Pazar Postası Hatice Aslan: Arzu nesnesinin içinde seks de var, aşk da var, çikolata da!
Paylaş
Hatice Aslan: Arzu nesnesinin içinde seks de var, aşk da var, çikolata da!

Yıllarca tiyaro sahnesinin tozunu yuttu. Ama yolu şöhretle kesiştiğinde 45 yaşındaydı. Hatice Aslan bu gecikmeden rahatsız değil. 56 yaşın verdiği olgunlukla, “Her şey hayat ‘Ol’ dediğinde olur” diyor. Ve önümüzdeki günlerde ‘Adı Zehra’ dizisinde Şule olmaya hazırlanıyor

Oya Çınar
oya.cinar@posta.com.tr
Fotoğraflar: Eray Akın

Yeni diziniz ‘Adı Zehra’ başlıyor. Nasıl bir hikaye?


Kimliğini ispatlamaya çalışan, 22 yaşında bir kızın öyküsü... Psikolojik derinliği olan bir hikaye. Zehra, Almanya’da yoksul bir aileden çıkıp İstanbullu zengin bir ailenin sırlarla dolu konağına geliyor...

Peki sizin karakteriniz?

Ben Şule’yim. Kızım Hande kayıp. Ölü mü, sağ mı onu bile bilmiyoruz. Beni en çok iki farklı annenin dramı etkiledi. Zehra’nın annesi ile benim canlandırdığım Şule... Yerini bulacak iyi bir iş.



Tiyatro ve dizilere yıllarca emek verdiniz. Ama tanınmanız Nuri Bilge Ceylan’ın ‘Üç Maymun’ filmiyle oldu...

‘Üç Maymun’ ile ilgili teklif bana gelmeden önce, Nuri Bilge Ceylan’ın ‘Döngü’ adını verdiği fotoğrafını görmüş ve o kadar etkilenmiştim ki, “Bunun bir karesinde yer almayı ne kadar isterdim” dediğimi hatırlıyorum. İki ay sonra film için beni aradı. Doğru zaman o zamandı demek ki. Her şey hayat “Ol” dediğinde olur.


SEVMEDEN EVLENENLER BOŞANINCA DÜŞMAN OLUYOR


İyi bir kariyeriniz, bir oğlunuz var. Geriye bakınca ne hissediyorsunuz?

Memnuniyet. Hiç keşkem yok. Hayatı olduğu gibi kabul etttim. Hâlâ da böyle yaşamaya gayret ediyorum.

İlk evliliğinizi üniversitedeyken yapmışsınız. Şimdi olsa yine aynı yaşta evlenir misiniz?

Konservatuardan mezun olmuştum. 19-20 yaşındaydım. Kesinlikle evlenirdim. Benim için her zaman önce aile, sonra iş gelir.

İnsanın aklından hiç 20 yaşında neler yapabilirdim diye geçmez mi?

Vallahi geçmedi (gülüyor). Zaten, “Önce kariyer sonra çocuk” lafları da bizim zamanımızda yoktu. Aşık oldum. Önüme evlilik gibi bir seçenek çıktı ve evlendim. Hatta ilk eşim Hakkı Ergök ile bu dizide beraberiz. İlk göz ağrım, birinci eşim.



Dostsunuz yani?

Tabii. İkinci eşim Renan (Kaleli) ile de dostluğumuz devam ediyor. Düşman olmayı başarmak daha enteresan. Çünkü insanlar sahtekar. Gerçekten severek evlenmiyorlar. Seven insan sevdiğine nasıl zarar verebilir ki! Fatih Aksoy yıllar önce bir sohbette, “Kadınlar sevmez hırs yapar” demişti. Kafamda kalmış o. Aslında kadın da, erkek de fark etmiyor. İnsanın karakteriyle ilgili. Sen kendini ne kadar sade ve gerçek bir insan olarak koruyabilirsen o kadar düzgün bir hayatın oluyor.

Sevmek yerine hırs yapan bir kadın mutlu olabilir mi?

Olamaz elbette. Zaten arzu nesnesinden uzaklaşmadığın sürece acı çekmeye devam edersin.

Arzu nesnesinin içinde ne var?

İçinde seks de var, aşk da var, çikolata da var.



İNSANLARI GÖRÜNÜŞLERİNE GÖRE AYIRMAK ÇOK AYIP


“Hayatıma giren tüm erkeklerin kokusundan etkilendim” demişsiniz. O kokuyu nasıl tarif edersiniz?

O koku değişiyor... Can Yücel der ya hani, “20 yaş, 30 yaş, 40 yaş ve bugünkü ben. Hepsini topladım bir masaya. Birinin yediğini diğeri yemez. Berikinin içtiğini diğeri içmez” diye. Onu dediğim zamaz kimbilir hangi versiyonumu yaşıyordum. Değişiyoruz.

Aşık olunca içinizden nasıl bir kadın çıkıyor peki?

Bu yaşımda yeniden aşık olursam tarif edebilirim bunu. Aşık değilim. Eski aşık versiyonlarımdan birini anlatsam şu anı karşılamayacak neticede.

Nasıl bir erkek sizi etkiler?

Görüntü olarak kriterlerim yok. İnsanları görünüşlerine göre ayırmayı çok ayıp buluyorum. Eski eşlerime bakarsanız, ikisi de birbirinden çok farklı tipler.

56 yılda bu hayattan ne öğrendiniz?

Ölümün her an burnumun ucunda olduğunu... Bunu bilirsen dertlerin ve tercihlerin de değişiyor. Ölümü kabullenmek gerekiyor. Her an ölebiliriz. Ben kendime iyi bakıyorum. Spor yapıyorum. Hem ruhumu hem çevremi temiz tutmaya çalışıyorum. Ölümün de doğal bir süreç ve bir gün hepimizin başına gelecek bir şey olduğunu biliyorum. Bu bilgi insanın diğerine bakışını da değiştiriyor.



Siz nasıl bakıyorsunuz?

Biz biriz. Kendimizi başkasından ayırıyor olmamız, ötekini yabancı saymamız o kadar saçma ki! Sen de aynı şekilde doğdun ve yaratıldın. Ne farkın var ki karşındakinden! Ya da kılığına kıyafetine, mesleğine göre insan ayırmak...

Kim veriyor bize bu hakkı? Kendini bir başkasından daha ağır ve vakur zannetmek. Bu konularda herkese çocukluğuna dönmelerini tavsiye ediyorum.

Çok iyi bir formül. Sürekli bir alkışlanma ve onay alma derdindeyiz. Bu da garip geliyor.

Siz onay ve alkış ihtiyacını tamamen yenebildiniz mi?

Çabalıyorum ve yol alıyorum. Başarının, övülmenin, mutlu ya da mutsuz olmaya bu kadar takılmanın ne kadar gereksiz ve yorucu olduğunu idrak ettim.

Mutsuzluğumuza mutsuzluk ekliyoruz. Sen dürüst ve doğru şekilde çalış, çabala ama sonrasını hayata bırak. Riyadan uzak dur. Sen istesen de istemesen de her zaman olacaklar olmaya devam edecek zaten.

Artık böyle bakıyorum her şeye.

Haberin Devamı