Yaşam Günde bir hapla 100 yıl yaşamak hayal mi?

Günde bir hapla 100 yıl yaşamak hayal mi?

Paylaş
Günde bir hapla 100 yıl yaşamak hayal mi?

Genetik bilimciler insandaki uzun yaşam genini harekete geçirecek bir hap üretmek için çalışıyor

Haber: Özgür Köylü
okoylu@posta.com.tr

Genetik uzmanı Dr. Yaman Sağlam:


Uzun yaşam ilacının üretimi 3-5 yılı bulur!
Dr. Nir Barzilai son 10 yıldır uzun yaşam konusunda yaptığı araştırmalarda; 90 yaşın üstündeki insanlarda hangi genetik faktörlerin onları farklı kıldığını incelemiş, yüzlerce denek ve bunlardan elde ettiği binlerce veriden, uzun yaşayanlarda ortak olan üç genin varlığını belirlemiştir.
Bu genlerden ikisi lipoprotein metabolizması ile ilgili olan CETP geni ve APOC3 geni. Bu iki gendeki farklılık kişiyi hem lipid ve damar hastalıklarından hem de bağlantılı olarak Alzheimer hastalığından koruyor. Diğer bir gen olan adiponektin genindeki farklılık ise insülin direncinde azalma ve dolayısıyla diyabet hastalığından koruyor.
Bu özelliklerin yaşlı kişilerin çocuklarına kalıtsal olarak geçtiği ve onları da avantajlı duruma getirdiği belirlenmiş. Buradan yola çıkarak birçok ilaç firması bu genlerin ürünlerini bir arada kişilere sağlayacak bir ilaç için araştırma çalışmalarına başladı. Ancak henüz başarılı olmaları için 3 ila 5 yıllık bir araştırma-geliştirme süresine ihtiyaç olduğu bildiriliyor.

Bütün bu verilere rağmen çevresel etkilerin de son derece önemli olduğunu ve bu tür bir metabolik destek sağlansa bile spor yapma gereği duymadan, dilediği gibi yemek yiyerek 100 yaşına kadar yaşamanın herkes için mümkün olmayacağını söylemek gerekir.
Çünkü herkes sahip olduğu genotip ve çevre ilişkisi açısından farklıdır. Böyle bir ilaç önemli katkı sağlasa da her şeye çare olması beklenemez. Yaşlanma üzerine önemli gelişmeler sağlayan ‘LonGenity Projesi’, önünde hala çözülmesi gereken birçok problemle araştırmalarına devam ediyor.

Psikiyatrist Prof. Dr. Vedat Şar:

Psikolojisi iyi olan daha uzun yaşar
Uzun yaşam çok etkene bağlı bir olay. Genlerin elbette her konuda olduğu gibi burada da bir önemi var ama tek belirleyici değildir. Genlerde sadece bir hap kullanarak değişiklik yapılabilmesi ve bu değişikliğin birçok hastalığı aynı anda etkilemesi mantıklı görünmüyor. Buna karşılık, insan ömrünün bilimsel ve sosyal gelişmelere paralel olarak eskiye göre uzadığı bir gerçek.
Ben bir psikiyatrist olarak insan ömrünün psikolojik etkenler ve kişinin karakteri ile de bazı bağlantıları olduğu kanısındayım. Özellikle erken yaşlarda karşılaşılan kronik stres etkenleri ve çocukluk çağı ruhsal travmalarının immun sistem hastalıkları, kanser, tiroid ve kalp hastalıkları, hipertansiyon, uyuşturucu kullanımı, düzensiz cinsel yaşam, intihar girişimi, bazı enfeksiyonlar gibi insan yaşamını kısaltan kimi etkenleri artırdığı, psikosomatik hastalıklara neden olabildiği geniş istatistiksel araştırmalarda görülüyor.

Kişinin içinden çıkılmaz gibi görünen kimi durumlarda çözüme yönelik davranışlarının nasıl olduğu, kendisini riskli durumlardan nasıl koruduğu, yaşam amacını ve enerjisini nasıl ayakta tuttuğu gibi etkenler o kişinin karakteri ile doğrudan bağlantılıdır.
Psikolojik çıkmazları olumlu yönetemeyen kişilerin yalnız ruhsal sağlıkları değil, bedensel sağlıkları da tehlikeye girebilmektedir. Bir bakıma depresyon, anksiyete, panik gibi ruhsal belirtiler bir tür doğal sigorta işlevi görmektedir.
Onlar sayesinde içinde bulunduğumuz çıkmazların farkına varıyoruz, psikiyatristlerden yardım alıyoruz ve yaşamsal durumumuzu bir yerde bedensel sağlığımızı etkilemeden çözme fırsatı yakalıyoruz. O nedenle, genler bir yana, psikolojinin dahi insan ömrünün süresinin belirlenmesinde kendine göre bir yeri olmaktadır.

Kalp ve damar cerrahı Prof. Dr. Bingür Sönmez:

Önümüzdeki 30 yılda insan ömrü 90 olacak
Ben yakın bir gelecekte insanların sağlıklı olarak rahatlıkla 100 yaşına kadar yaşayabileceklerine inanıyorum. Ama bunun sırrı; o vitaminde, bu antibiyotikte ya da ölmez otunda değil! Bunun sırrı çok faktörlü... İnsanlar artık basit enfeksiyonlarla, ara hastalıklarla ya da küçük operasyonlarla yaşamlarını kaybetmiyor. Bu durum, insanın doğal ömrünü çok uzattı.
Benim tıp fakültesinde okuduğum öğrencilik yıllarında insan ömrü erkeklerde ortalama 50, kadınlarda 55’ti. Bugün Dünya Sağlık Örgütü ve Türkiye İstatistik Kurumu’nun verdiği rakamlara göre; Türkiye’de ortalama yaşam süresi erkeklerde 70, kadınlarda 74. Yani 30 yıl içinde bu rakamlarda bu kadar artış görüldüyse, önümüzdeki 30 yıl içinde ortalama insan ömrünün 90 yıla çıkmasını çok rahat bekleyebiliriz.
Yapılan bilimsel araştırmalar gösteriyor ki; Okinava’daki Japonların spor yapmaları, sadece bitkisel beslenmeleri, çok hareketli olmaları ve kilolu olmamaları uzun yaşamalarında çok etkili. Bunların hepsi ömrü uzatan faktörler. Çok uzun ömürlü insanlarda genetiğin çok önemli rol oynadığı görülüyor.
3 kardeşten birisi uzun ömürlü ise, bir diğeri de mutlak uzun ömürlü oluyor. Yani bir kardeşin yaşam süresi uzunsa diğerinin de yüksek olduğu görülüyor. Çok uzun ömürlü olan insanlarda A ve E vitaminlerinin fazla miktarda olduğu saptanmış ama hakikat orada değil, hakikat genlerde gizli. İnsanın kaderi aslında DNA’larda yazılmış. Eğer insanların DNA’sı ile oynanabilirse ömür uzayacak.

Dünyada genetikçiler belli kurtçukların genleri ile oynayarak doğal ömürlerini uzatabildiler. Aynı şekilde farelerin genetiği ile oynanarak farelerin yaşamlarının yüzde 30 oranında uzatılması sağlandı.
İnsanlar üzerinde bu konuda yapılan bilimsel araştırma yok ancak insanda da genetik harita ile oynayarak ömrü uzatmak mümkün. Aslında ölümsüzlük geni yok ama ömrü uzatan gen var. Fakat sadece insanların ayakta durması, kalbinin çalışması da yetmiyor, beynin çalışması da çok önemli.
Beni bu 100 yaş rakamında en çok ürküten nokta; 100 yıl yaşamak ama Alzheimer olmak, bitkisel hayatta gibi yaşamak en korkutucu olanı, henüz bunu önleyici hiçbir hazırlık yok. Sanıyorum ki, kalp damar sistemleri insanları ileri yaşlara götürebilecek ama beyin faaliyetleri ve nörolojik problemler endişe verici boyutta olabilecek.

100 yaşını torunlarımız daha rahat görebilecek

Tüm bu olayların sırrı genetikte saklı. Uzun yaşamın sırrı çok faktörlüdür. Spor yapmalı, kilo alınmamalı, sigara içilmemeli, istirahate dikkat edilmeli ve üzerine de o tavsiye edilen ilaçlar alınmalı.
Ama o ilaçların sadece yardımcı faktör olduğu bilinmeli. Yani Gılgamış’ın aradığı ölmez otu aslında Kaf Dağı’nın arkasında değil, insanların genlerinin üzerine yazılmış-çizilmiş durumda.
Ölmez otu genetik haritamızda mevcut. İlaçlar bu konuda sadece yardımcı bir faktör olacak ama genetik sırlar çözüldükçe doğal ömür uzayacak. Bebekler anne karnında ısmarlama olacak. Anne-baba tarafından tüm hastalıklardan arındırılabilecek. Yani 100 yaşını torunlarımız daha rahat görebilecek diye düşünüyorum.

4

Haberin Devamı