Cumartesi Postası Yeni aktörlerde karizma yok

Yeni aktörlerde karizma yok

Paylaş
Yeni aktörlerde karizma yok

Yeşilçam'ın eski ama eskimeyen jönlerinden İzzet Günay ile konuştuk

SAYIM ÇINAR

sayımc@superonline.com

Genelde romantik ve dram filmlerinde rol aldınız.

Genelde ya polis veya vamp kadınlarla çevrili bir ortamda gazeteci rollerini bana uygun görüyorlardı. Bir anlamda basit karakterler, sabun köpüğü hikayelerdi. Birbirini tekrar eden, kalıplaşmış bir oyunculuk ve sinema dili mevcuttu. Ama kolay anlaşılır filmler olduğu için halk binlerce kere severek seyretti.

Günümüzde kim ‘jön’?

Jön; ‘yakışıklı, karizmatik klas genç erkek’. Şimdiki oyuncularda karizma eksikliği var. Çoğunu da yakışıklı bulmuyorum. Yine de isim vermek gerekirse Kıvanç Tatlıtuğ’u söyleyebilirim.

Antikacısınız.

Bu işe nasıl başladınız? Ben, her objeyi önemseyip biriktiren biriyim. Çok küçük yaşlardan itibaren pul biriktirdim. Sonrasında para, madalya, madalyon ilgi alanıma girdi. 1985’de antika dükkanı açtım, danışmanlık yapıyorum. Antika ile uğraşırken yoran, üzen ve stres altında bırakan her şeyden uzaklaşıyorum.

Bugün abartısız oyunculuklar az. Buna kimler örnek olur?

Abartıcılıktan ziyade, inandırıcı olabilmek çok önemli. Bunun için empati kurulmalı. Abartısız oyunculardan biri Şener Şen. Oyunculuğunu çok takdir ediyorum. On sene bir projede yer almasa da aklına yatmıyorsa oynamayabiliyor. Oyuncu böyle olmalı.

1964 ‘En İyi Erkek Oyuncu’ olarak Altın Portakal aldınız. Ödüle aday olmamış ama gönlünüzde hak etmiş biri var mı?

İsim veremem ama beni sevindiren şey, her rolün hakkını veren çok donanımlı oyuncularımızın olması.

Türk sineması nasıl?

1960’larda çevrilen filmleri defalarca seyredip de sevdiğine kavuşamayan genç kız ya da erkek için gözyaşı dökmeyen yoktur. O dönem farklı bir Türkiye vardı. 1980’li yıllarda ise her şeyle birlikte sinema sektörü de değişime uğradı. Türkiye her modayı ve değişimi çabuk alıyor, aynı hızla da yozlaştırıyor. Dönemin ünlü isimleri ya kabuğuna çekildi ya yeni yapımlarda kendine yer bulmaya çalıştı ya da mesleğe veda etti. Seyirci ise biraz da televizyonun eski Türk filmlerinden vazgeçmemesi sayesinde o devrin yıldızlarını unutmadı. O ilk göz ağrıları için kalplerinde her zaman var.

‘Yapımcı bizden yararlanamıyor’

“Sanatçının yaşı olmaz kardeşim” diyen Eşref Kolçak için ne söyleyebilirsiniz?

Eşref (Kolçak) doğru söylüyor. Mesela, ben bu yaşımdan daha yaşlı, pimpirikli, İzzet Günay olduğu zor anlaşılacak bir karakteri canlandırmak isterim. Eşref’in, yeni yönetmenlerin bizden yararlanacak kapasiteyi göstermediği açıklamasına da yürekten katılıyorum. Eşref, yaşına göre çok dinç ve kendine iyi bakan bir oyuncu. Genç nesil yapımcılar, bizden istifade etmeyi bildikleri müddetçe kazanırlar.

(RTÜK) Radyo ve Televizyon Üst Kurulu soruşturması ile karşılaşan ‘Türk Malı’ ve benzeri komedi diziler için ne düşünüyorsunuz?

‘Şen Yuva’ isimli bir sitcom için teklif almıştım. Senaryoyu okudum, kabul etmedim. Sonra Altan Erkekli karaktere yorum katarak oynadı ve hakkını verdi. Çağımızın komedi anlayışı da değişti.

‘Eskiden aşklar daha masumdu’

Aşk, en büyük amaç olduğunda çok tehlikeli oluyor, değil mi?

Günümüzün aşk anlayışıyla geçmişi karşılaştırır mısınız? Geçmişimizde aşklar bu kadar ortada değildi. Daha masum, daha saf, daha tutkulu, el üstünde tutulan saygın aşklar vardı. Şimdi aşk ayağa düştü; gecelik, haftalık yaşanan her ilişkiye ‘aşk’ deniliyor. Bizim zamanımızda aşk biraz da platonikti, aşkın güzelliği flört etmekten geçiyordu ve yıllar sürerdi.

Peki, aşk her şeyi affeder mi?

Çok derin sorular bunlar. Her ne kadar günümüzde ilişkiler maddiyata dayalı olsa da aşk çok güzel bir duygu ve siparişle olmuyor. Tutkuyla yaşanılan bir aşktan geriye, sadece güzel hatıralar kalıyor.

Pozitif ruh hastalığına aşk, negatif ruh hastalığına kötülük denir. Buna katılır mısınız?

Olabilir. İlk söylemine kendimi daha yakın hissettim ama yine de aşkı hastalık olarak tanımlamamalı.

Aşıkken gülmek yerine ağlamayı tercih edenler var, bu bir hastalık mıdır?

Bu ruh hali aşkın cinsine bağlı. Bazı aşklar platonik yaşanıyor, bazısı acı veriyor, bazısında duygular daha yoğun oluyor. Ben lisedeyken özellikle sevdiğim puslu havalarda aşkı daha zirvede ve yoğun yaşardım. Çok iddialı olmasam da şiirler yazardım.

(11.12.2010 tarihli Cumartesi Postası'ndan alınmıştır.)

2

Haberin Devamı