Cumartesi Postası Göksel: Türk erkekleri hiç büyümüyor

Göksel: Türk erkekleri hiç büyümüyor

Paylaş
Göksel: Türk erkekleri hiç büyümüyor

Göksel'in yeni şarkısını duydunuz mu? Adı: ‘Tam da Şu An...’ Açın şimdi! Daha ilk notasında yazın geldiğine emin olacak, gülümseyeceksiniz. Sonra da eşlik edeceksiniz: Keşke şu an yanımda olsan. İşte tam da şu an... Şimdi Göksel zamanı!

RÖPORTAJ: IŞIL CİNMEN

FOTOĞRAF: AYTEKİN YALÇIN


■ Bu ne güzellik! 45 yaş böyle mi oluyormuş?


Teşekkür ederim. Mutlu olunca böyle oluyormuş. Mutsuzken çekilmiş fotoğraflarıma bakıyorum da arada dağlar kadar fark var.

■ 25 yaşındaki Göksel’e kıyasla kendinizi daha güzel buluyor musunuz?

Gençlik yıllarımı güzel bir kız olarak geçirmedim. Doğrusu hiçbir zaman da kendimden emin olmadım. Zaten pek çok kadın aynı durumda... Üzerimizde büyük bir güzellik baskısı var. Hele ki sahneye çıkıyorsanız, her an fotoğrafınız çekiliyorsa yük çok ağırlaşıyor. O yüzden spor yapıyorum, iyi besleniyorum. Sağlıklı yaşıyorum artık.

GECELERİN TADI YOK


■ Gece hayatı bitti mi?

Bu aralar hiç hoşlanmıyorum gece hayatından. Erken kalkıyorum. Zinde uyanmak istiyorum.

■ Yaşlanma alameti olmasın…

İstanbul’un gece hayatı da eski tadında değil ki... Uzun, yemekli sohbetler artık daha hoşuma gidiyor. Olaylar yüzünden kimsenin de eğlenesi yoktu. Ama yaz geliyor şimdi! Bakarsın tekrar o coşkuya döneriz.

■ İçe dönük birine benziyorsunuz...

Öyleyim.

■ Ama ‘Tam da Şu An’ içe dönük biri için çok neşeli!

Çünkü artık kederden, dertten uzaklaşmak, kendimi dışa vurmak istiyorum. Aşka yakınlaşasım var. Bilmiyorum bahardan mıdır nedir, çok hassas hissediyorum. Her şeye büyük bir sevgiyle bakıyorum.


HAYATIMDA BİRİ YOK


Aşık mısınız yoksa!

Değilim. Hayatımda biri yok. Ama evet, aşık olmak istiyorum. Aşksızlık bende boşluk yaratıyor. Aşk beni besliyor. Baharda biraz daha hassaslaşıyorum romantikleşiyorum. Bu şarkı, ilk yazdığım andan itibaren içimi umutla ve sevgiyle doldurdu. Şimdi de sanki o umut, dilden dile dolaşıyor ve insanlara bulaşıyor gibi hissediyorum.


ÇOK EVLENME TEKLİFİ ALIYORUM AMA YALNIZIM

■ Teoman’ın kadın hayranları evini falan basıyor ya... Erkek hayranlar ne yapıyor?

Erkekler daha çekingen, o kadar cüretkar değiller. Eskiden çok fazla telefon tacizi oluyordu ama şimdi tatlı şeyler oluyor. Geçen gün biri fotoğrafıyla beraber nişan yüzüğü yollamış, o çok tatlıydı.

■ Bir hayranınız da konserde evlenme teklifi etmiş…

Çok evlenme teklifi alıyorum ama yine de yalnızım. Bu aralar kısmetim çok açık hahaha. İçten ve sıcak geliyor bu davranışlar, beni çok rahatsız etmiyor.


TÜRK TOPLUMU OLGUN ERKEK YETİŞTİREMİYOR


■ Bir kez evlendiniz, dört yıl sürdü. Evlilik size göre değil mi?

Evlilik enerjimi aldı, beni düşürdü. Sadece kadınlar için değil, erkekler için de yanlış ilişki enerjiyi fazlasıyla emiyor. İlla evlilik olmasa da, çift olmak, sevgili olmak güzel.

■ Türk erkekleriyle biraz zor değil mi?

Zor, çünkü çocuk kalıyorlar. Hiç büyümüyorlar. Türkiye toplumu olgun erkek yetiştiremiyor. Çok az, belki…

■ Neden böyle?

Toplum erkekleri çok şımartıyor. Kadınlardan çok fedakarlık bekliyorlar. Kadınlar, oğullarını büyütürken fazlaca pohpohluyor, kocalarına fazlaca hizmet ediyor. Biz yeni kuşak öyle değiliz fakat erkekler buna alışkın. Maddi olarak erkeğe ihtiyacı olmayan, kendini yetiştirmiş kadınlar, erkeklere alıştıklarını vermiyor. Ama erkek de, annesinden gördüğünü bekliyor. Şahsen özgür ve yalnız hayatımda, kendimi evli olduğumdan daha mutlu, daha üretken hissediyorum.



■ Ya çocuk?

Bu konuda kafam hâlâ karışık. Çünkü yaptığım işe kendimi adıyorum. Fazla abartılı bir duyguyla aşık oluyorum, öyle çalışıyorum. Mükemmeliyetçiyim. Bu tarafım çocuk konusunda beni hep ertelemeye itti.

■ Ne dediniz kendinize?

Uygun zaman değil, uygun adam değil…

■ ‘Bekar anne’ olmak da bir seçenek…

Aynı mükemmeliyetçi tarafım “Çocuğumun babası da olmalı”ya götürdü beni. Öyle öyle derken bugünlere geldik. Zaman zaman pişmanlık duyuyorum, çok büyük bir şey mi kaçırdım acaba diye…

■ Hâlâ mümkün!

Evet, hâlâ bir sürpriz yapabilirim ama bilmiyorum. Konserden dolayı kedimle bile istediğim kadar ilgilenemiyorum. Kedim bile tam şarkıcı çocuğu oldu.

■ Belki de hayat en büyük sürprizi bugünlere sakladı...

En çok istediğim şey bir kez daha aşık olmak. O en büyük, en gerçek olsun ve son olsun.

BİZİMKİ YARALI İNSANLARIN MESLEĞİ

■ Neden iki yıldır ortada yoktunuz?

Şarkılarını kendin yazıyorsan, tekrara düşmemek için en az iki yıla ihtiyaç var. Hem hepimizin son iki yılı allak bullak geçmedi mi? Çok feci sarsıldık. Belki hayatlarımızın kıymetini de anladık.

■ Ülkedeki durum sizi çok mu etkiledi?

Çok dibe vurduğum zamanlar oldu. Bombalar patlarken, insanlar ölürken bunlara yakından şahit olmak umutsuz hissettirdi. Yaptığım tek şey evde oturup şarkı yazmaktı. Bu beni biraz iyileştirdi.

■ Şarkı yazarken kendinizi sansürlüyor musunuz?

Hayır ama bazen ruhumdan çıkanları, tanımadığım tonla insanın önüne atmaktan rahatsız oluyorum. Bütün müzisyenler içe dönüktür. Biz ancak sahnede kendimizi ifade edebiliyoruz.


ŞEFFAFLIK ÇOK YORUCU


■ Neden böyle?

Tezat gibi… Müzik yalnız bir iş… Yazdıktan sonra hafif bir utangaçlık geliyor. Çok özel, kimseye anlatmadığım bir şeyi söylediğim için...

■ Aslında herkes sırlarınızı biliyor. Böyle düşününce tuhaf geliyor.

Evet! Bazen çok rahatsız edici oluyor. Yeni biriyle tanıştım diyelim. Benim neye nasıl tepki vereceğimi, aşkı nasıl yaşadığımı, her şeyi biliyor…

■ Ama ünlü olmak böyle bir şey…

Evet, ama bir şarkı yazdığınız zaman iç dünyanız olduğu gibi dışarıda oluyor.



■ Şeffaf bir cisim gibi dolaşıyorsunuz ortada…

İşte, içimde kendi kabuğunda yaşayan kız çocuğunu rahatsız ediyor bu durum. O şeffaflık çok yorucu. İnsanı daha kırılgan ve daha da duygusal yapabiliyor. Zaten yapı itibariyla şeffaf ve kırılganız ki o yüzden şarkı yazıyoruz. Yaralı insanların mesleği bizimki. Beğenilme arzusu da o yaralardan kaynaklanıyor.

İLK HAYAL KIRIKLIĞIM, İLK YARAM


■ O yara nerede, ne zaman oluyor?

Çocuklukta, belki çok öne Öyle büyük travmalarım yok. Ailemle büyüdüm. Ama işte kimin nereden kırılacağını bilemiyorsunuz.

■ Sizin yaranız neydi?

İlk hayal kırıklığı… Minicik bir olay ama o olay bugün şarkıcı olmama sebep olmuş olabilir. Biraz komik ama düşündükçe hâlâ kalbim kırılıyor.

■ Travmanın küçüğü olmaz ki...

Anlatın lütfen. Birinci sınıftaydım. 10 Kasım’da şiir okumak için seçilmiştim. Çok hazırlandım, nasıl heyecanlıydım…

Törenin saatini yanlış anlamışım. 10’da okula bir gittim, kimse yok, herkes gitmiş. Nasıl ağlıyorum. Zamanı geri alamıyorum. Çok basit ve komik ama yedi yaşında bir çocuğun kalbi bu kadar mı kırılabilir? Sonraki yıllarda hep şiir okumak istedim ama müthiş bir heyecan basıyordu. Denemek için sıralara çıkıyordum ama hep titriyordum. O sıranın titremekten çıkardığı tıngırdama sesi hâlâ kulaklarımda. Bir daha hiç şiir okumaya seçilemedim.

Haberin Devamı