İnci Tulpar Kebap işi ince iş
HABERİ PAYLAŞ

Kebap işi ince iş

İstanbul, kebapçı ve ocakbaşı açısından ‘zengin’ memleket. Anadolu’nun tüm şehirlerinden ünlü kebapçıların burada şubesi var. Et yiyen/et seven bir millet olduğumuz için de güzel iş yapıyorlar. Yurt dışında uzun süredir yaşayan arkadaşlarım tatil için geldiklerinde ‘en çok ve de yine en çok’ kebap özlemiş oluyorlar! Kebap işi elbette şahsın damak tadına kalmış bir tercih. Ama restoranın rahatlığı, ferahlığı, hizmeti de önemli. Son zamanlarda 3 kebapçı öne çıkıyor:

1) Rahat ve samimi bir yemek için Etiler/Köşebaşı.

Haberin Devamı

2) Biraz daha ambiyans arayanlar için ve ‘birden’ Cumhurbaşkanı’na, bakanlara, teknik direktörlere rastlama şansınız olan Etiler/Adana Yüzevler.

3) Anadolu yakası Beylerbeyi civarında iseniz iyi kebap için Tike...

İstanbul ve diğer şehirlerden başka önerileriniz varsa, yazın yayınlayalım. Ne de olsa kebap her zaman lâzım!

PORTAKALIN ACISI

Küçük kız, divanda nenesinin yanında oturmuş, verdiği portakal dilimlerini yiyor; parmaklarından akan suyunu yalayarak temizliyordu... Ninesi gözünden ara ara yaş dökerken, bir yandan da kilolarca portakalın kabuğunu ayıklıyordu... Nenesinin neye ağladığını bilmediğinden, sesini çıkarmadan yanında oturmuş, tüm portakalları ayıklayana kadar da kalkmamıştı...

Nenesi; kabukları şerit şerit keser, içe büker, en son da ipe dizerken büyülenmiş gibi onu seyretmiş, “Şimdi ne yapcaz nine?” diye sorduğunda “Portakalın acısını akıtacaz kuzum” yanıtını almıştı... Aradan yıllar geçmiş, küçük kız büyümüş, kendi çocuklarını okula salmıştı. Güneşli pencere kenarı, divanında oturmuş iki kilo Yafa portakalının kabuğunu ayıklarken önceki gün trafik kazasında oğlunu kaybeden can arkadaşını düşünüyordu... Kalkıp yine ona gitmesi gerekiyordu ama önce ninesinden öğrendiği gibi ‘portakalın acısını’ akıtacaktı... Bazen maksat sadece reçel yapmak değildir. Bazen maksat sadece acımızı akıtmaktır.

ÜÇ KİŞİLİK KANEPE

Oturma takımlarının klâsik kombinasyonu olan bir üçlü, bir ikili, iki tek koltuk gruplamasını hiç sevmedim. Akşam yorgun argın uzanılacak bir üç kişilik kanepesi olmalı insanın. Hatta tek tek koltuklar yerine bu üçlü kanepelerden iki tane sığıştırılmalı salonlara. Sonra da her gece oturulmalı o salonda... Misafire filan saklanırdı eskiden...

Haberin Devamı

Allah’tan yeni nesil, yaşamdaki asıl misafirin kendimiz olduğunu anladı artık. Amacımız; bir kanepe, bir kral olmalı. Kanepelerin yanına asılan kumanda ceplerinden de edinmek gerek. Mesele, Nasreddin Hoca’nın kazanı gibi kendiliğinden doğurarak çoğaldığından şüphelendiğim zilyon kumanda ve kitap/örgü/dergiyi saklayacak kovuk yapmak. Sıradan bir insanın hayatta ihtiyacı olan yer, kanepe minderinin üzerindeki popo izi kadar aslında. O alışılmış çöküntüye oturduğumuz saatte, çektiğimiz ‘oh’ kadar huzur... Herkese lâzım. Bu yazının altına da bir mobilya reklamı yaraşır artık, değerli ilancılarımıza duyurulur.

BU BİR OSCAR YAZISIDIR

Oscar zamanı geldi çattı ama yine Akademi’nin seçimlerinden memnun değiliz. Basın gösterimlerinde iki sinema yazarı yan yana gelsek hemen şikâyet başlıyor. En sevdiğimiz konu ise, Oscar’ı alacağına neredeyse kesin gözü ile bakılan ‘Argo’yu çekiştirmek. İkinci sırada benim için ‘Sefiller’ var. Müzikal ve üç saatlik bir film olan ‘Sefiller’i sonuna kadar izlemeyi bile bir başarı olarak görüyorum. Benimle aynı fikirde olmayan çok sayıda olumlu yazı okuduğumu da belirteyim.

Haberin Devamı

Gelgelelim, 3 tane film var ki hangisi ödülü alsa, sevincimden evde dans ederim. Hayır, 11 adaylık ile Akademi tarafından öne çıkarılan ‘Lincoln’ ve ‘Pi’nin Yaşamı’ndan söz etmiyorum. 5 adaylık alan ‘Amour’ da değil. ‘Düşler Diyârı’ (Beasts of the Southern Wild), ‘Zincirsiz’ (Django Unchained) ve ‘Umut Işığım’ (Silver Linings Playbook) filmlerinden bahsediyorum. ‘Düşler Diyârı’nı ne kadar beğendiğimi yazmıştım bu köşede. Diğer ikisine sıra gelmeden Oscar zamanı geldi. İkisi de müthiş filmler. Mutlaka ama mutlaka izlemelisiniz.

‘YILDIZ İZİ’

Ay dokundu omzuma, irkildim Göğün puslu balkonunda Birdenbire insanları özledim (Metin Altıok) Elimde Zeynep Altıok Akatlı’nın çocukluğundan beri biriktirdiği anılarını anlattığı çok güzel bir kitap var: ‘Yıldız İzi’. Babasının değerli dizeleri ile anlatmaya başladığı dostu ise; Fazıl Say. Çocukluk arkadaşlığından sanata uzanan bir yelpazede, Fazıl Say’ın hayatındaki yerini yazmış Akatlı.

Özellikle Say’ın sanatı için söylediklerine tüm kalbimle katılıyorum: Fazıl Say’ın piyanosundan akan sevgi, felsefe ve şiiri hissetmemek mümkün değil(dir)! Bugünlerde Say’ın, sanal ortamda paylaştığı bir şiir yüzünden yargılanıyor olması ise hem ironik, hem trajik... Akatlı’nın bu güzel kitabını ve içindeki Bilge Karasu, Tomris Uyar, Ruhi Su ve daha niceleri ile ilgili anılarını, gözlerim koşa koşa okuyor. Siz de okuyun e mi? *Yıldız İzi, Doğan Kitap

(23.02.2013 tarihli Cumartesi Postası'ndan alınmıştır.)

Sıradaki haber yükleniyor...
holder