Cumartesi Postası Efsane mücevherler

Efsane mücevherler

Paylaş
Efsane mücevherler

Osmanlı İmparatorluğu'nun ihtişamını ve gücünü yansıtan paha biçilmez mücevherler, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin yayımladığı bir kitapta toplandı. Tam 100 mücevherin tanıtıldığı kitapta yer alan imparatorluk eşyaları gerçekten büyülüyor: Sadece değerli taşlarıyla değil, öyküleriyle de...

Osmanlı’da çok değer verilen bir sanat dalıydı kuyumculuk. Kanuni döneminde, saraydaki mücevher atölyelerinde 58 zerger (altın işçisi), 22 zernişani (madene altın kakma yapan), 9 hakkak (taş yontup işleyen), 1 foyager (taş foya yapan) ustasının olduğu biliniyor. O atölyelerde olağanüstü mücevherler, taht askıları, miğferler, ibrikler, mataralar, hançerler, takılar, şamdanlar, maşrapalar, kılıçlar, mühürler yapılırdı.

Bunların büyük bölümü Topkapı Sarayı’nda görülebiliyor. Topkapı Sarayı’nı hiç gezmediniz mi yoksa? Veya gezdiniz de bu paha biçilmez eşyalar hatırınızda mı kalmadı?.. O halde İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin çıkardığı ‘İstanbul’un 100 Mücevheri ve Sanatçısı’ adlı kitabı edinmelisiniz. Kitapta yıllardır İstanbul’da sergilenen Bizans ve Osmanlı medeniyetlerine ait değerli ziynet eşyaları, savaşlarda kullanılan zırhlar, antika mücevherler var. Kiminin öyküsü, kendisinden de ilginç. İşte birkaçı:

Çöplükten saraya: Kaşıkçı Elması

Efsane mücevher deyince akla ilk gelen ‘Kaşıkçı Elması’. Damla şeklinde kesilmiş, 86 karat ağırlığıyla, dünyanın kesilmiş en büyük pırlantalarından. Etrafında iki sıra halinde, farklı büyüklükte 49 pırlantanın olduğu elmasın ilginç bir hikayesi var. Sultan IV. Mehmed döneminin defterdarı Sarı Mehmed Paşa’nın yazdığı Zübde-i Vekaiyat’a (Olayların Özü) göre hikaye şöyle:

1699 yılında, İstanbul’da, Eğrikapı çöplüğünde biri bu muhteşem taşı bulur. Taşı cam sanan adam, bir kaşıkçıya giderek taşı üç kaşıkla değiştirir. Taşı, kaşıkçıda gören bir kuyumcu on akçeye satın alıp bir arkadaşına gösterir. Taşın gerçekten elmas olduğu anlaşılınca, arkadaşı kendine de pay ister. Arada çıkan anlaşmazlık nedeniyle olay kuyumcubaşına taşınır. Kuyumcubaşı, her iki tarafa da birer kese akçe vererek taşı kendi alır. Dönemin sadrazamı olayı duyup taşı almak isterken haber Padişah IV. Mehmed’e ulaşır. Böylece taş saraya getirilerek işlenir. İşlenmiş haliyle 84 karatlık bir pırlanta olur. Kuyumcubaşıya da kapıcıbaşılık rütbesi ile birkaç kese altın verilir.

Kanuni Sultan Süleyman’ın Kılıcı

Osmanlı padişahlarının kılıçları değerli taşlarla bezenirdi. Kılıcı, padişahın güç ve zenginliğinin ifadesiydi. Kanuni Sultan Süleyman’ın kılıcının tepesi altınla süslenmiş, üzerine yakut ve turkuvaz taşı mıhlanmış. Kılıcın altın kabzası mor kadife kumaşla kaplı. Kılıcın en tepesinde de turkuvaz taşı bulunuyor. Altın kakma tekniğiyle kılıcın bir tarafında “Sultan Osman Hanı Gazi İbn Ertuğrul bin Süleyman Şah”, diğer tarafında ise “Sultan Süleyman Han İbn Sultan Selim Han” yazılmış. Siyah meşin kaplı kının üzerinde, altından yapılmış üç bölüm var: Bu halkalar da kabartma çiçeklerle süslenmiş, turkuvaz taşıyla çevrelenmiş bir yakuttan oluşuyor.

Şah İsmail’in Maşrapası

Maşrapa, Yavuz Sultan Selim’in gerçekleştirdiği Çaldıran Zaferi’nde ele geçirilmiş ganimetlerden biri. Herat taşı adı verilen siyah bir taştan, oyma tekniğiyle yapılmış. Üzerindeki desenler altın kakma. Ejder şeklindeki gümüş kulpunda, mine tekniğiyle yapılmış süslemeler yer alıyor.

Sultan I. Ahmed Taht Askısı

Askılar, Osmanlı döneminde padişahlara ait tahtların önemli özelliklerinden. Tahtların tavan ve tepelerine asılarak gücün, bulunduğu yere olan saygının sembolü olarak düşünülmüşler.

Sultan I. Ahmed’in taht askısının alt ucunda altın mile geçirilmiş doğal ve iri bir zümrüt, küçük incilerden yapılmış dilimli bir top, uçları zümrütle sonlanan inci püskül var. Armut şeklindeki askının zemini, kalemkâr tekniğinde çiçek ve yaprak motifleriyle desenlendirilmiş. İki yüzde görülen yarım küre biçimindeki kabarık paftaları, değişik boyutlarda zümrüt ve yakutlar çevreliyor. Paftaların üst kısmına oval formda iri birer firuze yerleştirilmiş.

Murassa Miğferi

Osmanlı’daki ince kuyumculuk işçiliğini, karakteristik tarzı ve zevki ortaya koyan mükemmel çalışmalardan biri. Miğferin yüzeyi altın tabakalarla süslenmiş. Altın tabakalara, yine altından çiçek tabanlı yüksek yuvalara, turkuvaz taşı ve yakutlar mıhlanmış.

Ense kısmındaki siperlikte, merkezden yayılan lale motifleri bulunuyor. Sürgülü burun siperliğinin üstünde altın kakma motifler, tepesinde de bir firuze göze çarpıyor. Miğferin içi de ince ipekten sık dokunmuş kırmızı atlas kumaşla kaplı.

Kevkeb-i Dürri Elması


Sade ve etkileyici bu altın plaka Sultan I. Ahmed tarafından yaptırılmış. Altın bir diskin ortasında 52 karatlık Kevkeb-i Dürri (incilerin yıldızı) adlı bir elmas bulunuyor. Etrafı, dört sıra halinde, düz kesimli elmasla çevrili.

Yuvarlak diskin üst tarafına, dört altın çivi kullanılarak mihrap biçiminde altın bir plaka oturtulmuş. Plakanın üzerinde de sade kesimli 48 karatlık bir başka elmas yer alıyor. Plakanın üst kısmında ‘Şefaat ya Resulallah şefaat, Sultan Ahmed bin Mehmed Han’ yazısı yer alıyor. Diskin alt kenarındaki yarım şemsenin içinde de ‘Sultan Ahmed Han İbn Sultan Mehmed Han sene 1022 (1613)’ yazılı.

Son derece dindar olan Sultan I. Ahmed, Mekke ve Medine’de önemli onarımlar yaptırmış, Hz. Muhammed’in kabrine ve Kâbe’ye paha biçilmez hediyeler göndermişti. Onlardan biri olan bu elmas da I. Dünya Savaşı’nda Medine’den İstanbul’a getirilen eserler arasındaydı.

(12.11.2011 tarihli Cumartesi Postası'ndan alınmıştır.)

Haberin Devamı