Mehmet Coşkundeniz Önce kendini seç
HABERİ PAYLAŞ

Önce kendini seç

Yarın sandığa gidiyoruz. Öncelikle “Oy vermem, benim oyum neyi değiştirecek, hiçbir parti oyuma layık değil” gibi söylemleri olanlar bu yazıyı okumasın lütfen. Ben bu tür insanları Muppet Show’da terasta oturan, çıkan her şovu eleştirmekten başka hiçbir şey yapmayan huysuz ihtiyarlara benzetiyorum. Hem oy vermezler, hem de ortamlarda siyasal durumu en çok onlar eleştirirler. Oy vermiyorsan, eleştirmeye hakkın yok arkadaşım, geçelim bunları.

* * *

Yarın oy vereceğiz. Hangi partiye oy vereceğiniz size kalmış. Bu seçimde elbette milletvekillerini ve bizi 4 yıl yönetecek bir iktidarı seçeceğiz. Hiç kimsenin, hiçbir sözün etkisinde kalmadan, sizi en iyi temsil edecek, size en iyi hizmeti verecek partiye oy atmanız en güzeli. Çünkü o zaman aslında partiyi değil, kendinizi seçmiş olacaksınız. İster “Bunu hiç denemedik, bir de bunu görelim” deyin, ister “Hizmetler gayet iyi, böyle gitsin” deyin, ister “Her parti Meclis’te temsil edilmeli” deyin, tercih sizin.

Haberin Devamı

sizi en iyi temsil edecek, size en iyi hizmeti verecek partiye oy atmanız en güzeli. Çünkü o zaman aslında partiyi değil, kendinizi seçmiş olacaksınız. İster “Bunu hiç denemedik, bir de bunu görelim” deyin, ister “Hizmetler gayet iyi, böyle gitsin” deyin, ister “Her parti Meclis’te temsil edilmeli” deyin, tercih sizin.

* * *

Oyunuza ipotek koydurmayın, “Siyasette her şey mübahtır” deyip etik dışı davrananlara kanmayın. Bayram yerine gider gibi gidin sandığa bugün, bir tane oyunuz var, gönül rahatlığıyla atın. Sonra keyifle, heyecanla seçim sonuçlarını takip edin. Türkiye onlarca seçim yaşadı, bundan sonra da yaşayacak. Demokrasinin asıl teminatı partiler değil, oy hakkı olan vatandaşlardır, bunu unutmayın.

ARTİST MESELESİ

Bizim gazetenin ‘Televizyon Hastası’, CNN Türk’ün ‘Burada Laf Çok’unun laf ebesi, çok sayıda belgeselin yapımcısı, sunucusu, arkeolog Mesut Yar artist oldu. Evet, evet, tüm bunlar yetmezmiş gibi gitti bir de filmde oynadı. Yönetmenliğini Tolga Baş’ın yaptığı filmde Mesut, bir belediye başkanını canlandırıyor. İster misiniz Mesut bu filmle siyasete de ısınsın? Yok artık!

Haberin Devamı

* * *

Ben henüz izlemedim ama izleyenler diyor ki; Mesut oyunculuk işine devam etmeli. Aslında CNN Türk’te ağırladığı konuklarla her gece başka bir filme imza atıyor Mesut. Kolay mı? Her konuk sorunsuz değil ki? Yerini beğenmeyenler, odasını beğenmeyenler, sorulan soruları beğenmeyenler, diğer konukları beğenmeyenler... Tüm bunları idare edebilmek, hepsini memnun etmeye çalışmak zaten ayrı bir oyunculuk gerektirmiyor mu? Bu arada bilmeyenlere hatırlatalım; Mesut zaten tek kişilik oyununu fırsat buldukça sahneliyor, yani sahnelere falan da uzak değil.

* * *

Adettendir, yeni gösterime çıkmış filmler için “Gişesi bol olsun” denir. Ben de öyle diyorum elbet. Bir temennim daha var: Mesut, sen bu yolda devam et.

REYTİNG MESELESİ

Reyting paneli değiştiğinden beri kanallar bir türlü işlerini rayına oturtamadı. “Tutar” denilen diziler 4 bölümde kalkıyor, önemsenmeyen dizilerse 3-4 sezon ekranda kalabiliyor. Ama tabii mesele, televizyonculuğu sadece dizilere bağlamaktan kaynaklanıyor. “Prime time’ı götürecek 3 dizi koyar keyfime bakarım” televizyonculuğu artık tarihe karıştı. Televizyonculuk dediğiniz şey programcılıktır.

Haberin Devamı

* * *

Bakın Müge Anlı’ya, yıllardır kendi alanında bir numara olduğu gibi, milyon dolarlık prodüksiyonları alaşağı ediyor. Neden? Çünkü gerçek insan öyküleri var programında. Aynı şekilde Esra Erol. Yaşayan insanların sıradan hayatları gözlerimizin önüne geliyor. Ne şişirilmiş senaryolar var, ne zorlama oyunculuklar. İki program da izlenme paylarıyla çoğu zaman ilk 10’a giriyor.

* * *

Zaten farkında değil misiniz, Türk yapımı hiçbir dizi yok ekranlarda. Çoğu Kore uyarlaması olmak üzere çeşitli ülkelerden apartılmış senaryolar, ucundan köşesinden değiştirilip önümüze sunuluyor. Türkiye gerçeğinin farkında olmayan televizyon yöneticileri de “Vay bu dizi niye battı?” diye kara kara düşünüyor.

Neredeyse isimleri bile aynı dizilerin. “Kiraz Mevsimi” tuttu, öyleyse “Çilek Kokusu”nu çekelim. O da tutarsa artık “Kayısı Zamanı”nı çekersiniz. Yaratıcılık yerlerde. Baksanıza “Çarkıfelek” yeniden ekranlara dönüyormuş. Hatta “Biri Bizi Gözetliyor” da yeniden yayınlanacakmış. Ne diyelim, bravo!

İSTANBUL’UN RUHUNU YOK ETMEYİN

Tüm öğrencilik hayatım şehir hatları vapurlarında geçti. Kartal’da otururduk o zamanlar. Trenle Haydarpaşa’ya gider, oradan Karaköy vapuruna biner, sonra da Beyazıt’a otobüsle çıkardım. Her vapuru bilirdim: Maltepe, Suadiye, Fenerbahçe, Paşabahçe, Dolmabahçe, Turan Emeksiz... Üst kata çıkıp, açık havada çay içip simit yerken Boğaz’ı seyredebilmek müthiş bir keyifti.

* * *

Yakalarsam, Eminönü’nden Bostancı vapuruna binerdim. Yol boyunca yunuslarla yarışırdı vapurlar. Ya Adalar’a gitmeler? Ada keyfi vapura biner binmez başlardı. Her vapur İstanbullu için başka bir anlam taşırdı, her vapurda biriktirilen yüzlerce anı vardı. Daha da önemlisi, bu vapurlar İstanbul’un ruhunu taşırdı.

* * *

Şimdi İstanbul Belediyesi modern olmasına modern ama çirkin mi çirkin vapurları hizmete sokmuş. Evet belki daha hızlı, daha konforlu ama ruhu yok. “Boğaz’ın Kuğuları” diye adlandırılan o vapurların şeklinde ve daha modern vapurlar yapılamaz mıydı?

Herkes zaten plazalarda çalışmaktan bıkmış, bu plaza şeklindeki vapurlar Boğaz’a yakışıyor mu? İstanbul’u İstanbul yapan o güzelim vapurları yok etmeyin. İstanbul’un ruhunu yok etmeyin.

Sıradaki haber yükleniyor...
holder