncu Cabbar, Yılmaz Güney’in ‘Umut’ filminde canlandırdığı karakter aslında.

- Sizin Yılmaz Güney’le anınız var mı?

Benim yok ama babamın bir anısı var: Babam diş hekimidir. Yılmaz Güney, 1970’lerde onun Levent’teki muayenehanesine gelmiş. Dişçi koltuğuna oturmuş ve demiş ki babama “E işte bizim kabadayılık burada bitiyor.” Babam hep bu anısını anlatır. Dişçi koltuğundan korkmayan yoktur tabii.

-Çocukken var mıydı hayalini kurduğunuz bir şeyler?

Olmaz mı? Bir aile dostumuzun kızıyla çok yakın arkadaştık. Hatta kardeş gibiydik. Onunla kaçmayı, kimsenin olmadığı bir binada kendimize hayat kurmayı planlıyorduk. 9-10 yaşlarındaydık bunları hayal ederken (gülüyor)...

- Filmin temelinde dostluk var. Sizin dostluk kavramınız nedir?

Çocukluk, lise, üniversite yıllarımda farklılaştı bu tanım. Üniversiteden sonra gerçek dost bulmak zorlaşır. Lisede yolunuzu birlikte çizdiğiniz birkaç kişi, üniversitede ise ideojik, fikirlerinizi ve özgürlüklerinizi paylaştığınız arkadaş grubunuz oluyor. Sonra da “Tamam, bunlara sırtımı dayayabilirim” diyor, yeni insanları daha titiz süzmeye başlıyorsunuz. Çünkü artık kişilikler oturmaya başlamış oluyor, çatışmalar çıkabiliyor.

-İyi bir dost musunuz?

Uzun sürer arkadaşlıklarım. 25 yıllık dostlarım vardır.

Çok dost biriktirdiniz mi?

Bir elin parmaklarını geçmez. Ama son 10 yılda edindiğim dostlarım da oldu. Onlara güvenirim. Sırtımı dayayabilirim. Onlar da bana dayanacaklarını bilirler.

“Çağla aşık olduğum arkadaşım”

- Eşiniz Çağla Hanım’dan bahsederken de ‘arkadaş’ kelimesini çok sık kullanıyorsunuz.

Biz Çağla ile arkadaşlık ilişkisini, aşkımızın ve evliliğimizin içine yerleştirebildik. Bahsettiğim bu aslında. Çağla âşık olduğum bir arkadaşım yani (gülüyor).

- Var mı bunun bir formülü?

Yok. Zamanla oluşmuş bir şey bu.

-Burcu Esmersoy her fırsatta Çağla Şıkel’e olan beğenisini dile getiriyor. Hoşunuza gidiyor mu bu?

Gitmez mi! İkisi çok eski arkadaş. Güzellik yarışmasında aynı odada kalmışlar. Çağla’nın hayatında ben Burcu’dan yeniyim yani (gülüyor). Çağla da aynı şeyleri söyler Burcu için. Tabii güzel bir kadının güzel bir kadına iltifat etmesi kolay. Özgüvenle alakalı bir durum.

- Çağla Şıkel’in bu özgüvenli duruşunu, başarısını kıskandığınız olmuyor mu hiç?

Olmuyor. Aldığımız tiyatro eğitimi bu kıskançlığı engelliyor. İşe iş gibi bakıyorsunuz. Aksi halde öpüştüğüm tüm kadınlara âşık olmam lazım. Ya da tiyatro yaparken çoğu arkadaşla aynı yerde soyunup giyindik. Çağla da podyum arkasında öyle. Kimse dönüp birbirine bakmıyor. Dışarda o kadar güzel bir kadını çıplak görsem bakmaz mıyım? Bakarım tabii ama iş hayatında öyle olmuyor. İş iştir çünkü. Görmüyorsun. Bize bu öğretildi. İnsanlar bunu anlayamıyor, çünkü onlara öğretilmedi.

“Kalbimin istediğini yaptım”

- Kariyeriniz için bir rota çizdiniz mi?

Bugüne kadar hiçbir şey için rota çizmedim, plan yapmadım. Kalbim ne istiyorsa onu yaşadım. Onun için meşhur oldum, tahminimden çok para kazandım, çok iyi bir evlilik yaptım. Plan yapsaydım belki asla böyle olmayacaktı.

- Bundan sonra neler yapacaksınız?

İki yıldır Haluk Bilginer’le tiyatro yapıyoruz. Haziran’da çok güzel bir komedi filmi çekeceğiz. 140 kiloluk birini oynayacağım. Amerika’da yapılan bir makyaj uygulanacak. Çok heyecanlıyım. Bir single ve bir albüm de sırada.

“Ayrılık haberlerine artık kızmıyoruz”

- Birbirinizi kıskanmıyor musunuz yani?

Kıskanıyoruz tabii. O kadın kıskanılmaz mı? Kendi içimizde kıskançlık yaşıyor olabiliriz. Önemli olan; bunu birbirimize kriz olarak sunuyor muyuz? Sunmuyorsak sorun yok.

- Magazin basını sizi sürekli boşuyor, barıştırıyor. Kızıyor musunuz bu duruma?

Başlarda kızıyorduk ama artık alıştık. Bir habere Çağla bozulmuştu, “Ayrıldılar haberlerine nasıl cevap vereceğiz?” diye sordu. Dedim ki; “Ayrılmayarak.” Başka çare var mı?

- İki oğlunuzla iletişiminiz nasıl?

Evde sürekli birlikte vakit geçiriyoruz. O kadar eğleniyoruz ki, Kuzey okula gitmek istemiyor. Bu yüzden geriye çektik kendimizi. “Yok oğlum, oynamayalım” demeye başladık. Tabii evde tek kahraman kendisi. Okulda ise 10 çocuk var.

- Küçüğü daha mı yaramaz?

Evet. Kuzey temkinlidir. Uzay ise daha girişken, korkusu yok.-

- Yemek filan yapıyor musunuz çocuklarınıza?

Yemek yapmıyorum ama yediriyorum. Mutfakla aram iyi değildir. Gece karnım falan acıkırsa dolaptan bir şeyler tırtıklıyorum, o kadar.

- Üçüncü çocuğu düşünüyor musunuz?

Yok.

- “Bir de kızımız olsun” demiyor musunuz yani?

Olsa ikincide olurdu ama çok şirin bir oğlumuz daha doğdu. Bir gün kendiliğinden olursa bilemem ama şu an düşünmüyoruz.

“Hâlâ çocuk gibiyim”

- Yaş 44’ü geçti. Var mı bir endişe?

Yok canım (gülüyor).

- Çok genç gösteriyorsunuz ama.

İşte orada sorun var.

- Hoşlanmıyor musunuz genç görünmekten?

Şimdi hoşlanıyorum ama 22 yaşındayken 16 gösteriyordum ve insanları yaşıma inandırmak zorunda kalıyordum. Şimdi 35 deyip geçiyorum.

-Erkekler 50’ye yaklaşırken endişelenirmiş.

“Ne zaman geçti bu yıllar” diyorum ama ne fiziğimde ne de ruhumda bir değişim var. Hâlâ çocuk gibiyim.

“Stres topum çocuklar”

- Bu koşturmalı hayattan kaçma isteği oluyor mu? Başka bir yerde başka bir hayat özlemi duyuyor musunuz?

Yok. Çocukların hayatı var daha. Eğitimleri... Görmezden gelemeyiz onları. 15-20 yıl sonra öyle bir istek olursa bakarız.

- Stres atma metotlarınız var mı?

Çocuklarla çok güzel stres atıyorum. Çok sıkılırsak Çeşme’ye, Alaçatı’ya gidip geliyoruz. Evimiz var orada. Sığınağımız. Toprağa basıp stres atarak dönüyoruz.

(26.04.2014 tarihli Cumartesi Postası ekinden alınmıştır.)

6

Haberin Devamı