Mehmet Ali Birand Ermeniler, Türkiye'yi alkışçılara şikayet edecek
HABERİ PAYLAŞ

Ermeniler, Türkiye'yi alkışçılara şikayet edecek

Haberin Devamı

BAŞYAZARIMIZ MEHMET ALİ BİRAND ERMENİSTAN’DAYDI

Ermenistan halkı sabah sözde soykırım ile kalkıyor, gün içinde Türkiye’yi konuşuyor, akşamları da haberlerde Erdoğan’ı izleyerek gününü tamamlıyor. Abartıyorum tabii, ancak eskiden Yunanistan’da yaşadıklarımın aynını şimdi Ermenistan’da gördüm.

Sözde soykırım daha önceki gelişlerimde de konuşulurdu, ancak bu kadar değildi. Sovyetler döneminde soykırım için mücadele yasaktı. Tartışılır, ancak Türkiye ile kavgaya götürülmezdi. 1989’da Sovyetler Birliği’nin dağılması ve Ermenistan’ın bağımsız olmasıyla birlikte, bu tutku giderek arttı. En son geldiğim 2000 yılından bu yana ise, kontrolden çıkmış durumda.

Bugünkü tutkuyu, en iyi Erivan Üniversitesi’nden Dr. Hovanisyan anlattı: “...Bizim için soykırım bir tarihin başlangıcı, cennetten atılmamız, her şeye sıfırdan başladığımız bir yaşamın kilometre taşıdır. Kolektif hafızamızdır. Türkiye soykırımı kabul etmedikçe hiçbir ilişki rayına oturmaz... Kabul edin kurtulun, bunun başka bir çıkış yolu yoktur. Karşılıklı oyun oynamaktan da kurtulmuş oluruz.”

Soykırım artık bir tutku.

Soykırımı reddetmek, Ermeni varlığını reddetmek, “Ateş el yakmaz” demek kadar gerçek dışı bir şey gibi görülür olmuş. Tartışma dahi kabul edilmeyen bir noktaya gelinmiş.

İşte böyle bir ortamda imzalanan protokollerin, burada ne kadar heyecan yarattığını, ne kadar büyük bir siyasi tartışma başlattığını tahmin edersiniz. Bizde bu konu, muhalefet-iktidar kavgası çerçevesinde kaldı. Tartışmanın sınırları genişlemedi. Burada ise, adeta bir dinamitin patlatılması gibi etki yapmış.

Sarkisyan güç durumda, Erdoğan ise sorgulanıyor

Cumhurbaşkanı Sarkisyan, siyasi açıdan bu protokollere yeşil ışık yakarak büyük risk almış. Zira bazıları, soykırım konusunda tarihi bir hata yaptığını ileri sürüyor.

“...Soykırım konusunu Tarihçiler Komisyonu’na yollamak ne demektir, biliyor musunuz? Dünyaya kabul ettirdiğimiz bir konuyu tekrar tartışmaya açmak, doğru olup olmadığı konusunda kuşkular yaratmak demektir ki, 100 yıllık bir çalışmanın yok olması anlamına da gelebilir” diyen Ermeni uzmanlar şöyle devam ediyorlar:

“...Tarihçiler ortak bir karara varamazlar. Biri, soykırım oldu diyecek. Diğeri, olmadı diyecek. Dolayısıyla soykırım ortada kalacak. Türkiye’ye kabul ettirme, parlamentolara onaylatma imkanımız yok olacak...”

Hovanisyan, Türkiye, Lahey Adalet Divanı’na birlikte başvuruda bulunmak istese, Ermenistan’ın yanıtının ne olacağı sorulunca verdiği yanıtta çok açıklayıcıydı:

“...Ben neden Adalet Divanı’na gideyim ki?.. Ben bir şey istemiyorum ki. Orada neyi ispat edeceğim ki?.. Soykırım gerçektir, bunu neden tartıştırayım ki?..”

İşte bir kesim Ermeni’nin ve diasporanın bir bölümünün kuşkusu bu ve çok ciddi bir kuşku. Sarkisyan bu nedenle kıskaç altında.

Protokoller onaylanmazsa, farklı açıdan Türkiye’nin kaybı da bu olacak. Yani, soykırım iddialarının dondurulması veya rafa kaldırılma fırsatı kaçırılacak. Erdoğan, burada çok ilginç bir gözle görülüyor.

Bir yandan, attığı cesur adımlar övülüyor. Başlattığı açılımlar tartışılıyor ve başka kimselerin yapamayacaklarını yapan bir lider olarak alkışlanıyor. Eğer bir gün çözüm olacaksa, bunu da sadece Erdoğan’ın yapabileceğine inanılıyor. Özellikle, Türkiye’deki Ermeni cemaati ilk defa bir Türk Başbakanı olarak, Erdoğan’a adeta övgü yağdırıyor.

Öte yandan ise, Azerilerden yana tutum alıp sözünde durmayan, kaçak Ermeni işçilerin sınır dışı edilebileceğini söyleyerek eski sürgün anılarını yeniden canlandıran lider olarak nitelenip eleştiriliyor. Hatta, belli ki bir jest yapmak veya özür dilemek gibilerinden, İstanbul’da Ermeni cemaati liderleriyle görüşmesi, aynı anda Van’ın Akdamar adasındaki Ermeni kilisesinin yılda bir defa ibadete açılması dahi insanları pek tatmin etmedi. “Ne demek yani, yılda bir ibadete açmak. İane verir gibi bir şey. Yapılacaksa tümüyle açılsın...” diyenlere rastladım.

Bir akademisyenin Erdoğan konusundaki deyişiyle “Ne onunla oluyor, ne de onsuz...”

‘Uzun zaman bekleme imkanımız yok...’

Ermeniler genel bir diplomatik taarruza geçmek üzereler.

“...Protokollere imza atılırken, iki dışişleri bakanımızın arkasında durup alkışlayanlar var ya, işte onların kapılarını çalıp, hadi harekete geçin ve Türkiye’nin attığı imzaya uymasını sağlayın, diyeceğiz...” diyen üst düzey bir yetkili, ilk adımın nisan ortası Washington’da, Başkan Obama ile atılacağını, ardından diğerlerine gidileceğini söylerken, aylarca beklenemeyeceğinin altını çizdi ve şöyle devam etti: “...Bekledikçe, Azeriler Karabağ konusunda sertleşiyorlar. Türkiye’ye sırtlarını dayadıklarından dolayı, müzakereler de giderek zorlaşıyor...”

Peki, bu protokollerin onayı durumunda sınır açılınca gerçekten ne olacağı biliniyor mu? Ermeniler zenginleşecekler mi? Ne olacak?

Bunu da yarın anlatacağım...

KARABAĞ OLAYI NEDİR?

Yukarı Karabağ sorunu ile bizim Kıbrıs sorunu arasında ilginç benzerlikler vardır. Karabağ, Sovyetler Birliği döneminde Stalin tarafından, Azerbaycan toprakları içinde özerk bölge ilan edilmişti. Ermenilerin yaşadığı bu bölge hep sorun yaratmıştır. Azeriler, bu toprakların kendilerine ait olduğunu ileri sürmüşler, Ermeniler ise kendilerine ait görmüşlerdir. Olaylar sonradan şöyle gelişti:

* 1988’de Haydar Aliyev, Karabağ’ın özerk statüsünü iptal etti ve toprakları Azerbaycan’a bağladı.

* 1988’de bu kararın ardından, Azerbaycan Sumgait’deki Ermenileri evlerinden sürdü.

* 1991’de Yukarı Karabağ bağımsızlığını ilan etti.

* 1993’te Ermenistan hem Karabağ’ı, hem de Azerbaycan’ın yüzde 20’si kadar toprağını işgal etti.

* Erivan şimdi, Karabağ’ın self determinasyonuna (kendi kaderini tayin etme hakkı) izin verilmesi karşılığında, diğer 7 bölgeden asker çekebileceğini söylüyor. Azerbaycan ise reddediyor.

2

Sıradaki haber yükleniyor...
holder