Cumartesi Postası 'Zeytin toplar zerzevatçılık yaparım...'

'Zeytin toplar zerzevatçılık yaparım...'

Paylaş
'Zeytin toplar zerzevatçılık yaparım...'

Ekran fenomeni olan 'Yaprak Dökümü' dizisinin unutulmaz oyuncusu Halil Ergün'ün mütevazı evine konuk olduk, 'orospu halı'sı üzerinde kahve içerek söyleştik. Hâlâ sokakta yürüyemediğini, görenlerin boynuna sarıldığını, çocukların bile kendisini okşayarak sevdiğini anlattı bize. Sadece oyuncu değil, çiftçi ve hayvancı da olduğunu söyleyen Halil Ergün'ün koleksiyonlarını gördük, hapis yıllarından söz ettik, aşkı konuştuk...

RÖPORTAJ: ÖMER GÖREN
ogoren.aktuel@gmail.com

Haberin Devamı

* Sizi ne zaman tekrar ekranda göreceğiz?

İlgimi çeken bir senaryo henüz gelmedi. Gelenler de bana göre değil.

* Projeleriniz de yok mu?

Benim projem yaşamak. Yaşamayı manalandırmak üstüne yola çıkmış bir adamım. İçindeki her şeyiyle bu tabiat beni çok heyecanlandırıyor. Nefes alabiliyor, insan olmanın hazzını yaşıyorsam, vicdanım, sevgim ve dostluklarım varsa; bu benim projemdir.

* 5.5 yıl süren fenomen dizi ‘Yaprak Dökümü’nün yüreğinizdeki yeri nasıl?

Benim için çok değerli bir diziydi. Hâlâ sokakta yürüyemiyorum. Çocuklar dahi okşayarak seviyorlar beni. Öncesinde de şöhrettim ama bu diziyle tanımayan kalmadı. Ülkemizde kadının bir erkeğin boynuna sarılması kolay iş değildir, beni görenler hala öperek boynuma sarılıyor.

Haberin Devamı

* Sanatın sizin için anlamı ne?

“Sanat herşeyim” diyemem. Ben aynı zamanda çiftçiyim, hayvancıyım. Çift sürer, hayvan bakarım. Zeytin toplar, zerzevatçılık yaparım. Çünkü ben köylüyüm, taşra çocuğuyum. “Özgürlükleri tartışırken nefret çukuruna düştük”

* Eleştirilere açık mısınız?

Evet. Kendimi de eleştiririm. Hiç kötülük duygusu taşımadım içimde, kimseyi kıskanmadım, kimseden nefret etmedim. Daima özgürlükleri savundum. Tersini savunan varsa gelip yüzüme söylesin, adıma açılan sahte hesaplardan edepsizlik yapmasın. Bence bu, korkaklık ve kahpelik.

* Yaşam felsefenizi anlatır mısınız?

Her zaman haksızlığa karşı duran, feodal kültüre başkaldıran bir insan oldum. Bu kavramlar, özgürlükleri ve insan haklarını savunmada hayat tarzım oldu. Ama bugün Türkiye, bu özgürlükleri tartışırken ağır biçimde nefret çukuruna düştü. Karşılıklı nefret rüzgarları esiyor. Dünya kuruldu kurulalı bir kamplaşma hep vardı ama böyle bir nefret yoktu, bu defaki sert oldu. Ertelenmiş bir sürü şey ortaya çıktı, yeni bir dönem başladı bu saf tutmalarla. Böyle bir toplum olmaz. Bunu anlayamıyorum. Ben hayvanlara dahi kıyamıyorum yaaa. Toplumdaki bu cinnet halinin sona ermesi lazım!

* Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde okudunuz. Neden siyasetçi olmadınız?

Biraz rastlantı. Annem sefir (büyükelçi), babam elektrik mühendisi, ağabeyim doktor olmamı istiyordu. Benim derdim ise konservatuara gitmek, tiyatro yapmaktı. Ama kazanamadım. Ailem beni Ankara’ya gönderdi, birinci sınıftayken mülkiyeli olmaya karar verdim. Çünkü devletin baskın ve otoriter tavrını eleştiriyordum. “Devlet halk için mi vardır, halk devlet için mi vardır?” lafı doğrultusunda “Devlet halk için vardır” noktasındaydım. Bu yüzden bürokrat olmaktan vazgeçtim ve kendini ifade etme biçimi olduğu için oyunculuğu seçtim. Cezaevine giren Yılmaz Güney beni filminde oynatmak isteyince kaderim değişti, sinemada kaldım.

Haberin Devamı

‘KADİR İNANIR İLE İÇERDİK, PARAYI HEP O VERİRDİ’

*Sanat uğruna çile çektiğiniz oldu mu?

Tabii. 12 Mart Mahkemeleri’nin provalarımızı gizli eylem sayıp bizi mahkum etmesi ve hapse atması, imkansızlıklarla ter içinde ucu ucuna çektiğimiz filmler... Sinemada para yoktu, tek odalı ev dahi tutamamıştım. Kimseden borç istemezdim. Çok değerli dostum Kadir İnanır’la bazen yemek yer, bir-iki duble içerdik. Parayı da o verirdi. 2.5 sene kaldığım hapiste bir gün, aynada kendime bakarak “Senden olmayacak bu iş, kendine yeni bir dünya kurmaya çalış” dediğim anı unutmuyorum. 30 yaşımda hapisten çıkınca İznik’e döndüm. Ziraat mühendisi bir arkadaşım “Topraklarınızı ekip biçsen sayılı çiftçilerden olursun” dedi. Başladım. Ama hala boşluktaydım. Kasabadan birinin “Burada kalırsan mutsuz olacaksın, her taş yerinde ağırdır” demesi benim kırılma noktam olmuştu.

Haberin Devamı

* 10 yıl sonrasında nerede görüyorsunuz kendinizi?

Ayaklarım üzerinde yolda yürürken. Çünkü bizim ailede ayaklarla ilgili problemler var. Bir de aklım korunmuş olsun. Doğduğum topraklara dönüp çiftçilik, hayvancılık, zeytincilik yapmak istiyorum. Çizimler bile yapıyorum bu konuda. “Aşklar eskiyor ve bitiyor”

* Hiç evlenmediniz. Sevgiliniz var mı?

Var. Gelip geçici aşklarım çok oldu ama hepsi eskiyor ve bitiyor. Ama biri vardı ki hiç unutamadım. Ayrıldıktan sonra beni özlerdi kızlar, çünkü yılan gibiydim. Aşk denilen şey kimya sorunudur, başlar, yükselir ve biter.

Haberin Devamı

*Evlenip çoluk çocuğa karışmak istemediniz mi?

Hayatım normal bir süreç değildi ki, her dönem bir takım meşguliyetlerin adamı oldum. Evlilik noktasına gelecek bir ilişkim de olmadı. Zaten her aşkta evlilik olmaz. Üstelik yalnızlık çekmiyorum ve bence evlilik yatak odasından ibaret değildir.

‘KORUYUCU AILELİK YAPIYORUM’

* Ya evlat edinmeyi düşünmediniz mi?

Sizden ilginç bir baba olurdu... İtiraf edeyim; bir ara çok düşündüm ama pek benimseyemedim. Çünkü 11 yeğenim var, bana bir şey olsa o çocuk rahat edemezdi. Yakın bir arkadaşım evlat edinmektense koruyucu aile olmamı tavsiye etti. Başka türlü yardım ediyorum artık çocuklara.

* Allah uzun ömür versin, vasiyetiniz var mı?

Tehlikeli bir soru bu. Bunu düşünüyorum ve avukatlarla konuşuyorum. Bazı düşünceler var kafamda ama şu anda söyleyemem. Ailemden kalanlar ve kendi mülklerimi miras bırakacağım. Yeğenlerim birbirine girmesin diye tedbirli davranmak istiyorum.

OROSPU HALIM ÖNEMLİDİR

* Koleksiyonlarınız var. Rica etsem bahseder misiniz?

Gösteriş olsun istemem ama rica ettiniz madem... El sanatı örneği eski halılar ve yağlıboya tablolarım var. Ayrıca porselen takımları, gümüş yüzük ve saat koleksiyonlarım... Bunlar, yaşlılığa giderken ertelenen keyifli oyuncaklar.

* Ne zaman topladınız bunca şeyi?

Yüzükler ve saatler hediye! Kasabamızda halı pahalı bir objeydi, zenginlik ve gösterişti. Annem halıya meraklıydı, çünkü kilim üzerinde gelin olmuş. Ondan geçti bu merak. Gittiğim yerlerden aldım bu eski halıları. Bazılarını saklar, bazılarını kullanırım. Mesela üzerinde durduğumuz bu ‘orospu halı’ benim için bir lezzettir.

* Pardon?!! Ne halı?..

Bunu gördüğümde Picasso tablosuna benzettim. Renklerin buluşması beni cezbetmişti. Adını ‘orospu halı’ koydum. Kahvemi onu seyrederek içiyor, üzerinde yuvarlanıp spor yapıyorum. Yatağımdan çok bu halının üzerindeyim yani.

USTASINDAN ‘SOTELİ KUZU GERDAN’ TARİFİ

* Yemekle aranız nasıl?

Gurmeyim. Çok güzel yemek yaparım. Belli olmuyor mu halimden? Ama artık dikkat ediyorum kendime. Günde iki öğün, sadece salata yiyorum. Revaniye bayılırım, geçen gün canım istedi, aldım. Fakat anneminki gibi değildi.

* Yaptığınız en güzel yemek hangisi?

Uydurduğum malzemelerle yaparım. Baharat ve sos kültürü çok önemli! Musakka, kuru fasulye, köfte, soteli kuzu gerdan en iyi yaptıklarım.

* Okurlarımıza birinin tarifini verir misiniz?

4 kişilik soteli kuzu gerdan tarifi vereyim:

4 kuzu gerdanı, birkaç kemik, 1 baş büyük soğan, 2 diş sarımsak, 1 domates, 4 yeşil biber, bir miktar kırmızı biber ve tuz. Gerdanı tavada kızartın, akan suyunu etin üzerine sıva yapın. Çok pişirmeden, altı üstü kızarana kadar ateşte tutun ve bir kapta bekletin. İnce kıydığınız soğanları, biberleri ve sarımsağı yağın suyuyla ayrı ayrı kavurun. En son, domatesi atın. İçine zencefil, karanfil ve tuz atıp harman yapın. Bu karışımı da bir kenara koyun. Etleri tepsiye dizin, üzerine zeytinyağı dökün. Beklettiğiniz karışımı kaşıkla etin yanına koyun, üzerine de önceden kaynamış kemik suyundan 2-3 bardak dökün. Üzerini kapatın, kısık ateşte suyunu salana kadar pişirin.

25 YILDIR ŞİİR YAZIYOR

* Şiir de yazıyorsunuz değil mi?

Evet, 25 yıldır. Genellikle aşk temalı.

* Bir şiirinizi paylaşır mısınız?

Ben yoksam ölüm de yok
Ne devrim şarkıları, ne ağıtlar
Ne akşam faslı, ne yüreğimin kavgası
Ne sevişme, ne ekmek telaşı
Ne gelecek korkusu, ne mevsimler kokusu
Ne ihaneti yılların, ne de gözyaşı
Ben yoksam kahır da yok
Ne sevişler, ne keder, ne sokulgan nefesim
Ne şefkat, ne insan eli
Ne ezanlar, ne çanların sesi
Ne çamların sesi, ne dallarda kiraz
Ben yoksam annem de yok
Ne yalnızlık, ne sokak, ne göz nuru, ne emek
Ne dostluğu sevginin, ne dupduru gökyüzü
Ne sığınacak o anne göğsü
Ne çocuk çığlığı ve de aşk
Sahi, ben yoksam ne var?