Gündem Deniz Zeyrek: AK Parti'de asıl soru şu: Gül’ün götüreceği mi Bahçeli’nin getireceği mi?

Deniz Zeyrek: AK Parti'de asıl soru şu: Gül’ün götüreceği mi Bahçeli’nin getireceği mi?

Paylaş
Deniz Zeyrek: AK Parti'de asıl soru şu: Gül’ün götüreceği mi Bahçeli’nin getireceği mi?

Hürriyet yazarı Deniz Zeyrek, Erdoğan ile Abdullah Gül arasında yaşanan tartışmayı kaleme aldı. Deniz Zeyrek AK Parti'de sorulan asıl sorunun Gül’ün götüreceği mi Bahçeli’nin getireceği mi? olduğunu yazdı

Son KHK ve beraberindeki tartışmalar AK Parti cephesinde hareketlenmelere neden oldu. 15 Temmuz darbe girişimi sırasında müdahalede bulunanları hukuki güvence altına almak için çıkarılan KHK'da muğlak ifadelerin olduğunu savunan Abdullah Gül, sonradan sorun yaşanmaması için değişiklik yapılması gerektiğini savundu. Bu sözler sonrası Erdoğan ilk kez kameraların önünde Gül'ü hedef aldı ve 'Yazıklar olsun' dedi. Gül ise 'Görüşlerimi açıklamaya devam edeceğim' dedi. Tüm bu yaşananlar sonrası AK Parti cephesinde Abdullah Gül'le ters düşmenin kaybettireceği ile MHP lideri Bahçeli'nin getirecekleri masaya yatırıldı.


İşte Deniz Zeyrek'in bugünkü yazısındaki Gül-Bahçeli bölümü:

11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan arasında son yaşanan tartışmayı, işte bu düzen değişikliği üzerinden okumak gerekiyor.


ÜÇLÜ SİNERJİ


AK Parti’nin kuruluşunu, Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül ve Bülent Arınç’ın “gelenekçi” milli görüşçüleri geride bırakıp, AK Parti çatısı altında yollarına devam ettikleri günleri hatırlayın.

Üçlü bir sinerji oluşmuştu. Gül, stratejik aklıyla, uluslararası diplomasi ve finans çevreleriyle ilişkisi ile bu üçlünün en kritik ismiydi. Bülent Arınç, merhum Necmettin Erbakan’ın tedrisatından geçmiş, yerel siyasetin ve Milli Görüş hareketinin kılcallarını biliyordu. Gül’ün yerelde devleti ve ekonomiyi yönetecek bürokrasi ile uluslararası camia ile bağ kuracak diplomasi ekibini oluşturması ne kadar önemli ise, Arınç’ın Fazilet Partisi’nin önemli isimlerini ikna etme, merkez sağdan kalan siyasetçileri toparlama ve taşrada örgütlenme girişimleri o derece hayati idi.

Okuduğu şiir nedeniyle cezaevinde yatmış, hitabeti yüksek, kitleleri peşinden sürükleyebilen Tayyip Erdoğan ise bu ekibe ‘karizmatik’ lider olarak dahil oluyordu.


Nitekim, geçmişte yüzde 20’nin üzerine çıkmakta zorlanan Milli Görüş hareketinden çıkan bir partinin, 3 Kasım 2002 günü yapılan seçimlerde merkezin de oylarını alıp yüzde 34 oyla tek başına iktidar olmasında birbirini tamamlayan bu üç siyasi figürün oluşturduğu siyasi algının etkisi büyük oldu.

YOLU KİM AYIRDI?


Şimdi yazacağım detaylar, geçmişi ta 2007’lere dayanan bir yol ayrımına işaret ediyor.

- Örneğin, 2007’de Cumhurbaşkanlığı için Erdoğan’ın aklındaki ismin Gül olmadığı, ancak Arınç gibi isimlerin Gül için ısrarcı olup sonuç aldıkları o dönem basına yansımıştı. O haberler hiç yalanlanmadı.

- Gül, Cumhurbaşkanı seçildikten sonra, “herkesin cumhurbaşkanı” olma kaygısıyla zaman zaman AK Parti iktidarı ile ters düştü. Gezi olaylarında, Suriye politikalarında, AB ile ilişkilerde, çözüm sürecinde hem hükümetten hem Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan farklı görüşler ortaya koydu.

- Gül’ün Cumhurbaşkanlığının son yılları, kendi tabiriyle “hükümete düşünce özgürlüğü, demokrasi ve hukuk devleti konusunda uyarılar yaparak” geçti.

- Gül, 2014’te yeniden aday olmak istiyordu. Ancak aday yapılmadı.

- Aday olamayınca partiye görkemli bir şekilde, belki de genel başkan olarak dönebilirdi. Ancak, AK Parti Kongresi, yeni genel başkanın kamuoyuna açıklanması, Gül’ün görev süresi bitmeden gerçekleşti ve bu ihtimalin önü tamamen kesildi.

- Tuğrul Türkeş bile görkemli bir törenle AK Parti’ye üye yapılırken Gül Kayseri’den sessiz sedasız üye yapıldı.

- Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı seçim kampanyasında “Salonlardan salonlara koşan değil, şantiyelerde gezen bir cumhurbaşkanı olacağım” sözleri de Gül’ü incitmişti.

- Gül, 16 Nisan referandumu öncesinde açıktan Parlamenter sistemin yanında tavır koydu.

- Son olarak da KHK konusunda ısrarla düzenlemenin “muğlak” olduğunu savundu.

Bu arada Gül ve sıkça görüştüğü bazı AK Partililerin “yollar ayrıldı” yorumlarına “Biz hala AK Parti’nin kuruluşunda çizilen yoldan gidiyoruz” yanıtını verdiklerini de hatırlatmak isterim. Buna kanıt olarak da AK Parti’nin yükseliş dönemlerinde öne çıkan birçok ünlü siyasetçinin, eleştirel tavırları nedeniyle bugün Gül gibi çemberin dışında kaldığını gösteriyorlar.

MİLLİ GÖRÜŞ YAZARININ İLGİNÇ YORUMU


Ahmet Yavuz, Milli Görüş’ün gazetesi Milli Gazete’de Ankara kulisleri yazan bir meslektaşım. Yazılarından çok faydalandığımı söylemeliyim.

Son yazısında “Gül’ün Çıkışı” başlığı altında şu yorumu yapmıştı: “Erdoğan ile Gül ilk kez açıktan tartışıyor. Restleşiyor. Bu noktada Abdullah Gül’e, ‘Artık ya parti kur ya ortak bir platformun adayı ol! Çık milletin karşısına, daha fazla oyalama!’ baskısı artıyor. Nitekim Gül ve ekibinin, hareketin kurucusu ve Cumhurbaşkanı olarak; kabineden, Saray’dan ve genel merkezden ve milletvekillerinden bazı isimlerle görüştüğü biliniyor. İşte Erdoğan’ın sert Gül tepkisi de KHK’dan değil, bundan! Erken doğuma zorluyor!”

Anladığım kadarıyla “erken doğuma zorlama” ifadesiyle Erdoğan’ın, seçimlere epey zaman varken Gül’ü muhtemel rakip kimliği ile meydanlara çekerek (özellikle de AK Parti seçmeni üzerinde) etkisizleştirmeyi hedeflediğini ima ediyor.

Daha önce farklı görüşleriyle öne çıkan Bülent Arınç da benzer şekilde oyun dışında kalmış, AK Parti’de hedef olmuştu. AK Parti’yi de Erdoğan’ı da çok iyi tanıyan Gül için de böyle olur mu? Gül, böyle bir strateji karşısında nasıl hareket eder? Bunları zaman gösterecek.

Ancak şunu söylemek gerekir ki bugün AK Parti kulislerinde “Devlet Bahçeli ile ittifakın getireceği oylar, Gül ve ekibinin götüreceği seçmenin boşluğunu doldurur mu?” sorusu dillendirilmeye başlandı bile.

2018, Türkiye siyaseti açısından renkli geçeceğe benziyor.