Türk Sineması’nın ‘Dört Yapraklı Yonca’sından Hülya Koçyiğit yaptığı politik çıkışlarla da gündeme geliyor. 70 yaşındaki sanatçı şöyle diyor: Hangimiz ne kadar farkındayız başımızda dönen kara bulutların... Bana, “Vay efendim, sen hükümeti tutuyorsun!” diyorlar. Kimse kusura bakmasın, benim torunlarım var… Röportaj: Oya Çınaroya.cinar@posta.com.trFotoğraflar: Bahadırhan ErkoçGeçtiğimiz aylarda ciddi bir sağlık problemi geçirdiniz. Geçmiş olsun. Şimdi nasılsınız? Teşekkür ederim. Kanser gibi ciddi bir sağlık sorunuydu. Çok şükür, erken teşhis edildi. Şimdi nefesimde biraz sorun var. Kısa mesafelerde bile çabuk yoruluyorum. Onun dışında gayet iyiyim. En büyük korkularımdan biriydi, hayatımda hiç ameliyat olmamıştım. En başta ciğerimdeki nodülün zararsız olduğu, kontrol altında tutulmasının yeterli olacağı düşünülmüştü. 1,5 yıl sonra biyopsi yapıldığında kanser olduğum ortaya çıkınca şok geçirdim.Allah gecinden versin ama ölümün kıyısından dönmek nasıl bir his? Dünyaya yeniden gelmek gibi! Zaten kadir kıymet bilen, sahip olduklarıma şükreden bir insandım, ama ölüme bu kadar yaklaştığınızda sahip olduğunuz anın kıymetini daha iyi anlıyorsunuz. Dün geçmişte kaldı, yarını göreceğimizin garantisi yok. Demek ki şu an sahip olduğumuz en kıymetli an. Farkındalığım arttı.Ameliyata girerken aklınızdan neler geçiyordu? Eşim, kızım Gülşah, damadım yanımdaydı. Torunlarımın her ikisi de gelmek için çırpınıyordu ama onlara müsade etmedim. Beni öyle görmelerini istemedim. Onları bir daha göremeyeceğim, her şey buraya kadarmış duygusu çok ağırdı. Eşiniz Selim Soydan ile 50 yıldır birliktesiniz. 50 yıl aynı insanla olmak nasıl bir his? Her geçen gün daha değerlenmiş, demlenmiş bir şekilde, birbirimize duyduğumuz sevginin ve saygının her gün katlanarak devam ettiği bir 50 yıl geçirdik. Hayatı paylaştık. Bunlar müthiş duygular...Bu söyledikleriniz kolay şeyler değil. Bunu nasıl sağladınız? Duyduğunuzda kulağa küçük ve belki de klişe gelen detaylar çok mühim. Hiç ummadığınız anda gelen bir buket çiçek, yorulduğunuzu hissettiğinde bir bilet alıp, “Hadi Amerika’ya gidiyoruz” denmesi, beni yormamak için benim yapacağım şeylerin üstlenilmesi... Bunlar evliliği sıcak tutan şeyler. Evet. Mesleğime saygı duyması, Hülya Koçyiğit adını taşımak, hakkını vermek, belki bulunduğu yerden daha iyi bir noktaya taşımak... Kolay şeyler değil. Ama sağolsun, bunu yıllarca büyük özveriyle yaptı.50 yıl boyunca insanın hiç mi gözü, gönlü başkasına kaymaz? Niyet çok önemli. Yola çıkarken evlilik müessesesinin kutsallığına inanmışsanız, aile mevhumuna saygılıysanız ve bunun içinde mutlu edilen bir kadın ya da erkekseniz böyle bir arayış içine girmiyorsunuz. İnsanoğlu ruhen tek eşli olabilir mi? Hayır. O mümkün değil işte!Aaa! Şaşırttınız beni şimdi... Peki evliliğiniz devam etmese, bu sizin için bir başarısızlık olur muydu? Olurdu tabii. Bir evliliği 50 yıl sürdürmüş bir insan olarak değil mi? Ama böyle komik derecede dürüst bir insanım işte.Yaptığınız her işte çok başarılı olmuşsunuz. Hırslı biri misiniz? Hırs değil de, kararlılık diyelim. Hayattaki yerin, duruşun ve sahip olduğun, felsefe yapmak istediklerini daha tetikliyor, daha istikrarlı ve başarılı olma arzunu pekiştiriyor. Hep bu bilinçle ilerledim.Peki evliliğiniz devam etmese, bu sizin için bir başarısızlık olur muydu? Olurdu tabii. 17 yaşındaki Hülya Koçyiğit bugün karşınızda olsa ona ne öğüt verirdiniz?“Genel geçer fikirlere, modalara itimat etme. Kendi doğrularınla var olmaya çalış. Asla başkasını taklit etme ya da bir akımın takipçisi olma, sen yarat o modayı” derdim.İlk filminiz ‘Susuz Yaz’dan sonra, henüz 17 yaşında yurt dışından teklifler almışsınız ama kabul etmemişsiniz... Bugün olsa düşünmeden giderdim. O zaman gelen teklif Hollywood’da kalmamı, onların belirttiği stüdyonun elemanı olarak çalışmamı gerektiriyordu. Ama 17 yaşındaydım ve bir ay önce babamı kaybetmiştim. Neydi sizi korkutan? Hiç bilmediğim bir dünyaya hemen girmem istendi. Bir de bahsettiğim 54 yıl öncesi... Bugünün 17 yaşındaki genç kızıyla o günün 17 yaşındaki genç kızının durumu aynı değildi. Sonrasında Fransız bir yönetmen Türkiye’ye gelip filmlerimi izleyince benimle çalışmak istediğini söyledi. Yine cesaret edemedim. Kaçırılmış fırsatlar... Ağır bir pişmanlık diyemem ama, “Gitsem, denesem neler olurdu?” sorusunun cevabını hep merak etmişimdir.Kendinizi başarısız bulduğunuz bir alan var mı? Yapıp da beceremediğim bir şey olmadı. Zor karar veren ama karar verdikten sonra gözü hiçbir şeyi görmeyen ve mutlaka başarılı olan biriyim. İş ki o kararı ben vermiş olayım. Erol Evgin’le yaptığım röportajda, “Beni var edenler arasında evet dediklerim kadar ‘Hayır’ dediklerimin de payı büyük” demişti. Siz hayatta nelere, “Hayır” dediniz? Hiçbir şeye. Maalesef Hülya Koçyiğit’in tek yapamadığı şey, “Hayır” diyebilmek. Hayatım boyunca beceremedim. Nazikçe de olsa gerektiğinde diyebilmeyi isterdim. “Peki” diyorum. Sonra onun sıkıntısını çekmek zorunda kalıyorum. Ama yapım bu. Çok önemli bir etkisi vardır. Eğitimim dışında, çalıştığım yönetmenlerin de etkisinde kalmış, onlardan da çok şey öğrenmişimdir. Sinemayı bütün yönleriyle ele aldım. Meslek olarak benimsedim. Sadece oyunculuk manasında değil, ışığını, kamerasını, senaryosunu... Her şeyini çok iyi öğrendim. Bunların da etkisi büyük. Aranızda kıskançlıklar olur muydu?Mesleki anlamda bizi olumlu etkileyen bir yarışımız vardı. Onun dışında kötü bir kıskançlığımız asla olmadı.Dört Yapraklı Yonca’nın en güzeli sizce kim? Tartışmasız Türkan Şoray. Ama Filiz Akın’ın zarafeti, Fatma Girik’in içtenliği... Üçü de can dostlarım. Aramıza hiç kötülük girmedi.Kendinizi güzel buluyor musunuz? Belli bir albenim var diyelim (gülüyor). Hülya Koçyiğit, Türkan Şoray, Filiz Akın, Fatma Girik. Türk Sinemasının 4 Yapraklı Yoncası... Kadınlar hakkındaki güzellik baskısı hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu kadınların birbirlerine karşı yürüttükleri bir yarış bence.Erkeklerin baskısı yok mu? Hayır bence kadınların tüm derdi kendilerini birbirlerine beğendirmeye çalışmak. İlle şu kiloda olacak, burnu kalkık olacak, göğüsleri dik olacak... Hiçbir erkeğin böyle bir talebi yok bence. Kadınların birbirine karşı yürüttükleri bitmeyen bir, “Ben senden daha üstünüm, daha güzelim” yarışı... Bu yarış neye hizmet ediyor bilmiyorum, ama gerçek bu... Torunlarınız Neslişah ve Aslışah Alkoçlar ile ilişkiniz nasıl? Çatıştığınız oluyor mu? Çatışmak değil ama, bazen çok ağdalı, uzatarak, tarihten alarak anlatmaya başladığım zaman, “Ay bayıyorsun anneanne!” diyorlar. Gerektiğinde sözümü dinliyorlar ama gençler eleştirilmekten hoşlanmıyor. Aslışah Alkoçlar 24 yaşında. Tabii ki! Dünya gündemiyle çok ilgiliyim şu ara. Arakan’daki Müslümanların uğradıkları zulüm içimi acıtıyor. İster Müslüman ister ateist olsun, insan onurunun bu kadar ayaklar altına alınması, insanların çaresiz ve vatansız bırakılmaya mahkum edilmesi... Tüm bunlar vicdanımı sızlatıyor. İçimde bir kan akıyor. Onlar da insan, onlar da çocuk, Kendi ülkemizde de çok yoksul ve çaresiz insan var... Evet, katılıyorum. Ben kişisel olarak elimden geleni yapmaya çalışıyorum. Ülkemizde de zor durumdaki insanların durumlarının düzeltilmeye çalışıldığını biliyorum. Her yere yetişmem mümkün değil ama bu konuda Sayın Emine Erdoğan’ın gidip orayı ziyaret etmesini takdirle karşılıyorum. Tüm dünyaya önderlik ettiğini düşünüyorum.Batı’nın tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Batı’nın ikiyüzlü davrandığını gördük. Özellikle Suriye’de. Üç milyon insanı aldık, biz bakıyoruz onlara. Batı ne yaptı savaştan kurtulmak için? Yüzlerce insan denizde öldü. Ne yaptı Batı? Hiçbir şey. Türkiye her zaman mazlum milletlerin yanında. Komşusu açsa uyuyamayan bir milletin devamıyız. Keşke savaş sona erse ve Suriyeliler kendi ülkelerinde barış içinde yaşasa. Barış sürecinin yeniden başlama ihtimali olabilir mi? Bugün için zor, ama eninde sonunda olacak olan bu! Allah göstermesin, hayali bile zor geliyor. Güncel bir çok olay insanı yaralıyor, düşündürüyor. Hangimiz ne kadar farkındayız başımızda dönen kara bulutların, kimlerin neler yapmaya çalıştığının...Barış sürecine giden yolda önce dillerini serbest bıraktık. Doğu’ya namütenahi yatırım gönderdik. Kürtçe televizyon kuruldu. Çözüm süreci başlı başına devletin özür dilemesi, barış eli uzatmasıydı. “Biz bir arada yaşamaya gönüllüyüz” demek için. Ama karşılığı hiç beklemediğimiz kadar sert oldu. O toprakları ilhak etmeye hazırlandıkları çıktı ortaya. Hendeklerden söz ediyorum. Kimse bize dost değil! Kuzey Irak’taki referandum için ne söylersiniz? Bütün dünya, “Yapmayın, parçalamayın Irak’ı!” diye seslendi. Dediler ki, “Hayır, biz bunu hak olarak görüyoruz ve yapacağız.” Yani Irak parçalanacak. Aynı oyunlar benim ülkemde de oynandı. Bunlarla dertlenip duruyorum işte!Sizi eleştirenlere ne diyorsunuz? Bana, “Vay efendim, sen hükümeti tutuyorsun!” diyorlar. Kimse kusura bakmasın, benim torunlarım var. Ülkemin geleceği var. Tabii ki bunları düşüneceğiz. Eksik bulduğumuz şeyleri de söylüyoruz.Mesela? Eğitim sistemi. Burada bir başarısızlık var. Hülya Avşar iyi bir oyuncu mu?Zeki, akıllı, yeteneklerini yönetmesini bilen ve kendini iyi tanıyan bir oyuncu.Şahan Gökbakar’ın filmlerini izliyor musunuz? Sinema sanatını ileri taşıyacak işler beklemiyoruz ondan. Ama kendi alanında gayet başarılı. İzliyorum.Dedikodu ömrü uzatır mı? Güzel bir şey ya dedikodu. Eğlenceli olduğu kesin.Hiç gerçek kürk giydiniz mi? Geçmişte giydim, artık giymiyorum.Gerçek aşk sadece bir kez yaşanır sözü doğru mu? Yoksa insan sayısız kere aşık olabilir mi? Olur. Olabilir tabii...Ötenazi kişisel bir hak mı, serbest bırakılmalı mı? O noktada dindar yönüm devreye giriyor. Ötenazi intihar ve buna hakkımız olmadığını düşünüyorum.LGBTİ evlilikleri yasal olmalı mı? Ülkemiz için erken. Dünya için bile daha yeni. Zaten tüm Avrupa ülkelerinde yok.