Cumartesi Postası 'Film yıldızı olduğum anda, şov başarısız olur'

'Film yıldızı olduğum anda, şov başarısız olur'

Paylaş
'Film yıldızı olduğum anda, şov başarısız olur'

Pazar Postası'ndaki yazılarından da takip ettiğiniz Prof. Dr. Mehmet Öz'le Yeniköy'deki evinde buluştuk

Röportaj: Merve ÖZYATEKİN

mozaytekin@posta.com.tr

Prof. Dr. Mehmet Öz her yıl doğum günü olan 11 Haziran’da Türkiye’ye geliyor. Tüm aile Dr. Öz’ün doğum gününü İstanbul’da bir araya gelerek kutluyor; sonrasında da Güney’e tatile gidiyorlar. Bu artık Öz Ailesi’nin geleneği olmuş. Pazar Postası’ndaki yazılarından da takip ettiğiniz Prof. Dr. Mehmet Öz’le Yeniköy’deki evinde buluştuk.

İçeri girdiğimizde Dr. Öz çok özlediği Maraş dondurmasını yiyordu. Röportaj sırasında da masaya getirilen kiraz, karpuz ve kayısılardan sürekli atıştırdı. Onu görünce insan direkt ‘Demek böyle sağlıklı beslenmek gerekiyor!’ diyor. Ancak sohbetimizde sağlığa çok az değindik. Amerika’daki medyatik hayatından Türkiye’de onu eleştiren köşe yazarlarına kadar her şeyi konuştuk. Ancak onun ne ünlü, ne medyatik olmak, ne de eleştirilmek umrunda! Dr. Öz: “Medya sayesinde hastayla iyi-kötü nasıl konuşacağımı öğrendim. Doktorluğu da bırakmadım. Eleştirildiğim için üzülmüyorum çünkü dediklerim tıbbi yönden doğru!” diyor.

Amerika’da çok ünlüsünüz, ‘Türk doktor Mehmet Öz’ deniyor size. Bu üne nasıl kavuştunuz?

Ünü düşünmüyordum. Ünlü olmak için bu yola çıksaydım, olamazdım. Oprah’nın (Amerika’nın en ünlü televizyoncusu Oprah Winfrey) programına çıktım. Ben tıp alanında hırslıydım. Hep onun peşindeydim. Ün de, başarı da bence o programda halka bildiklerimi etkili anlattığım için geldi. Ama ünlü olmak sıkıcı bir şey!

Sizin doktor olarak farkınız ne?

Amerika’da ve Türkiye’de hasta doktora kendini yakın hissetmiyor. Ya doktorlar vakit ayırıp hastalarla konuşmuyor ya da hasta bilgi sahibi olmadığı için iletişim kuramıyor. Programda doktor ile hastanın nasıl iletişim kuracağını anlatıyorum. Program sayesinde doktor-hasta ilişkisinde bir denge oluşturdum. Hikayelerle bildiklerimi aktarıyorum.

Bazen tipik Türk adetlerini tavsiye ediyorsunuz. Örneğin “Ayakkabılarınızı eve girerken çıkarın” diyorsunuz. Başarınızda bu da etkili mi?

Çok ilginç değil mi? Örneğin Amerikalılar taharet musluğu kullanmazlar. Onun yerine temizliklerini tuvalet kağıdıyla yaparlar. Sonra da hemoroid olurlar! İlk programlarımdan birinde onlara taharet musluğunu anlattım. Türkiye’de bunu anlatsam enteresan olmaz. Ama Amerikalılar şaşırdı! “Eliniz pislenince kağıtla mı siliyorsunuz” dedim. Ve Oprah’yla ilk defa program böyle patladı!

Türkiye’nin bir köyünden çıksaydınız yine aynı üne kavuşur muydunuz?

Babam Konya’nın Bozkır köyünden çıktı. Oradan Amerika’ya gitseydim lisan problemim olurdu. Amerika’da başarılı olmak için İngilizce bilmek şart. Ayrıca düşünce tarzım farklı olurdu. Çok şanslıyım ki gençliğimin 4’te biri Türkiye’de, kalan kısmı da Amerika’da geçti.

Ne kadar Amerikalı, ne kadar Türksünüz?

Yüzde 50, yüzde 50. Tatillerde Türkiye’ye geldiğimde, başta kendimi ifade etmekte zorlanıyorum ama birkaç gün sonra rüyalarım bile Türkçe oluyor. İnsan ilişkilerinde Türk olsam da bende Amerikalı enerjisi ve alışkanlıkları var. Çünkü Amerika’da Amerikalı gibi eğitildim. Oranın kuvvetli olan eğitim ve yönetim sistemini benimsedim.

Sizi eşiniz Lisa’yla aileniz tanıştırmış. Bir tür görücü usulü mü bu? Hikayesi nedir?

Evet ‘görücü’ usulü! Hikayesi ilginç. Babamla Lisa’nın babası arkadaş. İkisi de cerrah. Aynı hastanede çalışıyorlardı. Bir akşam onlarla yemeğe çıktık. Ben o sırada tıp fakültesinde okuyordum. Okurken pek kimseleri görmeye vaktim olmuyordu. Lisa’nın babası babama “Sen oğlunu getireceksen ben de kızımı getireyim. Tanıştıralım, belki aralarında bir şey olur, kim bilir?” demiş. O akşam Lisa’yla tanıştık.

İlk görüşte aşk mıydı?

Lisa o akşam beni gördüğünde aslında garson sanmış! Çünkü üstümde beyaz gömlek ve siyah ceket vardı. Lisa içinden “Keşke o garson gelse de bizimle yemek yese” diye geçirmiş. Ertesi gün babama söylemeden Lisa’yı aradım ve çıkmaya başladık. Bu sene 25 yıl doluyor.

Vaay... Nasıl evlenme teklif ettiniz?

6 ay içinde... Bir gün tartışmıştık, Lisa bana kızmıştı. Kola tenekelerinin üstündeki açma yeri eskiden koparılıp atılıyordu ya; bir tanesini yerde buldum. Ve o tartıştığımız gün ona kola kutusunun açma yeriyle evlenme teklif ettim. “Beni seviyorsan bunu kabul et ve evlenelim” dedim. Fakülteyi bitirmeden de evlendik!

Ekrandasınız, yakışıklısınız, çok kadın hayranınız var mı?

Oluyor. Bana ilgi gösterenlerin çoğunun yaşı da var. Eşim ve ekibimdekiler hep yanımda. Evliliğimin, çocuklarımın benim için ne kadar değerli olduğunu herkes biliyor. Bunu da bozmak istemiyorlar.

Kayınpederiniz ünlü bir kalp cerrahı, Gerard Lemole. Ondan fikir aldığınız olur mu?

Tabii ki. Özellikle zor bir ameliyatsa ve hasta önceden eski usulle ameliyat olduysa, kayınpederime danışırım.

‘Kadınlar eşlerini zayıflatırsa sekse dönüş olur’

Amerika’da nasıl bir hayatınız var?

Yoğun. Saat 05.45’te kalkıyorum. 7 dakika yoga ve ağırlık çalışıyorum. Kendi vücudumu ağırlık olarak kullanıyorum. Mekik ve şınav yapıyorum.

Neden 7 dakika?

Çünkü kısa. Yapmaktan kaçmıyorum. Zaten hayatımda o kadar bile vaktim yoksa mahvoldum demektir! Bu egzersizden sonra hemen hazırlanıyor ve 07.00’de stüdyoya varıyorum. Hemen yöneticilerle ve yapımcılarla buluşup 10.00’da programa başlıyoruz. Sonra diğer günkü programları çekiyoruz. 21.00’de eve gidiyorum, 22.00’de de uyuyorum. Yedi buçuk, 8 saat mutlaka uyumalıyım. Çünkü perşembe günleri ameliyathaneye gidiyorum.

Amerika’da son 7 yılın en yüksek reyting alan programı Dr. Oz Show oldu. Yerini aldığınız Oprah Winfrey’le ilişkiniz sürüyor. Televizyonda daha bakımlı olmanız için tavsiylerde bulunur mu?

Programcılık hakkında tüyo verir mi? Devamlı. İmaj bakımından Oprah saçımı uzun beğeniyor. “Makyajın boynunu kapatmadı, ışıklar stüdyoyu güzel göstermiyor” da diyor ama en önemlisi verdiği öğütler. Hep seyirci gibi düşünmem gerektiğini söylüyor. “Seyirci yaptığın programı anlamıyorsa, o zaman seyircinin istediğini yapamıyorsun. Konuk kendini ifade edemiyorsa, iyi bir sunucu da değilsin” diyor.

Bir doktorun bu kadar medyatik olması doktorluğunu olumsuz etkiler mi?

Etkileyebilir. Ama aynı zamanda mesleğine de yardım edebilir. Doktorların hastayla nasıl konuşacağı okulda öğretilmiyor. Medyayla beraber hastayla iyi-kötü nasıl konuşacağımı öğrendim. Doktorluğu da bırakmadım. Bırakırsam bu sefer medyanın içinde kaybolurum. Ekranda da doktorum ve bildiklerimi aktarmaya çalışıyorum. Film yıldızı olduğum anda, şov başarısız olur!

Medyatik bir doktor olmanız tıp çevrelerinde eleştiriliyor. Köşe yazarları da bunu sık sık kaleme alıyor. Hatta size ‘şovmen’ diyenler var. Bu sizi üzüyor mu?

Hayır, üzmüyor. Hakikaten! Çünkü dediklerim tıbbi yönden doğru. Dediklerimi kendi aileme de öneriyorum. Aynısını halka da anlatıyorum.

Bel çevresi konusunda elinizde mezurayla dolaşmanız bile eleştirildi!

Evet. “Kilo yerine bel çevrenizi ölçün” dedim. Bunun hakkında çok münakaşa çıktı. Ama Kanada’da araştırma yapıldı ve dediğim doğru çıktı! Bizi şişmanlık değil bel çevresindeki yağ tabakası hasta ediyor. “Kalçan şişmansa belki hayatı paylaşacağın bir erkek bulamazsın ama sağlıklı kalabilirsin” diyorum. Hiçbir zaman şovmenlik yapmak için bunları söylemiyorum ama işin içine enerjimi katmazsam program da işe yaramaz!

Medyayla aranız iyi diye meslektaşlarınızla aranıza mesafe girdi mi? Size karşı güvensizlik oldu mu?

Bazılarıyla girdi. Ama bu güvensizlik değil. Doktorların çoğu televizyon bile seyretmiyor. Zaten doktorların televizyon seyredeceğine araştırma yapması daha mantıklı. Beni yakından takip etmedikleri için yaptığımı da anlamıyorlar. Zaten televizyona çıkana kadar 5 bin kişiyi tedavi ettiysem bundan sonra günde 5 bin kişiyi daha ameliyat etsem ne fark eder! Televizyon sayesinde günde 5 milyon kişiyle konuşuyorum. İnsanlara daha fazla yardım edebiliyorum. Artık tıpta okuyanları da yanıma gönderiyorlar. Onlar da yanımda staj yapıyorlar.

Popülerlik sonrası kendinizi yalnız hissettiniz mi?

Hayır. Programımı seyreden doktorlar da var. Şovu biraz daha farklı işlemem için tavsiylerde bulunuyor, mail atıyorlar. Bu da hoşuma gidiyor. Programıma davet ettiklerim de zaten Amerika’nın önde gelen doktorları.

Başarısızlığa uğradığınız oldu mu hiç?

Çook. Herkes başarısızlığa uğrar. Bazen yazdıklarımı, yaptığım bazı programları beğenmiyorum. Hastalarımı da kaybettiğim oldu. Ama hayat bu. Önemli olan günün sonunda derin nefes alıp devam edebilmek. İnsan ister istemez hata yapıyor. Eskiden “8 bardak su için” diyorduk. Ama idrarın rengi açık sarıysa aslında yeterli su içiyorsun demek. Bunu öğrenince hemen programda düzelttim.

“Türkler haftada bir seks yapıyor, onu ikiye çıkardıkları zaman ömürleri 3 yıl uzar” diyorsunuz. Ve babanız buna inanmıyor sanırım...

Aslında babam buna inanıyor. Bunun ispat eden iki araştırma yapıldı. İngiltere’de ve Amerika’da. “Evlilikte seks yoksa, sıkıntı var” demektir. Kadınlar kendilerini suçluyor. Ama yüzde 80 problem erkekte. Özellikle bel çevresindeki yağ tabakası fazlaysa, erkeğin hormonal dengesi değişir. Erkek seks yapmak istemez. Kadınlar eşlerini zayıflatırsa sekse dönüş olacağını düşünüyorum.

Yalnız kadınlar ne yapsın?

Cinsel sağlık çok önemli, şart değil ama olursa daha iyi olur!

Genç kalmak için ne yapmalı?

Yüz yaşına kadar yaşanabilir, bisiklete binebilir, arkadaşlarınızla gülüp biraz seks yapabilecek kadar enerjiye sahip olabilirsiniz. Bu sadece birkaç basit önlemle gerçek olabilir. Bir; aldığınız kaloriyi azaltın. Kendinizi aç bırakın demiyorum; sadece almaya alıştığınız kaloriyi yüzde 15 azaltın. Yapılan bir araştırma, aldığınız kaloriyi azaltmanın yaşlanma sürecini yavaşlatan bir geni aktive ettiğini göstermiştir.

İki; kemiklerinizi koruyun. Genç ve canlı kalmak için aktif olmak çok önemlidir. Yaşlandıkça kemiklerde olabilecek ufak bir çatlak bile bizi aktif olmaktan alıkoyabilir. Haftada sadece 30 dakika yapacağınız vücut geliştirme hareketleri büyük bir fark yaratacaktır. Son olarak kaliteli uyku uyuyun. Bu gençleşmek için en iyi yoldur. Çünkü uzun ömür ve canlılık sağlamak için ihtiyacımız olan büyüme hormonunu kaliteli uyku esnasında salgılanır!

5

Haberin Devamı