Cumartesi Postası 'Deve kuşu gibi kuma gömmüşüm kafamı'

'Deve kuşu gibi kuma gömmüşüm kafamı'

Paylaş
'Deve kuşu gibi kuma gömmüşüm kafamı'

Geçen hafta nefes seminerinin verildiği oteldeydim. Asansörde deniz kıyafetini giymiş bir hanımla karşılaştım. Nefes eğitmeni sandım ve “Nereye?” diye sordum. Hanımefendi de “Denize” cevabını verdi. “Yok, gidemezsin, saat 14:00'de nefes toplantımız var, hadi çabuk toplantıya” diye çıkıştım. Hayretini görmeliydiniz. Meğer nefes eğitmeni sandığım hanım, ünlü tiyatrocu Ayşe Tunaboylu imiş. Yanlış anlama ile başlayan güzel bir dostluk kurduk Ayşe Hanım'la.

Sanat hayatınız nasıl başladı?

Ortaokul velisedeyken boş derslerde hocaların taklidini yapardım. Bütün arkadaşlarımı eğlendirirdim, o boş ders eğlenceli geçerdi. Çok da bilinçli değildim açıkçası. 13 yaşımda annem vefat edince ablamın yanına İzmir’e yerleşmek zorunda kaldım, lise ve üniversiteyi İzmir’de okudum. 9 Eylül Üniversitesi Oyunculuk Bölümü’nü bitirdim. Bir yıl sonra İzmir Devlet Tiyatrosu’nda sözleşmeli oyuncu olarak figüranlık yapıyordum. Sonra sınavları kazandım, devlet tiyatrosunun kadrosuna girdim.

Ergenlik döneminde annenizi kaybetmeniz sizi nasıl etkiledi?

Zor bir karşılaşmaydı, ciddi bir travma yaşadım. Bana zorunlu göçü oluşturdu: Abla ile eniştemin yanında yaşamak, anne ve baba diye onlara sarılmak...

Aşk ne zaman başladı?

Aynı üniversitedeydik. 23 yaşındaydım, ciddi aşk evliliği yaptım. Eşim sanat direktörüydü. 1985 yılında Ankara’da hayata başladık. İşim, yeni evim, evliliğim oradaydı. Bir oğlumuz oldu. Çok gençtim tabii ve çok da heyecanlıydım. Devlet Tiyatrosu’na girebilmek başlı başına bir olaydı. Gerçi artık daha da zorlaştı. Biz son giren kırıntılardık.

“Bir nevi padişahlık”

Devlet Tiyatrosu kapanacak mı sizce? Neden buna gerek duyuluyor?

Yasa ciddi şekilde herkesin önünde. Yürürlüğe girecek gibi geliyor, bana da çok hüzün veriyor tabii ki. Bunu çok anlamlandıramıyorum açıkçası. Özellikle tiyatro, insanı insana insanla anlatan ve bana göre hayata ayna tutan en iyi sanat dalı. Şimdiki hükümetimiz bunu pek uygun görmüyor. Kendi doğrularını lanse ediyorlar. Bir nevi padişahlık kurmaya çalışarak yönelimlerini ve doğrularını aktarabilmek için kendi yasalarını oluşturuyorlar. 30 yıllık devlet sanatçısıyım. 25 yıl önce Artvin sınırının en ücra köşelerinde oyun seyrettirdik insanlara. Onlara kültür ve sanat taşıdık. Bu yollar kesilirse oralara kimler gidecek, bu büyük prodüksiyonları kimler yapacak. Mesela artık Shakespeare oynanamayabilir. Çünkü devletin bütçesi ve sanat politikası ile yürüyordu bu işler. Devletin gerçekten tiyatrosu olmalı. Bu 50 yıldır böyle, bundan sonra da böyle yaşamak zorunda. 90 yıllık bir geçmişe sahip Darülbedai’yi Muhsin Ertuğrul boşuna yapmamış, bunları yok sayamayız.

Toplum, nefes alıyor mu?

Tek ve dar bir pencereden bakış var. Bizim vizyonumuz daha geniş. O pencere daralırsa biz de toplum da nefes alamayabilir. Gözlemlediğim; tek düşünce yapısını insanlara empoze ediyorlar. Toplum çok daraldı. Ama Gezi ile birlikte hepimiz rehaveti attık. Gezi olaylarında gurur duydum oğlumla. Bizim yetiştirdiğimiz çocuk olduğu, bizleri ve kendini temsil ettiği için.

‘DUVARA VARGÜCÜMLE TOSLADIM’

Nasıl bir dünyanız var?

Benim dünyam, evlilik öncesi ve evlilik sonrası diye ikiye ayrılıyor. 9 yıl önce 20 yıllık eşimden ayrılmaya karar verdim, kendimi daha yeni buldum. Yıllar sonra tekrar o genç kızlık ruhunu yakaladım. Çünkü çocuğum olduktan sonra üçlü, bağımlı bir aile yapısı oluşmuştu. Kapalı kutu yaşıyorduk. Deve kuşu gibi kuma gömmüşüm kendimi, 30’lu yaşları nasıl geçirdiğimi hatırlamıyorum. Çocuk, iş, ev telaşı... Sosyal hayat yok, arkadaşlarımdan kopmuşum. Kendimi böyle buldum ve bir süre sonra nefes alamamaya başladım. 23 yaşında evlendim, 43 yaşında boşandım. Çok yorulmuştum. Böyle yumurtadan ‘ah!’ diye çıkasım geldi. Bunu da eşime derli toplu anlatarak ayrıldım. Şimdi kendi yolculuğumdayım, çok şükür işlerim yolunda gidiyor. Hayata pozitif bakmayı öğrendim boşandıktan sonra. Kendimle çok uğraştım, 5 sene kadar kendimi bayağı bir eğittim. Tabii boşandıktan sonra epey terapi aldım.

Duvara toslamadınız mı?

O çaresizlik hissini yaşadım. Duvara toslamak gibi aslında, evet. Mahkemeden eve geldiğimde ‘güüm!’ diye deprem yaşadım hayatımda. İyi bir şey mi yaptım, kötü bir şey mi yaptım? Gelecekten kaygım var, nasıl sürdüreceğim, 20 yıllık bir alışkanlık... Ben ne yaptım?.. Kendimi çok sorguladım ama doğru karar verdiğimi şimdi biliyorum.

'Tiyatrocular kıymete bindi'

Artık önüne gelen oyuncu oluyor. Eğitim filan yok... Ne oluyor bu sektöre sizce?

Geçecek gibi geliyor bana. Karşılaştığım insanlar bana “Tiyatrocular, sizler daha önemlisiniz, sizin olduğunuz dizileri seyrediyoruz” diyor. Bizler kıymet görüyoruz artık. Yapımcılar da bunu görmeye başladı.

Beğendiğiniz kadın oyuncular var mı?

Deniz Çakır iyi ve çok akıllı bir oyuncu. Birlikte çalışıyoruz diye söylemiyorum; çalışma sırasında disiplinli bir kız. Ve ciddi. Beren Saat’i çok seviyorum. Pozitif. Oyunculuğu da ilerletti.

Peki erkek oyuncular?

İbrahim Çelikkol öğreniyor, eski bir basketçi olarak. Kıvanç kendini çok geliştirdi. Kenan İmirzalıoğlu’na bayılıyorum.

‘Sahne korkusu bambaşka’

Tiyatro oyuncususunuz. Diziler nasıl başladı?TV ile tiyatro arasındaki fark nedir?

Net olarak söyleyeyim: Tiyatroyu daha çok seviyorum. Seyircinin nefesini hissetmek çok güzel. Perde açıldığında öyle bir korkudur ki o! Heyecanla karışık. Sonra ses kesilir ve sadece sen varsındır. Muhteşem bir şey! 20 sene sonra İstanbul’a döndüm. ‘Yılan Hikayesi’ne çağırdılar beni. Sonra ‘İkinci Bahar’ dizisinde rol aldım. O gün Uğur Yücel yanıma geldiğinde dedim ki; “Çok heyecanlıyım ben”. O da “Heyecanlanacak bir şey yok” cevabını verdi yumuşacık sesiyle. “Tıpkı tiyatro yapar gibi oynayacaksınız, bitecek, sorun yok.” Aradan zaman geçti, ‘İkinci Bahar’daki o minnacık rol, bana ‘Salkım Hanım’ın Taneleri’ndeki Ermeni bakıcı rolünü verdi. ‘Aliye’, ‘İffet’ derken bu sezon TRT’de bir diziye başlıyorum.

Sokakta tanınmaya başladığınızda neler oldu?

‘Aliye’ ile çok tanındım. ‘Herkes Aliye’yi seyrediyor, beni de tanıyorlar’ oldum. Çok samimi bulmuşlardı beni. “Hasibe abla” diye el sallıyorlardı sokakta.

(12.07.2014 tarihli ekten alınmıştır)

2

Haberin Devamı