Pazar Postası 'İhtiyacım yok ama ünlü olmaya bayılıyorum'
Paylaş
'İhtiyacım yok ama ünlü olmaya bayılıyorum'

'Baba Beni Okula Gönder' kampanyası yararına 23 Mart'ta Hilton Oteli'nde büyük bir müzayede düzenlendi. Müzayedenin en çok ses getiren satışı Türkan Şoray'ın yaptığı bir resmin sanatçı Haluk Akakçe tarafından 200 bin TL'ye alınması oldu

Röportaj: Cenk Ünalerzen
cenk.unalerzen@posta.com.tr

Tebrik ederek başlayayım...

Teşekkürler!

Bir sosyal sorumluluk projesinde yer almak için mi aldınız Türkan Şoray’ın resmini?

İş(resim) vermem mi? İş (resim) almam mı?

Ses getiren resmi almanız oldu.

Başka ne amaçlı almış olabilirim? Bir düşünün... Tabii ki onun için. Eğitim ne kadar önemli. Sürekli aynı şeyi tekrarlamaktan öleceğim herhalde.
Herkesi bilmiyorum ama ben elimden geldiğince projeye katkıda bulunmaya çalıştım. Soruyu anlamadım, sizce başka ne amaçla yapabilirim?

Böyle mesaj kaygısı olan birisi misiniz?

Ben sosyal içerikli bir iş yapmadım ki... Buna benzer projelerde yer aldım. Sadece iş alarak değil. Öğrenciyken çalışarak bu türlü sosyal teması olan, genelde yeterince şans tanınmamış kesime faydası olan projelerde yer aldım. Daha önce alıcı olarak yer almamıştım ama çok büyük işlerimi bağışladığım oldu.
Hatta açıkça söylemem gerekirse ilk defa müzayedeye gittim ben. Müzayedeler galiba sanatçılar için rahatsız edici yerler. Dediğim gibi ilk defa gittim, çok eğlenceli değildi. Ayrılmayı düşünüyordum, arkadaşlarımla konuşuyordum ‘çıkalım’ diye, zaten bir iş vardı Abidin Dino’nun onu aldım. İnanamadım! Bana bırakmazlar, herkes almak için yarışır diye düşünüyordum.

Beklentilerimin aksine Abidin Dino’nun çok önemli bir dönemine ait guaj resmi bana kaldı. Daha figuratif ya da algılanması daha kolay işler kadar dikkat çekmediği gibi, önemli bir dehanın ismini bile bilmediklerini farkettim. Abidin Dino’yu kimse tanımıyor. Elbette bir kısmı tanıyordur.
Sonra içimden geldi son eserdi, Aziz Bey (Karadeniz) devamlı artırmak için sordu, 150 bini 160 bini deneyelim dedi. Son 6-7 aydır İstanbul’daydım. Türkiye, İstanbul sanatseverleri bana çok cömert davrandı. Ben de bir kısmını geri vermek istedim herhalde ve tamamen içgüdüsel bir şekilde Türkan Hanım’ın resmini satın aldım. İçten yapılmış olduğu belli olan, masumiyeti olan bir resim. Sanat mı, değil mi? Hiç kimse bir şey söyleyemez.

Türkan Şoray’ın özel bir yeri var mıydı?

Her Türk kadar vardır.

Tabloyu alabilmek için Bodrum’da almayı düşündüğünüz villadan vazgeçmişsiniz, doğru mu?

Biraz espri biraz gerçek, Bodrum’da almayı düşündüğüm bir yer vardı ama her zaman alabilirim. Ama senede bir iki kere böyle bir şans geliyor.

New York’ta yaşıyorsunuz?

Evet New York’ta.

İstanbul’da hep 6-7 ay kalıyor musunuz?

Hayır, 2,5 sene gelmedim, 6 ay önce geldim askerliğimi yaptım. Ailemi, arkadaşlarımı özlediğimi anladım, bir de önümüzdeki ay Londra’da sergim var. Projenin bir kısmını burada yapmaya karar verdim, bu sebeple de İstanbul’da kalmam uzadı. Tatil için değil iş için buradayım.

2004’te verdiğiniz bir röportajda New York’un eski özgürlükçü ruhunu kaybettiğini, Londra’nın artık dünyanın yeni sanat merkezi olduğunu söylemişsiniz.

Artık New York uykudan uyandı, inanılmaz bir hızla dünyanın en avantgarde şehri olmaya doğru ilerliyor. Sinemacılar, yazarlar ressamlar New York’a geri dönmeye başladılar. Tekrar çekim merkezi oldu. Ben de bu yüzden New York’ta yaşıyorum. Londra’yla da ilişkim devam ediyor.

Modern sanatçılara bulvar basını neden ilgi duyuyor?

Özellikle İngiltere’de bulvar basınının sanatçılarla ilgilendiğini, sizin de bunu Londra’da sanatçıya verilen önemi gösterdiğini söylediğinizi okumuştum. İngiltere’de, Amerika’da 80’lerde sanatçılar aynı zamanda yıldız, stardılar.
Kontrol dışı bir bohem ortam vardı. 10 sene önce de Londra’da başka bir formda ortaya çıktı bu... Sanatçıların çoğu sanatlarından değil özel yaşamlarından dolayı basına malzeme oldular.

Biz de sizinle sanat üretiminizden çok özel hayatınızdan dolayı ilgileniyoruz.

POSTA askerdeyken kışlaya gelen tek gazeteydi, herkes okuyordu. Dikkat komutan geliyor! Her neyse ben de bulvar gazetelerinin ilgilendiği diğer insanlardan biriyim o kadar. ‘Andy Warhol’a benzemiyorum’

Andy Warhol’a benzerliğiniz de buradan mı geliyor?

Bir deli kuyuya bir taş attı, eğitimsiz, Andy Warhol’un isminden başka hiçbir şey bilmeyen, sadece ‘Factory Girl’ filmini seyretmiş bir kız tarafından yazıldı. Adam beyaz bir peruk takıyor, ben de bir partiden çıkarken perukla yakalanıyorum, o kadar.
Andy Warhol’u çok seviyorum ama ben pop art yapmıyorum, ortaya çıktığı dönemin ikonografisini kullanarak tekrar eden dışavurum formu... Bense şiirsel, sadece kendime ait bir dille eser üreten bir sanatçıyım. Yani Andy Warhol’a benzemiyorum.

Sanatsal olarak değil ama popüler kültürü besleyen birisi olarak benzetemez miyiz?

80’lerle 2010’un kıyaslamasını yapmak çok zor. Bambaşka bir zamanda yaşıyoruz. O zaman insanlar gemilere binip savaşa gidiyor, geri geliyorlardı. Şimdi naklen savaşa gidiyoruz. Popüler kültür de değişiyor tabii, Amerikan popüler kültürü de Campell bilmemnesi veya Brillo deterjanı değil sadece...
O yüzden ben Andy Warhol olamam. Polonyalı bir ailenin soyadını değiştiren ayakkabı tasarımcısı değilim. Andy Warhol amazing (büyüleyici, etkileyici) bir insandı. Ama ben Türkiye’den, Ortadoğu’dan New York’a gidip Arapça kaligrafi yapmadan, soyut formlarla bir şeyler ifade edebilmiş bir insan olarak çok farklı yeni şeylerden bahsediyorum.
Sadece adam beyaz peruk taktı, ben de beyaz peruk taktım diye 25 yaşında ne idüğü belirsiz bir kadın Andy Warhol’a benzetti diye Andy Warhol’a benzemem. Şimdi senin üzerindeki yeşil kazağı geçen hafta İbrahim Tatlıses de giydi diye sen mangal mı yapacaksın? POSTA’nın bunu basacağını sanmıyorum, çok sert mi gidiyorum?

Türk popüler kültüründe bir yeriniz var mı?

Umarım vardır, çok zor, sayenizde belki olur. Türk popüler kültürü nedir? O zamanın nabzını yakalayabilen, ifade eden arabeskçiler de olabilir başka birileri de... Biz Arap değiliz o yüzden de batıda çağdaş sanatı temsil etmek için Farsça yazılar yazmamız gerekmiyor.
Bir Türk genci de Picasso kadar kendini özgür hissedip eşi benzeri olmayan bir form, dışa vurum, ifade biçimi yaratabilmeli. Türkiye’de gereğinden fazla politik işler yapılıyor. Adam kimliğini büyütüyor sanat, trafik kazasını çekiyor sanat. Toplumdaki problemleri işlemek daha fazla dokümantasyona giriyor, belgesel, gazeteler zaten bunu her gün yapıyorlar.
Sanatçıların artık şunu düşünmesi lazım, zamanı geldi sen de istediğini söyleyebilirsin. Sanat sanki bize ait bir şey değil batıya ait bir şey. Gerçekten hayal gücünün, bireyselliğin egemen olduğu sanat ortamı olması gerekiyor. ‘Bütün gün Nişantaşı’nda alışveriş yapmıyorum!’

Hep bu kadar sosyal miydiniz?

Sosyal derken?

Sürekli dışarıda, partilerden çıkarken görülüyorsunuz?

Günde 18 saat çalışıyorum, 1 saat çıkıyorum. Yılda 18 sergi, 100 resim, 6 film yapıyorum. Üniversitede ders veriyorum, 7 makale yazıyorum, 12 ülkeye gidiyorum. Bütün günümü Nişantaşı’nda alışveriş yaparak geçirmiyorum.

Bu şekilde görüntülenmekten şikayetçi misiniz?

Hiç değilim çok mutlu oluyorum, bayılıyorum. O kadar kendi içinde bir düzenin parçasıyım ki; onur duyuyorum.

Eğleniyorsunuz yani?

I am famous too (Ben de meşhurum)! Bin tane ödül kazandım kimse bahsetmedi, bir gece peruk taktım, bir anda meşhur oldum.

Popüler kültürün objesi olmak da bu değil mi?

Bilmiyorum, objesi olabildiysem ne mutlu bana, adı üstünde popüler.

Bu bir strateji mi?

Strateji olarak nasıl olabilir böyle bir şey? Mantıklı olarak bir düşün. Ne yaptım yani? Pencereden baktım paparazzi dolu, peruğu taktım dışarı mı çıktım?

Bu kadar karikatür değildir herhalde!

İhtiyacım yok ki böyle bir şeye. Resimlerimi almak için bekleme listesi var. Para açısından ihtiyacım yok. Yale Üniversitesi’nde ders veriyorum. Ne stratejisi anlamıyorum ki! İstanbul’un en güzel gece kulübü benim stüdyom, saat 04.00’ten sonra ‘exclusive’ (eşi olmayan, halka kapalı).
Stratejik olmaya hiç ihtiyacım yok benim. (Haluk Akakçe’nin Türkiye’deki temsilcisi Galerist’in sahibi Murat Plevneli burada araya giriyor.)

Murat Plevneli: Doğal olduğu için bu kadar ses getiriyor. Ne stratejisi? CV’mi (özgeçmişimi) fakslar mısınız, ödüllerimi falan? Stratejik bir planım olsa New York’ta yapardım, burada yapmazdım. Para kazanmak için veya kariyerimde bir yere gelmek için... Beni burada Türkiye’de anlayan bir kesim var, benim farkımda ve destekliyorlar ve sizin gazetenizi okumuyorlar. Nasıl bir düşünce ve beyin böyle bir soru sorabilir ‘stratejik olarak’?

Murat Plevneli: Şundan dolayı olabilir Haluk, Türkiye’de popüler kültürün içinde olanlar bunu yapıyorlar. Çok stratejik bir şekilde basına malzeme oluyorlar. Onunla alakası yok, ben sana söyleyeyim, mesela ekşi sözlük ‘baba parasıyla bunu yaptı’ yazmış. 17 yaşından beri kendi paramı kendim kazanıyorum. Bursla okudum. Baba parası değil, yedi sülaleme ben bakarım. Anlamsız geliyor bunlar bana. Türkiye’de her köşeden birisi bok atıyor. Fırsat bekliyor. Bekliyor ki ben sarhoş olarak bir yerden çıkayım ki; o b.ku atabilsinler. Hayatımı Londra’da, Paris’te, New York’ta geçiriyorum. Ben istediğim hayatı yaşıyorum, yaşadığım hayatı seviyorum. Bunun stratejiyle alakası yok. Hakikaten.

Sadece Abidin Dino’yu alsaydınız bu kadar ses getirir miydi?

Müzayedenin bu kadar hikayesi olur muydu? Hangi hikaye? Senin farkında olman gereken bir şey var. Ben bir ressamım ve resim yaparak geçiniyorum. Ve ben bir şey yaptım, müzayededen bir tablo aldım ve önemli bir şey de değil bu. Hikaye yapan herkes. Hikaye olsun hepimiz eğlenelim, gülelim. Hikaye olsun olmasın hepimizin işine yaradı. Çocuklara daha fazla para gidecek, ben daha fazla resim yapmak zorundayım, sizler de haber yapıyorsunuz.

Murat Plevneli: Haluk’un buradaki amacı yardımcı olmak. Haluk normal hayatında da yardımsever bir insan.
H.A.: İlk projem değil bu. Teşekkürler Murat bunları görebildiğin için.

Son olarak yeni sergilerinizden bahsetmek isterseniz?

Nisan ortasında Londra’da bir sergim var, sonbaharda da Viyana’da.

İstanbul?

Bienal’de olur artık 2 sene sonra, 2011’de.

7

Haberin Devamı