Cumartesi Postası 'Bu yaşta kabare yapmak huzurevinde müsamere gibi'

'Bu yaşta kabare yapmak huzurevinde müsamere gibi'

Paylaş
'Bu yaşta kabare yapmak huzurevinde müsamere gibi'

Metin Akpınar'ı nasıl tanırsınız? Dev bir komedyen olarak mı? Kara mizah ustası mı? Hayatı neresinden tutuyor Metin Akpınar? Kimdir? Gündelik hayatta onunla karşılaşırsanız dikkati elden bırakmamanızı öneririm

RÖPORTAJ: Göksel GÖKSU

gokselg@cnnturk.com.tr

Eşine ender rastlanır bir hafızası var. Gece başlarken söylediğiniz her sözü, günün ilk ışıklarıyla birlikte önünüze servis edilmiş olarak bulabilirsiniz. Bir saat süren söyleşinin ardından oturduğumuz masadan şafak sökerken kalktık. Saatler süren, tadına doyulmaz bir sohbet yarım kalmış gibiydi kalktığımızda. Aslında okuyacaklarınız, okuyabileceklerinizin küçük bir özeti gibi... Eh, sizin payınıza da bu kadarı düştü!

“Metin Akpınar” deyince çoğumuzun aklına önce Zeki Alasya, sonra Devekuşu Kabare geliyor. Tadı hala damağımızda. Neden günümüzde böyle tat bırakan oyunlar yok?

Bu anlattığın güzellikleri başardığımızda Türkiye’de nüfusun yüzde 30’u kentlerde, yüzde 70’i kırsalda yaşıyordu. Kentli nüfus ayda iki kitap, dört gazete okuyor, operaya, tiyatroya gidiyordu. 70’li yıllar kargaşalı olsa bile, 2 bin 500 kişi her akşam sanat tüketicisi olarak sokağa çıkıyordu. Kabare tiyatroları çok tempolu, rafine, bir başkaldırı, bir alay tiyatrosu olduğu için çıtayı biraz yukarı koyuyorduk. Ya şimdi?.. Nüfusun yüzde 50’si 12 kentte yaşıyor. Müthiş bir göç. Göçü kınamak istemiyorum. Ama gelirken ne yapıyor? Kendi örfünü buraya taşıyor, bulduğuyla da çabuk anlaşamıyor. Bir kent kültürü yerine, yoz bir kültür oluşuyor. Bu yoz kültürün temsilcileri sanat tüketiminde rafine bir şey istemiyor. Bu, bence en büyük sorun.

Artık kabare izleyemeyecek miyiz demek oluyor bu?

Bizim artık sürekli bir kabare tiyatrosu yapma olasılığımız çok az. 70 yaşımda, 147 kiloyum. Zeki 80- 90 kilo, 68 yaşında. Perran Kutman, Ayşen Gruda ve bizimle çalışan arkadaşlarımızın durumu, yaşı malum. Kabare tiyatrosunu bizimle yapmak, huzurevinde müsamere gibi olur. Bence görev yapılmıştır, ‘yeter’dir. Bundan sonra artık gençler yapacak.

Televizyonda kabare olmaz mı?

Sanat özgür olmalı. Özgür olmazsa sanat olmaz. Demokratik rejimlerde özgürlüğün sınırı konusunda anlaşma vardır. Bu kararı verecek, akıllı ve doğru kurumlar olmalı. Bu nedenle televizyonda kabare yapmak zor. Bizden geçti. Ama gençlere her türlü yardımı yapıyoruz.

“Bu ülkede tiyatro yok”

Devekuşu Kabare 1992’de bitti, hala hepiniz ekrandasınız.

Yarama tuz basıyorsun. Sadece askeri ya da siyasal değil, kültürel anlamda da çok ciddi bir baskı var. Artık toplum yararına bir şey yapmak mümkün değil. Bugün insan değil, yaratıklar var: Robokop, Örümcek Adam, Mickey Mouse... Yoksula yardım eden, dağdakine yetişen bir fare var ortada. Böyle bir aptallık olur mu kurban olayım? Olmaz. İnsan olmayınca da ürün verilemiyor. Yeni kuşak da ne yapacağını bilemiyor. Bak, zannediyorum, 81 ilimizden 9-10’unda devlet tiyatrosu var. Bugün tek sinema salonu olmayan il var. Otuz yıldır söylüyorum: Matematiksel olarak bu ülkede tiyatro yok.

İstediğiniz yerde misiniz?

1957’de İstanbul Yeşil Sahne’de tiyatroya başladım. 92’de aktif tiyatro yaşamım bitti. 2010, hala devam ediyorum. Emek verdim, maddi ve manevi karşılığını aldım. Beni ihya eden sanat tüketicisidir. Evimde ödülleri koyacak yerim yok. Denize de atamıyorum Kenan Evren gibi. Ama aldığım en büyük ödül, sanat tüketicisinin sevgisi. Gözündeki ışık. Olmak istediğim yerdeyim.

Çok istediğiniz halde hayata geçiremediğiniz bir şey var mı?

Artık dumura uğrayan geleneksel Türk tiyatrosuyla, özellikle Karagöz ile ilgili bilgilerimi aktarmak isterdim. Mesela Karagöz-Hacivat, Ramazan’da canlı sahneye çıkarılıyor, tüylerim diken diken oluyor, çok üzülüyorum. O bir gölge oyunudur. Onu kendi içinde geliştirmek lazım. Travesti girsin, aczmendi girsin, bağnazlar girsin. Bir seks yıldızı girsin... Değil mi yani? Malzeme çok.

Neden bunu yapmıyorsunuz?

Yetkililere önerdim. Şunu söyleyeyim; Devekuşu Kabare Tiyatrosu’na gelen kültür bakanlarının sayısı 5’i geçmez. Daha ne söyleyeyim?

‘Papatyam’ dizisinde oynuyorsunuz. Konusunu bilen yok ama Metin Akpınar’ı izleyip katıla katıla gülüyorlar.

Kendi potamda eritip çıkardığım rol, yaşayan bir insandır.Örümcek adam değildir. Uçmaz. Terler, öksürür, tükürür, yellenir, insandır. Ustalarımdan bunu öğrendim. O zaman seyirci özdeşleşiyor.

Vatandaşımız siyasetçisini de böyle mi seçiyor?

Birebir değil ama ondan olanı tercih ediyor. Mesela Süleyman Demirel, Necmettin Erbakan ve Bülent Ecevit... Süleyman Demirel, Isparta’da yetişmiş. İslamköy’de. Isparta’nın ışıklarına bakarak bir başka dünya düşlemiş. Ve o çamurda bir zambak olarak yetişmiş. Bülent Ecevit’i düşünün. Anne resim yapıyor. Evde rafine bir hava. Bu iki adamı alıp gam denizinin içine koyuyorsunuz. Biri geliştirdiği manyetik alanıyla fevkalade başarılı oluyor, ötekinin tikleri artıyor, ülser oluyor. İkisinden kalan boşluğu da hala asansörle kurultaya çıkan, el sallayarak “Biz uçan kuşuz, canlı kuşuz” diyen bir adam (Necmettin Erbakan) doldurdu. Onun da istismar edeceği alan din olduğu için oradan gitti. Türk seçmeni kendinden sandığını benimsiyor.

“Sosyalist olmaktan başka yol mu var?”

Kendinizi demokrat-sosyalist olarak tanımlıyorsunuz.

Gayet tabii, başka türlü olmaz. Bugün dünyada 2 milyar insan aç! Ne olacaksınız bunun karşısında? Tabii sosyalist. AKP bağırıyor, “Cumhur, cumhur” diye. Cumhur halk değil mi? Ayrıca cumhurun her istediği yapılamaz. Cumhurun kendi kendini yönetmesini sağlayan demokrasi lazım. Yani yönetim, hatta parlamento kontrol edilmeli.

Siyasete atılır mısınız?

Kesinlikle hayır. Bunu gençler yapmalı. En fazla belde belediye başkanı olurum.

Eşinizi cam fanusta mı saklıyorsunuz Allah aşkına?

Yuvamı, medyadan sakınmaya çalışıyorum. Eskiden resepsiyonlarda görülürdü. Şimdi çağırmıyorlar bizi. Her yere beraber giderim eşimle. Gençliğimde pavyona bile götürdüm. Zaten ‘beraber büyüyeceğiz’ iddiasındaydım. Bunun ördekken kuğu olmak olduğunu sonradan anladım. Yani biz kendimizi kuğu zannediyorduk, her şeyi başarabilirmişiz gibi... Meğer olmuyormuş. Ama 50 sene beraber yaşayınca insanlar birbirini bağışlamayı da biliyor. Evcilik oyununu iyi oynadığımız kanaatindeyim. Belki 21 senesi de fevkalade gitmiştir.

50 yıllık evliliğiniz var. 21 yıldan sonra ne oldu?

Komplikasyonları mutlaka olmuştur. Birçoğu doğaldır. İnsanın kimyası değişir. Ben-sen değil, biz olursa evlilik yürür. Aşk biter, demokrasi, sevgi, karşılıklı dayanışma olursa evlilik yürür. İdeal evlilik yoktur, çünkü evlilik insanın özüne aykırıdır. Kadın tekeşlidir. Erkekler de bunu köpekle, tavukla yapmıyor, başka tekeşliyle yapıyor. Artık bu gerçekleri yüze haykırmak değil de bilincinde olup götürmekte yarar var.

(Bu yazı 20.11.2010 tarihli Cumartesi Postası'ndan alınmıştır.)

3

Haberin Devamı