Cem Kerpiççiler Gönderdiğin 'fotoğraf' yalan söylüyor Arda...
HABERİ PAYLAŞ

Gönderdiğin 'fotoğraf' yalan söylüyor Arda...

Haberin Devamı

Bu Arda Turan'ı savunma odaklı bir yazı değildir. Bunu başta paylaşarak yalnızca 'anlama'ya çalıştığımı anlatmak istiyorum.
Bu memlekette pek de çaba gösterilmeyen, üzerinde durulmayan 'kendini onun yerine koyma' üzerinden hikayeyi yorumlamak neden bu kadar zor? Bayrampaşa'dan Barcelona'ya uzanan bu muazzam başarı hikayesi üzerine oturup gerçekten düşündük mü mesela? Yoksa yalnızca hiç payımız olmayan bu hikayede gurur duyma noktasında söz alıp, gerisini boş mu verdik?

Arda Turan Galatasaray'da zor günler geçirdiğinde, Galatasaray'ın kaptanı olduğunda biz saha içinden çok neden özel hayatına odaklandık diye düşündünüz mü acaba? Sahadaki performansından öte "Nerede ne yediğine, kimle gezdiğine, hayat tarzına" odaklanmanın faydası ne oldu acaba? Arda Turan'ı bir gazetecinin boğazına sarılıp özür bile dilemeyecek hale getiren süreçte 'medya'nın payını sorguladık mı?

Neredeyse ailesi ve birkaç yakın arkadaşı dışında herkesin kendisine düşman olduğu algısına bürünmesini nasıl sağladık? Kendi siyasal görüşümüz lehinde gözükebilecek hareketlerini alkışlayıp, başka türlü cümleler kurduğunda neden yerle bir etmeyi tercih ettik? Acaba üzerine kaldırabileceğinden çok daha büyük yükler mi yükledik? Tökezlediğinde düşmesi için çaba göstermek yerine dibe daha hızlı çakılmasını sağlamak için neden bu kadar çaba harcandığını biri bize anlatabilir mi?

Tam da bu sorulara ilişkin Bülent Timurlenk'in 2010'da kaleme aldığı bir yazıya selam verelim: "Arda, yarın seri ilanlara "Hüviyetimi kaybettim. Arda Turan" yazdırsa yeridir. Bu genç adama kimse ne olmak istediğini sordu mu? Soruyor mu? 10 numaralı formayı verip, o pazubandı koluna taktığınızda onun Metin Oktay olacağını mı sandınız? Ne bu? Çocuklarınıza giydirdiğiniz Superman, Spider-Man kostümü mü? Nedir bu? Hayat dediğiniz maskeli balo mu?

Kariyerinin ilk gününden beri yüzü gülen adamın bugünlerde nasıl top oynadığının önemi yok. Çünkü uzun zamandır yüzü gülmüyor. Buna sebep olanlar kimse; ne yaptıklarını idrak edebilmeleri için demek ki kan akması gerekiyormuş. Siz eğer o kanı, "Barıştılar" pozu verdirip altına da "Kankaydılar, artık kan kardeşi oldular"a getirirseniz; işte en çok zararı Metin Oktay'ın ruhuna verirsiniz.

Git artık Arda Turan, kendinden nefret etmeden... Nerede, nasıl, tekrar gülümseyeceksen; oradan bir fotoğrafını yolla. "Mutluyum" yazsın sadece arkasında..."

Böyle bir hikayenin ardından he yazık ki gittiği yerden gönderdiğin fotoğrafta "Mutluyum" yazısı neredeyse fotoğraf bize ulaşana kadar kayboldu. Fotoğrafta yüzü gülüyordu ama aslında canı yanıyordu. Mustafa Denizli'nin yazdığı gibiydi belki de... "Gülmek başka bir şeydir, acı acı gülmekse ağlamaktan beterdir. Arda'nın yaptığı gülme değil, ağlama"

'Koca Kafa' ben hem sana hem de senin posterini odasının duvarına asıp sabah kalktığında ilk iş Arda Turan'a göz kırpanların hayal kırıklığına üzülüyorum...

Yazıyı yine Bülent Timurlenk kaleminden çıkan bir yazının sevdiğim paragrafı ile bitirelim. "Atletico Madrid’e giderken 'Gidecekse şampiyonluğa oynayan bir takıma gitsin, ne işi var ‘küçük’ takımda!' dediler. Barcelona’ya imza attı, “Sponsor ödüyor ya” dediler. Santrfor olmayan adam, arka arkaya iki hat-trick yaptı. “Kolay maçlardı” dediler. Hep derler. Gittikleri ülkelerde yeni bir tat keşfetmek yerine memleketin her köşesinde gördükleri iki Amerikan fast-food zincirinin tabelasını arayanlar hep derler. Birileri hep der, bazıları yapar. Atletico Madrid formasıyla şampiyon oldu, Avrupa Ligi’ni, Kral Kupası’nı kazandı, Şampiyonlar Ligi’nde final oynadı. Barcelona’da şimdilik kazandıkları, bir şampiyonluk, bir Kral Kupası, bir İspanya Süper Kupa, bir de UEFA Süper Kupası. Ne yapsın daha bu adam? Ağzıyla kuş mu tutsun? Bak onu yapamaz işte, ver eline güvercini, avuçlarını soba yapar o kuşa bu adam. Ailesine, çocukluk arkadaşlarına ve dost bildiklerine yaptığı gibi..."

Sıradaki haber yükleniyor...
holder