Cumartesi Postası Erdal Özyağcılar: Çok yalnızız

Erdal Özyağcılar: Çok yalnızız

Paylaş
Erdal Özyağcılar: Çok yalnızız

Armağan Çağlayan, ‘Gülümse Yeter’ dizisiyle ekranlarda ve ‘Boyacı’ oyunuyla tiyatro sahnesinde seyirciyle buluşan Özyağcılar’la konuştu

RÖPORTAJ
ARMAĞAN ÇAĞLAYAN


- Evlatlarıma, karıma felaket yumuşak biriyim.

- Ölenlere gözlerim yaşarıyor ama bu duruma düşen ülkeme daha çok gözlerim yaşarıyor.

- Siyasetten kopuk sanat olmaz.

- Vahide Gördüm’le birlikte oynamayı çok isterim…

■ Televizyonların yarattığı ilk starlardan birisiniz…

Yani bilmiyorum, tanımı öyleyse doğrudur.

■ Sette zor bir insan mısınız Erdal abi?

Şöyle zorum ben, işimi çok seviyorum Armağan. Yani zaman açısından çok titizimdir. Senaryoma çalışmadan, ezber yapmadan asla sete gitmem. Ben 40-45 senedir disiplin içerisindeysem, orada benim verdiğim emeğin dörtte birini veremeyenler olduğu zaman üzülüyorum.

Ben ne kadar çalışıyorsam kuaförün de, makyözün de, asistanın da benim kadar çalışması lazım. Ben orada koşuştururken çene çalınıyorsa olmaz.

‘GEÇ GELİYORSAN ÖZÜR DİLE’

■ Tiyatrodan gelenlerle televizyondan dahil olan oyuncular arasında fark var mı?

Mesela geç gelen oyuncular oluyor ama hiçbiri özür dilemiyor. Bu adam bankada çalışsa 9’da mesaisi olsa, 9:30’da geldiği zaman ne yapar? En azından gider şefinden özür diler veya müdürüne çıkar. Dizi setinde de aynısı olmalı, bu işine gösterdiğin saygıdır.


■ Erkan Can, “Tiyatroda yas olmaz, yasta tiyatro perde kapatmaz” dedi. Sizce?

Terörün amacı nedir? İnsanları yıldırmak… Eğer o gözle bakarsan terörün o tanımından gidersen Erkan'ın dediği doğru... Tiyatroya da gitmek lazım, alışveriş merkezlerine de… Beşiktaş pazarından da gidip alışveriş yapmak lazım. Patlatırlar diye yola çıkmazsan o zaman terör istediğini almış olur.

■ Peki, bazı sanatçılar annelerini kaybettiği haberini alsa bile sahneyi terk etmiyor. Siz de böyle misiniz?

Hayır, annem babam ölürse beni kiıkaramaz.

■ Neden?

O acıyı dibine kadar yaşamak isterim. Şimdi böyle ukalalık yapıyorum ama belki de çıkarım. Yani mesleğimi çok seven bir insan olduğum için çıkabilirim. Tiyatronun çok farklı bir meslek olduğunu, annem kanser olduğunda anladım. Üç yıl devamlı tedavi gördüm.

Tiyatrodayken kendi kendime, ‘Buraya annemin acısı girmiyor’ diyordum. Tiyatroya o acıyı sokmuyordum. Sakinleştirici almış gibi oluyordum. Tiyatronun mabedi beni içine alıyordu.

■ Kızınız bir tiyatro sahibi… Tiyatroda paraları batırıyor mu?

Hayır, felakettir o konuda… Oğlum da, kızım da çok dikkatlidir.

■Oğlunuz ne iş yapıyor?

Oğlum Boğaziçi mezunu, kimya mühendisi. Bir firmanın genel müdürlüğünü yapıyor. İki tane çocuğu var.

■ Dedesiniz yani?

Dedeyim tabii, gerçek dedeyim. 11 yaşında Emre, 7 yaşında Ege. Onlara çok düşkünüm.

‘ÇOK YUMUŞAK BİR İNSANIM’

■ Sert bir baba mısınız?

Hiç sert değilim. Çok yumuşağım. Evlatlarıma, karıma felaket yumuşak biriyim. Pamık gibiyim pamık.


■ Dışarıdan hiç öyle bir izlenim vermiyorsunuz. Sert gibisiniz.

Fiziğimin dezavantajı bu. Düz durduğum zaman bile ne kadar sert bakıyor denilebiliyor ama beni tanıyan hakikatten çok sever.

■ Siz nerede büyüdünüz?

Bursa'da. Doğma büyüme Bursalı’yım. Ah o Google’a İznik yazanı bulsam…

‘TORUNLARIM İÇİN ÇOK KAYGILIYIM’

■ Çalkantılı bir dönemden geçiyoruz, hepimiz çok huzursuzuz. Siz de öyle misiniz?

Son derece huzursuzum. Nasıl anlatayım. İnsan bir yolda giderken en azından nereye gideceğine, ne yapacağına veya yol üzerinde nelerle karşılaşacağına dair birtakım ipuçları yakalar. İleriden bir koku duyarsın deniz falan dersin, ne bileyim. Şu anda etrafımız çevrilmiş, birtakım sesler var ve nereye gideceğimizi bilmiyoruz.

Su sesi diyorsun su yok, dağın tepesini görüyorsun, oraya yürüyorsun dağ yok. Ben de buna çok üzülüyorum. Hem içeride hem dışarıda... Nuri Bilge Ceylan “Yalnız ülkem” demiş ya, hakikaten çok yalnızız…

‘TERÖR ADRES SORMUYOR’

■ Torunlar için kaygılanıyor musunuz?

Çok kaygılanıyorum. Türkiye için kaygılanıyorum. Sanatçıyım, bayraktar olmamalıyım ama kaygılanıyorum. Bunu hak etmiyoruz. Başımıza gelenleri Türk insanı hak etmiyor. Yaşadıklarımız alınyazısı değil ki! Sanki öyleymiş gibi anlatılıyor hep. Başımıza gelenler bize ait değil. Güzel halkım acısını saygıyla, efendilikle yaşıyor… Ölenlere de gözlerim yaşarıyor ama bu duruma düşen ülkem için gözlerim daha çok yaşarıyor.

■ Umutsuz musunuz?

Düşünebiliyor musun eskiden 3 kişi ölünce olay olurdu. Şimdi yüzlerce kişi ölüyor ve hiçbir şey olmuyor! Güneydoğu ateş çemberi resmen. Avrupa Birliği attı bizi. Hakikatten yalnız ve güzel ülkemizde yaşıyoruz. Yok efendim Erdal Özyağcılar sinirli mi, değil mi? Dizi süreleri uzun değil mi? Ülke bu halde olunca tüm bunlar anlamsız oluyor! Bunlar ancak rahat bir ülkede konuşulabilir. Tabii ki konuşacağız, ben sana röportaj vereceğim ama büyük fotoğrafa baktığımızda her şey boş. Bizim başımıza gelmeyeceği ne malum? İnsanlar evine dönerken bile bomba patlıyor. Terör adres sormuyor…

‘SİYASETTEN KOPUK SANAT OLMAZ’

■ Tiyatronun siyasallaşması doğru mu?

Sanatın siyaseti takip etmesi lazım. Siyasetten tamamen kopunca sanat olmuyor. Çünkü o da yaşamın bir parçası. Elbette bayraktarlık yapılmamalı ama o ülkenin siyasetiyle ilgi beyin ve dirsek temasının olması lazım.

■ Rakip dizilere de bakar mısınız?

Bütün dizileri seyrederim. Ama üç bölüm dört bölüm.

■ Hangisini izliyorsunuz?

Muhteşem Yüzyıl'ı izliyorum. Bazı oyuncular çok davul çalarak oynuyorlar. Mesela işte Kıvanç'la birlikte oynayan Farah (Farah Zeynep Abdullah) gibi! Kız ilk günden, ben nasılsa günün birinde onun sevgilisi olacağım diye oynuyordu. Battı dizi. Seyirciye geçiyor bu, anlıyor seyirci.

■ Hiç “Keşke şu oyuncuyla oynasaydım” dediğiniz biri var mı?

Vahide'yle (Gördüm) oynamayı çok istiyorum.

■ Saçlarınız ne gür!

Anadan. Annem kanser oldu kemoterapiye girdi yine de saçları dökülmedi. Doktorlar şaşırdı.

Haberin Devamı