İnci Tulpar Çaya üç şeker attım...
HABERİ PAYLAŞ

Çaya üç şeker attım...

İnce belli bardakların tepsiye dizildiği zamanlarda; evdeki her tepsinin kaç bardak aldığını bilirdim. İkili porselen tepsi zar zor iki çay tabağını alır, tombul şekerlik sehpaya ayrıca konurdu...

Pek özel sırların, ancak iki kişilik dertleşmelerin tanığı bu narin tepsinin ayrı bir yeri vardı büfede. İstanbul gravürlü, oymalı tepsi; şekerlik ile birlikte 5, şekerliksiz 6 bardak alırdı. Teklifsiz bir rahatlığın, samimi bir misafirliğin aile tepsisi kendisi. Mutfakta her daim el altında tutulurdu.

Yanları tutmaçlı, kallâvi tepsi rahat rahat 8 çay tabağı, yanına şekerlik ve hatta kâğıt peçetelik de alır, adetâ ‘çay servisinin salon salomanjesi benim, çağır misafiri gelsin’ derdi. ‘Apartman günleri’nin favori tepsisi oydu. Üstünde koyu bordo kadife renkli bardakları taşımak azıcık ustalık isterdi ama bilirdiniz ki ‘baba’ tepsi çıktı ise hem kek, hem börek hem de kısır yiyebilirdiniz. Çocukların ise plastik tepsileri, üstünde meyve suyu bardakları olurdu. İşte ben o meyve suyu bardaklarından hep nefret ettim. Süt içmeyip çay diye tutturan bir çocuk olarak yıllarca büyükler gibi ince bellide çay talep ettim.

Haberin Devamı

Hangi büyük çay içiyorsa, elinde bardağı tutuşunu, şekeri atışını, kaşığı tıkırdatmasını, çıkarıp tabağın yanına zarifçe koymasını izledim. Büyüyene dek ben çayıma üç şeker attım. Büyüdüm, üniversite yurdunda kupadan, kantinde su bardağından çay içtim. Şeker kullanmayı da bıraktım. Bir bayram arifesinde, Paşabahçe’den kahve fincanı alırken gözüm çay tepsilerine takılınca aklıma geldi çocukluğumun çay tepsileri. ‘Pek Yakında’ filmini de izlemişim, iyice nostaljik hissediyordum kendimi. Nasıl derler? “Bir film şeridi gibi gözümün önünden geçti” anılar. Her daim çayınız bol, sohbetiniz koyu, şekerliğiniz dolu olsun.

PEK YAKINDA

'Pek Yakında’ sinemalarda... Yok, gerçekten. Cem Yılmaz’ın senaryosunu yazıp yönettiği ve de oynadığı yeni filmi ‘Pek Yakında’ vizyona girdi. Bir süredir ilgi ile izlediğim Pepsi reklâmlarından da anlaşılacağı üzere filmin en büyük sponsoru Pepsi. Akıllıca bir karar olmuş, zirâ ‘Pek Yakında’ şimdiye dek izlediğimiz tüm Cem Yılmaz filmleri arasında güzel bir yere oturacak, sevilecek, izlenecek ‘dopdolu’ bir iş.

Haberin Devamı

‘Pek Yakında’ pek şeffaf bir film. Kullandığı sponsorundan ünlüler geçidine dönen kadrosuna kadar ne yaptığını söylüyor. Ürün yerleştirme yapıyorsa, söylüyor. Film çekiyorsa, söylüyor. Film içinde filme oyuncu lazımsa, tek tek aktörlerin adını söylüyor. Yeşilcam’ın derdini, vefasızlığını, oyuncuların koşullarını, egolarını, kaprislerini, şımarıklıklarını söylüyor. ‘Pek Yakında’ 130 dakika boyunca habire anlatıyor. Hatta bir kısmında Sunay Akın da bir şeyler anlatıyor ki... Varın gerisini siz düşünün! Latife ediyorum elbette ama; klişeleri klişe olduklarını bile bile kullanan, buna rağmen sulu komediye kaçmayacak kadar ciddiye alınarak çekilen, hikâyesinde sarkmalar, boşluklar olmayan, sımsıcak bir film olmuş

‘Pek Yakında’. “Neye benziyor?” diye sorarsanız; “Yeşilcam’a çaktığı selamlar ile eski anıları anlatan bir Sunay Akın hikâyesinden fırlamış, ‘Arabesk’ görünümlüymüş gibi yapan ama aslında ‘Bizim Aile’ setinde çekilmiş bir yerli Mel Brooks filmine benziyor” derim . Bende bıraktığı tadın çok yönlü ve beklenmedik olduğunu ancak bu kadar alâkasız referansları bir arada kullandığım bir tümce ile açıklayabiliyorum. Gelelim oyunculuklara: Zerrin Tekindor ve Çağlar Çorumlu favorim ama filmin ana kastı, başta Zafer Algöz olmak üzere müthiş!

Haberin Devamı

Cem Yılmaz’ın oyunculuğunu da atlamayalım; sımsıcak sahnelerin hepsinde o var. Cem Yılmaz süper iş yapmış, süper! Varın, gidin, izleyin; bayram gibi bayram olsun.

İKİ ŞİİRİN ARASINDA

Yekta Kopan, Can Yayınları’ndan çıkan yeni öykü kitabı ‘İki Şiirin Arasında’ ile yine bam teline vuruyor mızrabı. ”Şarkılar seni söyler, dillerde nağme adın Aşk gibi, sevda gibi, huysuz ve tatlı kadın...

Şarkı ne zaman bitiyor, biz ne kadar sessiz kalıyoruz... ben ne kadar ağlıyorum, bilmiyorum. Elimin tersiyle gözlerimi ovuşturup kadehimdeki rakıyı dipliyorum. Kalkıp teleskopa doğru yürüyorum. Yavaşça gözümü yaklaştırıyorum...

” Yekta Kopan’ın ‘gördüklerini, süzdüklerini’ öykülendirmesini çok sevdim ve bir gecede okudum öykülerini. Zarif, naif, hisli ve kalbi bir kitap arayanlara bayram okuması tavsiyemdir.

Sıradaki haber yükleniyor...
holder