Mehmet Coşkundeniz Müthiş bir ses müthiş bir bas gitar
HABERİ PAYLAŞ

Müthiş bir ses müthiş bir bas gitar

Liselerarası Müzik Yarışması, Türkiye’nin klasiklerinden biri oldu. Liseli gençler arasında hem yeni yıldızların çıkmasına olanak tanıyor hem de okullararası rekabeti canlı tutarak gençlerin daha iyi performans ortaya koymasını sağlıyor.

Tabii bu yarışmanın hâlâ saygın olmasındaki en önemli rolü Serhat Hacıpaşaoğlu üstleniyor. Organizasyonuyla, jürisiyle, yarışmacısıyla tek tek ilgilenerek müzik endüstrisinin dikkatini bu yarışmaya çekmeyi başarıyor.

Vodafone Freezone sponsorluğunda yapılan 18. Liselerarası Müzik Yarışması’nın basın jürisinde ben de yer aldım. 9 Mayıs’ta Bostancı Gösteri Merkezi’nde yapılan yarışmada mükemmele varan performanslar izledik.

Haberin Devamı

Yarışmanın sonuçlarını öğrenmek isteyenler internetten bulabilir. Ama ben iki kişiye dikkat çekmek istiyorum: Biri En İyi Erkek Solist seçilen Samsun Özel Ses Okulları’ndan Taylan Buğra Bayri, diğeri En İyi Enstrüman dalında birinci olan İstanbul Özel İstek Semiha Şakir Anadolu Lisesi’nden bas gitarist Erol Akıncı. Taylan, zaten ‘Ve Kazanan’ yarışmasını da birinci bitirmiş.

Müthiş bir ses. Önümüzdeki 3-5 yıl içinde müzik dünyasında çok iyi yerlere geleceğinden hiç kuşkum yok. Erol Akıncı ise bas gitarı çalmıyor, adeta konuşturuyor. Mutlaka dinlemelisiniz. Türkiye’nin en büyük bas gitaristlerinden Gürol Ağırbaş’ın ardından yeni bir yıldız geliyor diyebilirim. Benim jüri üyeliğime gelince... Elbette bir müzik otoritesi değilim.

Zaten kendi oylarımı bir müzik uzmanı şeklinde değil, kendi beğenilerime dayanarak verdim. Bu iki kategoride de tercihlerim Taylan ile Erol’du. Müzik jürisi de onları seçtiğine göre, demek ki doğru tercihte bulunmuşum. Şimdi bu iki gencin ortaya çıkaracakları ürünleri merakla bekliyorum.

ÇILGIN DÖVME

Galatasaray’ın eski idari menajeri, şimdinin Futbol Federasyonu görevlisi Şükrü Hanedar sırtına acayip bir dövme yaptırmış. Dövmede büyük harflerle ‘Sözkonusu vatan ve Atamsa gerisi bir hiçtir’ yazıyor. Altında Galatasaray’ın amblemi, mezun olduğu dönemin numarası, bir boğa figürü, ay yıldız ve Atatürk silüeti, memleketi

Haberin Devamı

Rize’nin plaka numarası 53, bir yıldız içinde çeşitli harfler ve anlamını bilmediğim bazı amblemler var. En altta da küçük harflerle İstiklal Marşı’nın ilk iki kıtası yer alıyor. Dövmeye meraklı biriyim, açıkçası böyle bir dövmeyi ilk kez görüyorum.

Tüm sırtı kaplayan bu dövme için Şükrü Hanedar’ın epey acı çektiğini ve uzun süre sabırla beklediğini tahmin edebiliyorum. Ne diyelim, Atatürk’e ve Türkiye Cumhuriyeti’ne bu kadar bağlı olan ‘Çılgın Türk’ün dövmesi de böyle çılgın olur.

BALIK MESELESİ

“Denizden babam çıksa yerim” diyenlerdenim. Kahvaltıda bile balık yiyebilirim, o derece... İstanbul’da balık yenebilecek tüm restoranları da bilirim. Ama artık canıma tak etti. Çok iyi tanıdığım bir-iki yer dışında, İstanbul’da bir restoranda balık yemek gerçekten büyük lüks haline geldi. Yemekten sonra masaya gelen hesabı görünce gözleriniz yuvalarından uğruyor.

Bazı ender balıkları bir kenara koyalım, evet, zor bulunuyorlar ve pahalılar. Ama çiftlikte yetiştirme levrekleri, çipuraları, ucuz fiyata ithal edilen lagosları, barbunları niye fahiş fiyatla satıyorsunuz kardeşim? Üstelik bir de “Ama bu çiftlik değil, deniz balığı” deyip bilmeyenleri kandırıyorsunuz. Geçen hafta, 8. Fethiye Festivali için Fethiye’deydim.

Haberin Devamı

Orada mükemmel bir sistem var. Balık halinin tam ortasında tezgahlar... Dilediğiniz balığı seçiyorsunuz. Yani tezgah fiyatına. Yani yemek sonrası hesapta sürpriz yaşamıyorsunuz. Derken oturacağınız restoranı seçip balıkçıya balıkları oraya göndermesini istiyorsunuz. Restoran size mezenizi, salatanızı, içkinizi veriyor. Balık için de cüzi bir pişirme parası alıyor.

Hem ortam güzel, hem sistem harika. İstanbul’da kişi başı 200 lira vereceğiniz bir masaya, burada 75-80 lira ödüyorsunuz. Ben böyle bir sistemin artık İstanbul’da da olmasını istiyorum. Yoksa çoluk çocuk bir restoranda balık yemeye hasret kalacağız.

TANTUNİNİN EN İYİSİ

Mersinliyim ya, uzun süre yemezsem tantuni krizim tutar. İstanbul’da iyi tantuni bulmak maalesef çok zordu. Çünkü onun et ve yağ ayarını bilmek, ne kadar kavrulacağını ölçmek falan gerçekten ustalık istiyor.

Bir de tantuninin sarıldığı dürüm ekmeği maalesef İstanbul’da çok yavan oluyor. Mersin’e her gittiğimde uğrayıp tantuni yediğim tek yer olan ‘Memoş Tantuni’ nihayet İstanbul Ataşehir’de şube açtı. Avrupa yakasında oturduğum ve çalıştığım için henüz gidip tadamadım ama Mersin’deki tantuniden farksız olduğunu birkaç kişiden duydum.

Tantuniyi bugüne kadar ‘kavrulmuş kıyma’ formunda satan sahtekarlar artık ayaklarını denk alırlar diye düşünüyorum. Çünkü Memoş Tantuni ‘İşte tantuni böyle olur’ dedirtecektir her yiyene. Ayrıca bu bir başarı öyküsüdür.

Babaları rahmetli olduktan sonra aldıkları küçücük bir tantuni tezgahını yılmadan, yorulmadan çalışarak büyüten, Mersin’de dev bir dükkana dönüştüren, İstanbul’da büyük bir şube açacak kadar cesaretlenen Mehmet ve Cengiz Yelkenaç kardeşler takdiri hak ediyor. Şimdi bir şube de Avrupa yakasına bekliyoruz. Açın da Avrupa tantuni görsün.

Sıradaki haber yükleniyor...
holder