Cumartesi Postası "Hayalim kötü adam olmak"

"Hayalim kötü adam olmak"

Paylaş
"Hayalim kötü adam olmak"

Sinan Albayrak, reyting yarışında birinciliği kaptırmayan 'O Hayat Benim'de evin iyilik timsali babası ve dürüst holding patronu Mehmet Atahan rolünde. Üç ağabeyiyle 'sinemacılık' oynayarak büyümüş. Bar fedailiği işini sürdürmüş yıllarca. Teknik ressamlık yaparken bir gün bırakmış kalemini, çıkıp gitmiş. Başıboş yürürken Hacettepe Devlet Konservatuvarı'nın bir yazısını görmüş. O anda karar vermiş ve eğitim aldıktan sonra oyuncu olmuş.

RÖPORTAJ: BETÜL ARK
betul.ark@posta.com

Haberin Devamı

* ’O Hayat Benim’deki rolünüze ne kattınız kendinizden?

Kadrodaki herkes kendine ait dili kendi geliştirdi. Rol yazılır, siz onu işlersiniz. Bölüm sayısı arttıkça yazarlar da sizin oyun şeklinize bakıp karakteri biraz da ona göre işlemeye başlarlar. Yani sizin kattıklarınız da onları yönlendirir. Aslında oyuncu, kendi içinde olan, hatta bazen saklı tuttuğu bir parçayı karaktere yansıtabiliyor.

* Gerçek hayatta dizideki gibi bir baba olur muydunuz?

(Gülüyor) Dizideki saf bir baba. Bazen yolda çevirip şeytan gibi bir kıza neden bu kadar iyi davrandığımı soruyorlar. Allah bana baba olmayı nasip etsin. Kızım ya da oğlumla arkadaş olmak ve çok şeyi paylaşmak isterim. Kızım olursa bir yaştan sonra kıskançlık gösterebilirim. Esprili, anlayışlı ama çok da Avrupai rahatlıkta olmak niyetinde değilim. Hem bizim Çerkez kültürünün hem Türk kültürünün adetlerini uygulamasını isterim. Bazen gereksiz gibi görünen gelenekler hoş ve naiftir, karakteri şekillendirir. “Fazla duygusallık adamı yorar”

Haberin Devamı

* Çerkezsiniz. Bir adınızı da (Taymin) kendiniz koymuşsunuz.

On sene oldu. Niye Çerkezce bir ad konulmadı diye özlemim vardı. Bizde takma adlar da vardır. Bir gün, Taymin adını seçtim. Taymin kara bulut, ihsan eden demek. İnsanın büyüdükten sonra kendi karakterine uygun bir isim seçmesi güzel. Hani kızılderililerde de öyledir ya; belli yaştan sonra isim konur başarısıyla veya yaşadığı bir olayla ilgili... Biz de öyle yaptık!

* Size göre nasıl bir karakteriniz var?

Karışık! Sakinim ama dürtülürsem çok sinirli bir yapıya da geçebiliyorum. Kindar değilim, anlayışlıyım. Genelde sakinim. Duygularım yoğundur. Duygusallığımı biraz köreltmeye, törpülemeye çalışıyorum. Fazla duygusal olmak sizi yoruyor çünkü. Ama robot da olmamalı, hep bir maske ile dolaşırsınız. O maskeyi takma isteğinde değilim.

‘OYUNCULUK, YIPRATICI’

* Mavi Marmara trajedisini yaşadınız. O gemiye nasıl ve neden binmiştiniz?

Gazze’ye gitmek hayalimdi. Mavi Marmara da beni oraya götürebilecek araçtı. Yıllardır içimde olan o özlemi gidermek için o gemiye bindim. Gerçekte ulaşamasak da ruhen ulaştığıma inanıyorum.

Haberin Devamı

* Manevi tarafınız güçlü.

Oyuncunun maneviyatı olmalı. Çünkü oyunculuk, ruhen yıpratıcı. Bir karakter irdelemesi yapıyorsunuz ve kendi karakterinizi delik deşik ediyorsunuz! Sizi ayakta tutan manevi gücünüz. Maddiyatı tüketmek ya da kaybetmek kolaydır ama yüreğinizdeki size aittir.

* İdealiniz ne?

Güzel bir aile sahibi olmak. Kalabalık bir aile istiyorum, çok çocuklu... Huzurlu olmak istiyorum. Yanlışlarımı geride bıraktığımı bilmek istiyorum.

PENCEREDEKİ ZAVALLI ÇOCUK

* Küçükken, yaşıtlarınız oynarken sizin oturduğunuz bir dönem olmuş...

İlkokul dördüncü sınıfta bir kalp rahatsızlığı geçirdim. Ortaokul ve lisede kesinlikle koşamadım, top oynayamadım. Çok yaralayıcı bir şeydi. Filmlerdeki ‘pencerede oturan zavallı çocuk’tum. O dönemde şiir ve hikaye yazıyordum. Bazen içimdeki o çocuğa karşı koyamayıp gizlice çıkar, oynamaya kalkardım. Ama birkaç dakika sonra yığılıp kalırdım. Sonrası kader. Enteresan bir şekilde iyileştim ve arayı kapatmak için her şeye koşturmaya başladım.

Haberin Devamı

* Yazmayı seviyor musunuz?

Hep masal kitabı yazma hayalim vardı. Konusu; her rengin kendi masalı olacaktı. Bir yere geldim, bıraktım. Hâlâ bekliyorum o anı, belki başlarım bir gün.

* Yazmak mı konuşmak mı?..

Yazmak. Daha kolay konuşmaktan. Eşinizle tartışırsınız, bazen yanlış kelime seçebilirsiniz duygularınızı ifade ederken, tonunuzu ayarlayamayabilirsiniz ama yazarken öyle değil. Özellikle böyle anlarda konuşmamak için yazmak lazım. Yazarken göremediklerinizi görüyorsunuz.

* “Karmaşıklığı; hatta kirliliği severim” diye bir söyleminiz var!

Farklı ortamlarda farklı insanlar tanıdım. Çok düz olan şeyi şekillendiremezsiniz, o zaten olmuştur. O zaman sizin de şekillenme şansınız kalmıyor. Kirli bir parçayı ovalayarak temizleyebilirsiniz. Temizlerken kendinizi de onarmış oluyorsunuz, eksiğinizi tamamlıyorsunuz. Ben bir hatayı görerek akıllanabilirim, kendimi sorgulayabilirim. O süreci çok yaşadım, faydasına inanıyorum.

KENDİMİ TOKATLIYORUM

* Egonuzla aranız nasıldır?

Haberin Devamı

Oyuncuysanız ego sahibi olarak algılanıyorsunuz. Bu yüzden daha çok dikkat ediyor, nefse yenik düştüğüm zamanlarda kendimi tokatlamaya çalışıyorum.

* Nasıl bir rolü üstlenmek istersiniz?

Kötüyü oynamak istiyorum. Yapabileceğimi de çok iyi biliyorum. Durağan değil, hareketli bir yapımın içinde olmalıyım. Başrol olması gerekmez, seyircide iz bırakması önemli.

* Kendinize ait zamanlarda ne yaparsınız?

Evde film izlerim, spor yaparım, sokaklarda başıboş yürümeyi, bisiklete binmeyi severim.

O KADAR GÖZÜKARAYDIM Kİ

* Bir dönem özel güvenlikçi olarak çalıştınız değil mi? Bar fedaisiydiniz...

Evet. 18 yaşındaydım. Fazlasıyla gözükara ve kavgacıydım. Hesaplamadan girerdim olaylara. Bu yüzden fedailik beni çekti sanırım. Haksızlık ve önyargıya tahammülüm yoktur, bir olaya müdahale ettim ve kendimi fedailikte buldum. 26 yaşıma, yani oyunculuğa kadar sürdü. “Fedailikle insan tanıdım”

* Peki hiç tehlike yaşadınız ya da tehdit aldınız mı?

Profesyonel tekvando yapıyordum. İşin tehlikesini düşünmüyordum ki. Allah’tan tehlike filan da yaşamadım. Zaten bu işte kavga etmek değil, gücünü hissettirmek önemli. İnsan tanıma anlamında çok yardımı oldu bana o mesleğin. Farklı insanlarla anlaşabilme özelliğini kazanmak, her lisana sahip olmak istedim bu yolla. Belki oyunculuğu da tercih etmemin asıl nedeni bu. Oyunculuk yaparak her şekle girebiliyorum. Bu şekilde zenginleştim!

* Kamera önünde belli kurallarınız var sanıyorum. Türkan Şoray kanunları gibi!

Bir dizinin ya da filmin tanıtımında öpüşme-sevişme sahnesi varsa rahatsız oluyorum. Bunun bizdeki kullanılış şekli çok ticari. Geldiğim kültür ve ailemden aldığım eğitim sonucu bu konularda çekince sahibiyim. Gerektiğinde oyuncu bunu da yapar ama bunun için mutlaka öpüşmeye ya da sevişmeye gerek yok. “Hayranlarımdan rahatsız olmam”

* İdeal kadın tipiniz nasıldır?

Hem güzel hem akıllı olmalı.

* Hayranlarınızla aranız nasıl peki?

Sokakta kucaklayıp öpen olmuyor ama yanıma gelip övgülerini iletiyorlar. Kadın hayranlarım ölçülü yaklaştıkları için rahatsız değilim.