İnci Tulpar Bizim büyük ayıbımız
HABERİ PAYLAŞ

Bizim büyük ayıbımız

Cenneti bu ülkenin çocukları ile doldurduk. Hayatın döngüsünü değiştirdik. Ölüm yaşlılara mahsustur, yaşam çocuklara... Büyüyecekti daha o çocuklar. Kara gözlü evlâtlar... Ders çalışacaktı, mezun olacaktı, âşık olacaktı, işe girecekti, evlenecekti, çocukları olacaktı... Geçmiş zaman kipinden nefret ediyorum. Bitmişliğimizi anlatıyoruz onunla. Tükenmişliğimizi... Kırık kanadımızı, yıkılan hayallerimizi, ‘olamamış’ gerekenlerimizi... Teselli lâzım insanoğluna ya, ondan yazıp duruyoruz bunları geçmiş zaman dilinde. Ama biliniz ki çocuklar ölünce, tesellisi yok hayatın. Sadece gözyaşı var, acı var... Boğazımızda bir yumru, sayıyoruz isimlerini. Okulda defterlere, sıraya, ağaçlara, gökyüzüne, kalbimize yazıyoruz. Çocuk kutsaldır be kardeşler! Bir tek çocukları kurtarabilsek, dünya daha yaşanacak bir yer olurdu. Olamıyor. Çünkü çocuklar ölüyor... Bizim büyük ayıbımız... Bu ayıp yeter bize.

Haberin Devamı

İzmir

“Memleket neresi?” diye sorulduğunda bir gülümseme yayılır yüzüme. “İzmir ama 35.5” derim. İzmir şakasıdır bu; “Karşıyaka il olacak yer ama İzmir çok yakın işte, n’aparsın” deriz birbirimize. Aynı kumsallara, aynı melteme ait yaşarız... Vapura bineriz, püfür püfür ‘karşı’ya geçeriz. Oradan geliyor bizim ‘karşı’lığımız. Vapurdur bizim taşıtımız. Doluşup otobüslere bir yerlere gitmeler, gelmez bize. Çok fazla otobüs şehre geldiğinde balkonda çiğdem çitleriz. Geldikleri gibi gittiklerinde; Kordon’a çıkıp bira, pomfirit, midye yeriz. Yolu bildiğimizden olsa gerek, Çeşme’ye 45 dakikada gideriz. İzmirli, kışlık evden önce, yazlık ev alır kendine. Taksitle alır, emeklilik ikramiyesi ile alır ama çalışarak alır, emeği ile alır. Kışın kirada oturur; yazı, şanına yakışır şekilde yaşarız. Babalar işe sayfiyeden gelip gider. Yemeklere, masalara ‘kadınlı-erkekli’ otururuz biz. Karşıda Ege Adaları, güneşi batırırız; rakı balık Ayvalık, Çeşme, Foça... Aileler kızını-oğlunu aynı özenle okutur, büyütür, günü gelince yuvadan uçurur. Kanatlarımızın altında özgür dünya olsun isteriz. Kimse nerede doğacağını seçemez. Doğarız ve büyürüz bir beldede. Büyürken aldıklarımız ve verdiklerimiz vardır doğduğumuz toprağa. İzmir, yaşamak için güzel bir yerdir. Aldığından çok güzellik verir hayata. Budur İzmir sevgimizin nedeni. Yormadan, yorulmadan; sıkmadan, sıkılmadan; ruhumuzu cendere sokmadan; ortak nefese; özgür yaşama imkân tanımasıdır sevdiğimiz. Bu benim ilk ‘İzmir’ yazımdır. İzmirliliği ayrıcalık olarak gördüğüm için yazmadım. Lâzım oldu, şart oldu, gerek oldu, yazdım. Nedeni mâlumunuz

Haberin Devamı

‘Kemerlerinizi Bağlayın’

Orijinal adı ‘Allacciate le Cinture’ olan, Ferzan Özpetek’in son filmi ‘Kemerlerinizi Bağlayın’ vizyona girdi. Girer girmez de eleştirmenler arasında tartışmalara neden oldu. Bir grup filmi beğenirken diğer grup “Bu, Ferzan Özpetek’in en Türk işi filmi olmuş, resmen Yeşilçam melodramı” dedi. İki grup da haklı. Şöyle ki; filmin konusu gerçekten bir melodram ve hikâye sürprizler barındırmayan, tahmin edilebilir bir yapıya sahip. Senaryoda bazı boşluklar da var. Gelgelelim, başrol Elena’yı oynayan, Polonyalı genç aktrist Kasia Smutniak gayet başarılı. Üstüne de Ferzan Özpetek’in filmlerindeki İtalya atmosferini ve mekân çekimlerini ekleyince filmi sıkılmadan izleyebiliyorsunuz. Elena ile Antonio’nun büyük bir fiziksel çekimle başlayan, mantık ve sosyal normlar ile açıklanamayan aşkının aile, evlilik, çocuk, iş, hastalık gibi evrelerden geçmesini anlatan filmde; bazı evrelerin anlatımında derinlik eksikliği olduğu muhakkak. Eksik olmayan tek şey: Film ‘mantıkla açıklanamayan bir aşkı’ anlatmak için yola çıkmış ve bunu da başarıyor. Yan karakterlerde yine tanıdık Ferzan Özpetek karakterlerinin başarılı canlandırmalarının olduğu film bittiğinde, sonunu değiştirme isteğim doruklardaydı. Yönetmenin en başarılı yapımı olmadığı muhakkak olan ‘Kemerlerinizi Bağlayın’ yine bir kadın filmi. Benim gibi, “Ferzan filmlerini izlerim” diyenler kaçırmasın.

Haberin Devamı
Sıradaki haber yükleniyor...
holder