İnci Tulpar Köprüden geçmeyen kadınlar
HABERİ PAYLAŞ

Köprüden geçmeyen kadınlar

2000’lerin başı... Bir apartman görevlimiz, bir de eşi vardı. Bu aile yıllar önce İç Anadolu’dan göçmüş, bir süre sonra da apartman görevlisi olarak işe girmiş. Apartman desen 30 yıllık, nereden baksan bunlar da 20 yıllık. Çoluk çocuk o iki göz dairede doğup büyümüş. Hanım’ın (evet, adı Hanım, resmi hitapta Hanım Hanım) okuma-yazması yok ama bir tane çekçek pazar arabası var, her hafta Paşabahçe Pazarı’na gider, dönüşte de kuruşu kuruşuna meyve-sebze borsası yükselmiş mi alçalmış mı haber verir.

Haberin Devamı

Bir gün akşam pazarında karşılaştık. Ben iş dönüşü uğramışım, o da en ucuz saatleri kovalıyor; “Hadi Hanım, at senin çekçeği arkaya, beraber dönelim” dedim. Çekçek bagaja, Hanım arka koltuğa bindi. Anadolu insanında öyledir; saygı göstergesi olarak öne, yanına oturmazlar, ön koltuk boş bile olsa. Çekine çekine arka kapıyı açar, kenara ilişiverirler. İçimi yakar bu “Ben yanına değil, ardına oturayım” saygısı... Ama ısrar etsem rahatsız olacağını bildiğim için bir şey demeden yola çıktım. Ben dikiz aynasından bir yandan yola bakar, bir yandan Hanım ile göz göze gelmeye çalışıp sohbet ederken laf lafı açtı; her gün köprüde çok zaman harcadığımdan, o yüzden akşam saatlerine kalmadan dönmeye çalıştığımdan filan bahsettim. Bir süre konuştuk, sonra sessizlik oldu...

Köprüden geçmeyen kadınlar

Bir yandan da köprüyü görüyoruz; farlarını açmış araçlar dizilmiş, duruyor... Hanım durdu durdu durdu; sonra “Keşke bizim apartman karşıda olsaydı” dedi. Hiç apartmanın kıta değiştirmesini dileyeni duymadığımdan “Neden öyle istedin Hanım?” diye sordum. Hanım iyice cama döndürdüğü yüzünde okuyamadığım ifadeyi sesine özlem olarak aktararak “Daha hiç köprüden geçmedim İnci Hanım” dedi. Arada bir köprüden geçerken aklıma Hanım düşer. Yıllar yılı pazar yolunda gide gele seyrettiği köprünün üstünden geçmemiş kadın...

Bilmiyorum artık Hanım köprüden geçmiş midir ama, varsa İstanbul’da bir yere gitmeyi, bir yeri görmeyi isteyen kadınlarınız; fırsatını yaratın da alıp götürün oraya. Hem de oturup çay için yakın bir çay bahçesinde.

İstanbul’un semtinde değil, İstanbul’un içinde yaşadığını hissetsin ‘Hanımlar’.

Haberin Devamı

BANKSY DUVARLARI

Ağaçsız şehirlerde beton duvarlar olur. Çok beton ve çok duvardırlar. Kapitalizm betonu sever; beton karar, beton döker, beton diker, diktiği boş duvarı reklâm panolarına kiraya verir ve para basar. Bunun adı ‘serbest ekonomi’dir. İroni bu ya, dünyada ekonomi serbest iken, sanat ve fikir serbest değildir. Hele hele beton üzerine yazılan sanat ve fikir ‘sakıncalı’dır. Boş duvarın üzerine graffiti denilen sokak sanatı ile bir şeyler çizmek, yasaktır!

Köprüden geçmeyen kadınlar

Gel gör ki, betonun çirkinliğini sanatın estetiği ile saklamaya çalışan naif çocuklar var bu dünyada. İyi ki de varlar... Onlardan biri olan Banksy, İngiltere betonlarına fikir çiziyor, resim çiziyor. Gecenin karanlığında betoncular uyurken Vermeer’in ‘İnci Küpeli Kız’ tablosu beliriyor bir duvarda veya balonları ile uçan bir çocuğun resmi... Biraz iğneleyici, biraz politik, çokça düşündürücü...

Düşünmek iyidir. Karikatürü sanat olarak kabul eden ve politik karikatürün toplumsal önemini bilenler tarafından ilgi ile izlenen, karikatürden bile rahatsız olanlar tarafından da ‘çuvaldız’ olarak görülen, elbette aykırı ama kesinlikle zekice bir ifade yöntemi... Banksy bir örnek. Bu aralar ‘yakalandı’ haberleri ile güncel olan, ismi bilinmeyen ama betonlara/duvarlara söyleyecek sözü olan pek çok sokak sanatçısının en azından ‘mahlası’ bilinen örneği...

Haberin Devamı

Yakalanmadı. Ama peşindeler. Betonlar duruyor, Banksyler uçuyor...

‘Uçurtmayı vurmasınlar’.

'TECAVÜZ ETMEYECEKSİN'DEN BAŞLASAK?

Bu hafta İran’da tecavüzcüsünü öldüren 26 yaşındaki mimar Reyhani’yi astılar! Olay 2007 yılında, yani Reyhani 19 yaşında iken ve İran’da olmuştu. Öldürülen adam 47 yaşında idi ve Reyhani’yi yeni ofisini dekore ettirmek için tutmuş ama sonra tecavüze kalkışmıştı. Birleşmiş Milletler, 2007’de yapılan duruşmada 2 ay boyunca tek kişilik hücrede tutulan Reyhani’ye avukat atanmadığını ve kimse ile görüştürülmediğini tespit etti.

Üstüne üstlük ölen kişi eski istihbaratçı idi. Bu hikâyeyi okuyunca aklıma ilk gelen; ‘Adamın yaptığı yanına kalacakmış.’ Çünkü ben dünyanın bu coğrafyasının yanlış etik kodlamaları ile yetişmiş bir kadınım. Devlet, erkek ve ‘erkek devlet’ kavramlarının çok farkındayım.

Çünkü bizde de tecavüzcüler ‘kamuoyu vicdanını rahatlatacak, caydırıcı ceza’ almıyor! İran, Reyhani’yi adil yargılamayarak, tecavüzü yok sayarak ve sonunda asarak; insanlık adına büyük bir suç işlemiştir!

Dinimiz iyi insanı korur, kötüyü cezalandırır.

Bu hikâyenin kötüsü Reyhani değildir!

Sıradaki haber yükleniyor...
holder