Ekonomi Ümit Boyner: TÜSİAD bir çıkar grubu değil

Ümit Boyner: TÜSİAD bir çıkar grubu değil

Paylaş
Ümit Boyner: TÜSİAD bir çıkar grubu değil

Ümit Boyner: TÜSİAD bir çıkar grubu değil

Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) yeni Yönetim Kurulu Başkanı Ümit Boyner, TÜSİAD’ın bir çıkar grubu olmadığını TÜSİAD’ın Türkiye’nin en önemli baskı grubu olduğunu belirtti.

Ümit Boyner, TÜSİAD 40. Genel Kurulunda, yeni Yönetim Kurulu üyelerinin seçilmesinin ardından yaptığı konuşmasına, yönetim kuruluna seçtikleri için TÜSİAD üyelerine teşekkür ederek başladı.

Boyner, bayrağı devraldıkları ve kendisinin de yönetim kurulu üyesi olduğu, Türkiye’nin hayi fırtınalı döneminde görev alan Arzuhan Doğan Yalçındağ’a da kendilerine gösterdiği liderlik için şükranlarını sundu.

Boyner, "Arkadaşlarım ve ben önümüzdeki 2 yıl boyunca bu görevi büyük bir onur ve heyecanla yerine getirmeye çalışacağız" dedi.
TÜSİAD gibi Türkiye için düşünen, üreten, iş imkanları yaratan, pozitif farklılık yaratmaya çalışan ve hem üyeleri hem kamuoyu nezdinde çok büyük beklentiler yaratmış bir derneğin yönetim kurulunda olmanın kendileri için ne ifade ettiğini paylaşmak istediğini söyleyen Boyner, şunları kaydetti:

"TÜSİAD Türkiye’nin en etkili, entelektüel çizgisi sağlam, bağımsız sivil toplum örgütüdür. TÜSİAD bir çıkar grubu değil, TÜSİAD Türkiye’nin en önemli baskı grubudur. Bu yüzden TÜSİAD iktidarlar ve muhalefet tarafından çok tavsiye edilmesine rağmen yıllardır sadece kendi işine bakamaz. TÜSİAD rastgele bir dernek değildir. Neredeyse 40 yılı bulan tarihi içinde Türkiye’nin gündeminin ne olması gerektiği hakkında önemli çalışmalar yapmış, mücadeleler vermiş bir kurumdur. Çoğu zaman zamanından önce veya ütopik olarak değerlendirilmiş ama TÜSİAD tüm buları göze alarak her zaman doğru bildiğini kamuoyu ile paylaşmıştır. Bu süre zarfında Türkiye’nin önüne koyduğu gündem çok zaman ülkenin yol haritası haline gelmiştir."

1990’lı yıllarda hemen herkes statükoyu sarsmamak gerektiğini söylerken bu derneğin farklı önerilerle ortaya çıktığını, soğuk savaşın bitmesinden sona Türkiye’nin refah geleceğinin dünya ekonomisi ile entegre olmak ve demokratikleşmeye bağlı olduğunu yüksek sesle söylediğini, bu hedeflere ulaşmak için AB üyelik sürecine büyük önem verilmesi gerektiğini savunduğunu ve bunun her zaman takipçisi olduğunu belirtti.

TÜSİAD’ın 1990’lı yıllarda liberalleşme ve demokratikleşmede mücadelenin en ön saflarında yer aldığını hatırlatmayı bir görev bildiğini söyleyen Boyner, "Geleceği doğru kurabilmek için tarihi doğru bilmek gerektiğine inandığımdan... Tarihimiz budur, geleceğimiz de böyle olacaktır, olmak zorundadır" dedi.

"TÜSİAD SADECE KENDİSİYLE YARIŞIYOR"

Boyner, bugünden itibaren ileriye bakmak, TÜSİAD’ın yeni bir 10 yılın başındaki misyonunu tasarlamak ve eylem planını uygulamaya koymak zorunda olduklarını belirtti.

TÜSİAD’ın sadece 2007-2009 döneminde millet meclisi ve bürokrasinin talebi üzerine 200’e yakın görüş oluşturduğunu söyleyen Boyner, bunları gerekli mercilerle ve kamuoyu ile paylaştığını anlattı.

Boyner, "İşte bu toluluğu aslında kurum yapan bu altyapı, artık TÜSİAD’ı salt bir temsil örgütü olmanın ötesinde fikir üreten bir fabrika, bir düşünce örgütü düzeyine çıkarmıştır. TÜSİAD üyesi olmak bir kalkınma ve gelişme sürecine, bir modernleşme projesine destek olmaktır. TÜSİAD üyesi olmak Türkiye’yi dünyaya en üst düzeyde rekabetçi ve en ileri demokrasiye sahip gücü olarak entegre etmeyi amaçlamaktır. TÜSİAD dinamizmiyle, öncülüğüyle, cesaretiyle sadece kendisiyle yarışıyor" dedi.

ÇALIŞMA PRENSİPLERİ

Boyner, konuşmasında yeni dönemdeki çalışma prensiplerine ilişkin bilgi verdi.
2010-2011 döneminde hangi konuların öncelikli olarak ele alınacağı anlayışını kurumsallaştırmayı tasarladıklarını belirten Boyner, şubat ayında sunacakları program ile üyelerin rahatlıkla katkı sağlayabileceği, izleyerek değerlendirebileceği; saydam, somut ve hesap verebilen bir yapıdan bahsettiklerini kaydetti.

Tüm hükümet, bürokrasi ve uluslararası etkileşimlerini programdaki tematik öncelendirme çerçevesinde gerçekleştireceklerini söyleyen Boyner, bir önceki dönemde başlatılmış olan üye etkileşim programlarını çeşitlendirerek ve derinleştirerek üyelerin yönetim ve karar süreçlerine kapsamlı katılımını sağlamayı amaçladıklarını ifade etti.

Boyner, yeni dönemde programlarını biraz daha mesele odaklı ve ölçülebilir kriterlerle ilişkili bir yapıya taşımayı amaçladıklarını dile getirdi.
Ümit Boyner, geçtiğimiz 10 yılda Türkiye’nin hala sürmekte olan bir değişimden geçtiğini ve ülkedeki iktidar yapısının hızla farklılaştığını belirterek, 2001 krizi ardından gelen süreçte hem ekonomide hem siyasette bu yıllarda TÜSİAD’ın savunmuş olduğu gündemin maddelerinin bir çoğunun hayata geçtiğini, yanlışları gördüklerinde de bunlara dikkati çektiklerini anlattı.

Küresel kriz sonrası dönemde rekabet yarışının tüm dünyada zorlu olacağına işaret eden Boyner, bu noktada enerji, iletişim gibi altyapı sektörlerinin kamu gelir kaynağı olarak algılanmaması, kayıt dışıyla etkili ve samimi mücadele ve inovasyon kapasitesini geliştirme konularına önem vereceklerini bildirdi.

Boyner, işsizliğin azaltılmasına yönelik bir sanayi ve hizmetler stratejisi üzerinde çalışmanın önem taşıdığına ve dünyada küresel krize neden olan regülasyon zafiyetinin devam ettiğine dikkati çekerek, "G20 üyesi bir ülkenin kendi ekonomik geleceğini nasıl kuracağına dair derli toplu bir stratejisinin olmaması, bu konuda verimli bir tartışma ortamının yaratılmaması bizce kabul edilebilir bir durum değil" dedi.

Temel yatırım kararlarını alanların, üretim ve istihdam yaratanın girişimciler olduğunu, diğer bir deyişle büyüme ve ekonomik faaliyetin, Türkiye’nin dört bir yanındaki tüm girişimcilerin oluşturduğu bir süreç olduğunu söyleyen Boyner, "Bir iş dünyası örgütünün devletten talebi ancak işbirliğidir" şeklinde konuştu.

Bugün dünyanın 17. büyük ekonomisi olan Türkiye’nin AB’ye giriş sürecinde çok anlamlı bir ekonomik engel görülmediğini ifade eden Boyner, AB üyelik sürecine ilişkin şu görüşleri dile getirdi:

"2007 yılında hükümet, bizim de TÜSİAD olarak benimsediğimiz 2014 tam üyelik hedefini dillendirdi. Bugün bu tarihten pek bahseden kalmadı. Oysa AB projesi, Türkiye’nin neredeyse 1,5 asırlık tercihi olan bir değerler bütünü ve yaklaşımın tezahürüdür.
AB mevzuatına teknik uyum bir-iki yıllık bir çalışmayla sonuçlandırılabilecekken, AB, üyeliğinin ve 2014 hedefinin neredeyse hayali ve dalga geçilir bir söyleme indirgenmesini kabul etmiyoruz."

AB projesine iki nedenle gönülden inandığını ifade eden Ümit Boyner, ilk olarak Türkiye’nin yerinin orası olduğunu, ekonomik entegrasyonun sosyal ve siyasal entegrasyonla taçlandırılması gerektiğini; ikinci olarak da AB projesi ile demokratikleşme arasında organik bağlar bulunduğunu vurguladı.

Boyner, şimdiye kadar sivilleşme yolunda hayli yol katedildiğini, kuvvetler ayrılığı, şeffaflaşma, kişisel hak ve özgürlüklerin geliştirilmesine odaklanılması gerektiğini, bunların hepsinin AB üyelik süreciyle gerçekleştirilecek gibi görüldüğünü belirterek, "Avrupalı liderler popülist iç politika amaçlarına Türkiye’yi alet ettikçe ve bunların sonucunda AB süreci Türkiye gündeminde geriye düştükçe bizim demokratikleşme evrimimizin de yavaşladığını gözlemliyoruz" dedi.

3

Haberin Devamı