Mehmet Coşkundeniz Emir Berke Zincidi ve Macaulay Culkin
HABERİ PAYLAŞ

Emir Berke Zincidi ve Macaulay Culkin

9 yaşındaki Emir Berke Zincidi hayatımıza ‘Öyle Bir Geçer Zaman ki’ dizisiyle girdi. O zamanlar küçüktü, yaptığı şeyin pek farkında değildi, sevimliydi, herkesin çocuğuydu. ‘Küçük Ağa’ dizisinde başrol oynadı.

Sette kaprislerinin dayanılmaz olduğuna dair haberler yayıldı. Bu kaprislerden bıkan merhum Zeki Alasya’nın seti terk ettiği yazıldı. Bu haberler Emir Berke ve ailesi tarafından tabii ki yalanlandı.

Emir Berke şimdilerde ‘Bir Deniz Hikayesi’nde yine başrolde. Dizi daha birkaç bölüm yayınlandı ve Emir Berke hakkındaki ‘kapris’ haberleri hemen yayılmaya başladı. Son iddia, bu çocuğun Marmaris’teki çekimler sırasında et krizine girmesi.

Haberin Devamı

Efendim, sadece Nusret Restoran’ın etini yermiş, bu yüzden özel bir ekip Marmaris’ten Bodrdum’a gidip Nusret’ten et getirmiş. Tabii bu da yalanlanacak, hiç kuşkum yok. Fakat şu bilinsin ki, magazin dünyasında ‘şiddetle yalanlanan’ tüm haberler daha sonra doğru çıkar.

Emir Berke, bölüm başına 20 bin lira alıyormuş. Ailesi de eminim, onun adına bu parayla çeşitli yatırımlar yapıyordur. Ama mesele para değil, bu şımarmanın önünün alınması. ‘Evde Tek Başına’ filmlerinin yıldızı Macaulay Coulkin’i hatırlarsınız.

10 yaşındayken dünya çapında ünlü oldu. Kazandığı paranın haddi hesabı yoktu. Ama çöküşü de çok hızlı oldu. Çünkü o bir çocuk yıldızdı. Büyüyünce eski şöhretini kaybetti, bunalıma girdi, falan filan...

Şu an film ve dizi dünyasında adı bile anılmıyor. Zaten dünyada, çocuk yıldız olarak parlayıp bu ünü yetişkinliğinde de devam ettiren kişi sayısı çok azdır. Bizde Ömercik ve Sezercik çocukken parlayıp yetişkinliklerinde yok olanlara iki örnek mesela...

Birilerinin Emir Berke’nin (varsa) şımarıklıklarına ‘dur’ demesi gerekiyor. Tabii ki bu görev ailesine düşünüyor. Gerçi, Emir’in annesinin sette “Benim çocuğum başrol oyuncusu, ona göre” diye gezindiği dedikoduları da var ama hadi ben buna inanmamış olayım.

Demir Demirkan’dan NEFRETÇİLİK

Yıllardır yazıyorum, ünlülerin, ayrıldıkları insanların arkasından konuşmalarını bir türlü anlamıyorum. Bunca yılını paylaştıkları, aile kurdukları, hatta çocuk sahibi oldukları insan hakkında nasıl bu kadar kötü konuşabiliyorlar?

Haberin Devamı

Şimdi de Demir Demirkan çıktı ortaya, 18 yıl hayatı paylaştığı Sertab Erener için “Beşik kertmesi gibiydik. Ayrılmasaydım ölecektim. Bir önceki hayatım bana iyi gelmedi...” gibi şeyler söyledi.

Başta Esra Erol, Demet Akalın gibi isimler olmak üzere Demir Demirkan’ı herkes kınadı, “18 yıldır aklın neredeydi?” diye sordu. Elbette ben de kınadım, bu açıklamanın doğru olmadığını Twitter’da paylaştım.

Tamam, kötü de olsa bir açıklama yaptı Demir Demirkan, tepkiler de geldi, artık susması gerek değil mi? Fakat susmadı, “Kibirleriyle ağza alınmayacak sözleri sarf edip sevgisizliklerini açık edenler, aslında kendinden nefret edenler var ya, işte onlar ‘nefretçi.’

Magazin müptelası, cehaletinin farkında olmayan, kendini görmeden dışarıyı yargılayan, kibirli, parasını denkleyip aldığı internet paketini ona buna laf sokmaya harcayan ‘farkındasızlık’ kahramanları...

Sizden tek ricam nefretçiliğinize devam etmeniz!” diye bir açıklama daha yaptı. Başkalarını ‘nefretçi’ (ne demekse) olmakla suçlayan Demir Demirkan’ın, Ayşe Arman ile yaptığı röportajı okuduğumda aynı ‘nefretçi’ söylemi hissettim, ne garip...

Haberin Devamı

18 yılda yaşadığı her kötü şeyin sorumlusu olarak Sertab Erener’i göstermek nasıl bir düşüncenin eseridir acaba? Panik atak olmuş, Sertab’tan. Kendini kaybetmiş, Sertab’tan. Yaşayan ölüymüş, Sertab’tan. Sürekli kısır döngü içindeymiş, Sertab’tan...

Daha fazla saymayayım. Uslup önemli uslup. “Biz Sertab’la çok güzel şeyler yaşadık ama son zamanlarda ben farklı hissetmeye başlamıştım. Bunu ona bir türlü söyleyemiyordum, çünkü 18 yıllık bir geçmişimiz vardı.

Sonunda cesaret edip söyledim, elbette biraz kırıldı ama hissettiklerimi söylemeseydim o zaman kendim olmazdım” demek başka... “Ayrılmasaydım ölecektim” demek başka...

Nefreti lanetleyenlerin, nefret söylemlerinden uzak durmasını dileyelim öyleyse.

THY’YE ÖVGÜ

Geçen hafta Los Angeles’taydım. THY ile gidip döndüm. Bu uçuş, THY’nin en uzun süreli kesintisiz uçuşu: 13 saat. Dünyada da sayılı uzun uçuşlardan biri.

Bu kadar uzun uçuşta elbette insan stres olur, gerginleşir falan. Fakat THY personelinin insanı rahatlatan tavırları, hizmette sınır tanımamaları, her yolcunun isteğini yerine getirmek için çırpınmaları bu stresi, gerginliği azaltmakla kalmıyor, yok ediyor.

Uçakların konforu da ayrı tabii. Hayır efendim, businness falan uçmadım, bildiğiniz ekonomi sınıfında gidip geldim. Sadece erken davranıp koltuk rezervasyonumu ‘exit’ denilen ve diğer koltuklara göre ayak uzatma mesafesi biraz daha fazla olan bölüme yaptırdım.

Ekonomi snıfındaki ikramları da takdire şayandı. Ama... Aynı şeyi THY’nin yer personeli için söyleyemeyeceğim maalesef.

Nedense hepsinde bir surat, bir surat... Adeta “Neden gidiyorsun ki?” bakışıyla bakıyorlar insana. Belki yer personeline de özel ‘kişisel iletişim’ dersleri vermek gerekiyor.

Neyse, o kadar kusur kadı kızında da olur. Sonuçta THY, bu ülkenin bir vatandaşı olarak göğsümü kabartıyor.

Sıradaki haber yükleniyor...
holder