Cumartesi Postası Kalben: Aşkımı zavallı halde göreceğime yalnız kalmayı tercih ettim

Kalben: Aşkımı zavallı halde göreceğime yalnız kalmayı tercih ettim

Paylaş
Kalben: Aşkımı zavallı halde göreceğime yalnız kalmayı tercih ettim

Kalben hayatımıza gireli iki yıl oldu. İkinci albümü ‘Sonsuza Kadar’ ile kalplerdeki yerini sağlamlaştırdı. Geçtiğimiz ay bir buçuk yıllık evliliğini tek celsede bitirdi. Diyor ki: Aşk bir yerde zavallılaşıyor. Ben aşkımın zavallılığını görmektense yalnız kalmayı tercih ettim. Aşk korkak olmamalı. Aşk iki kişinin arasında pırıl pırıl bir çiçek gibi parlamalı.

Işıl Cinmen
isil.cinmen@posta.com.tr

KISA KISA

Doğum tarihi: 17 Ocak 1986
Burcu: Oğlak
Boyu: 1.70
Yaşadığı yer: Beyoğlu
En sevdiği film: Garden State/2004
En sevdiği müzisyen: Müslüm Gürses ve PJ Harvey
İnancı: Tüm insanların özgür, eşit ve mutlu olduğu bir düzenin kurulacağına inanıyor
En beğendiği kadın: Liv Tyler
En beğendiği erkek: Henüz tanışmadı
En sevdiği ülke: Türkiye ve İspanya
En sevdiği kitap: Suç ve Ceza/Dostoyevski
Mottosu: Hiçbir şeyden korkmayana kadar kendinle ve dünyayla savaş

Hayatın nasıl başladı?

İskenderun’da askeri bir hastanede başladı hayatım. Babam emekli yarbay, annem resim öğretmeniydi. Görücü usulü evlenmişler. Babamın ikinci evliliğiymiş; ilk evliliğinden benden 14 yaş büyük çok sevdiğim bir abim var. Üç yaşındayken Edremit’e taşındık. 9’uma geldiğimde annem, daha iyi eğitim almam için bizi toparlayıp İzmir’e götürdü. Çamlaraltı Lisesi’nde okudum. Milan Kundera’yı, Dostoyevski’yi, Yaşar Kemal’i, Hakan Günday’ı ortaokulda tanıdım. Kalemimde önce annemin ve babamın sonra öğretmenlerimin izi vardır.




Gitarında kimin izi var?

13 yaşındayken sınıfımızda Ayda diye bir kız vardı. Onun gitarı vardı ama pek çalmazdı. “Benim gitarım olsa hiç elimden bırakmazdım” diye düşünürdüm. Bir gün babama söyledim. Beni Kemeraltı’na götürdü. Ses çıkarması mucize olan ikinci el bir gitar aldı bana. 10 yıl birlikte olduk o gitarımla. Eski bir arkadaşımın evinde kaldı…

Ankara da geçmiş hayatından…

İlk defa gece bara gitmeyi, sabahlara kadar dans etmeyi, deli gibi film izleyip, müzik dinlemeyi, özgürlüğün, mutluluğun ve kadın olmanın çeşitli yanlarını keşfettiğim Ankara… Bilkent Üniversitesi’ne burslu olarak girdim. Dört yıl kız yurdunda kaldım. 10 kişilik bir çetemiz vardı. Sabahlardık; nasıl eğlenir, neler öğrenirdik, özgürdük. Sonra kafayı ODTÜ’ye taktım. Ama beni yüksek lisansa bir türlü kabul etmediler. Bir yılın sonunda ODTÜ diye tutturmaktan vazgeçip, Bilkent’te yüksek lisansa başladım: ‘Anı saklamanın yolları’ üzerine çalıştım.

Neden bunu seçtin? Neyi unutmaktan korkuyordun?

Annemi…

ANNEM BENiM KONTROL KULEMDİ ONU KAYBEDİNCE UÇAĞIM GÖKDELENE GİRDİ


Kaç yaşındaydın onu kaybettiğinde?

19. Ama ölmeden önceki iki yılda o beni hatırlamıyordu. 17 yaşındayken beni Bilkent’teki yurduma bıraktıktan sonra dönüş yolunda beyin damarı tıkanmış. Zamanla bir çocuğa dönüştü. Hastalandığında 51 yaşındaydı. Benim de mutlaka payım vardır. İnsan sevdiklerinin iyiliğinde de kötülüğünde de pay sahibi oluyor…




Annen seni hatırlamadığı ilk an ne hissettin?

Adımı annem koymuş. Beni kalpten istedi diye ‘Kalben’ demiş bana. Beni böyle seven ve her şeyden çok sevdiğim insanı o halde görmekle baş edemedim ve kaçtım. Annem benim kontrol kulemdi. Hangi kitabı okuyacağımdan ne giyeceğime kadar annem karar verirdi. Onu kaybedince uçağım gökdelene girdi. Şimdi olsaydı bambaşka davranabilirdim ama o yaşta bunu kaldırmayı beceremedim. Bunun için kendimi çok suçladım.

O acıyla nasıl başa çıktın?

Kendimi serserilik yapmaya verdim. Bu arada faturalarımı da ödemek zorundaydım. Sağlık sigortası satmayı denedim. Organizatörlük yaptım. Kitap çevirdim... Gitarım hep benimleydi ama arkadaşlarıma bile çalmazdım.

İlk şarkını ne zaman yazdın?

14 yaşında gitarımı alır almaz yazmıştım. Onu Cem Adrian’a hediye ettim. Şarkı yapıyordum ama faturalarımı ödeyemiyordum. İstanbul’a gitme kararı aldım. İstanbul’dan Ankara’ya dönmek isteyen bir arkadaşımın yerine geçerek marka müdürlüğü yapmaya başladım. O arkadaşım şu an nerede bilmiyorum ama ben o günden beri İstanbul’dayım. Taksim Pürtelaş’ta küçük bir ev tuttum. İş Unkapanı’ndaydı. Asla elbise giymemem gerektiğini orada öğrendim. Sahneye bile kotla çıkmamda Unkapanı’nın etkisi olmuştur. O süre boyunca 10 kadın ya gördüm ya da görmedim. Kadınları rahatsız etmezler ama orada kadın olmak avantaj da değildi.


KENDİMİ DENİZE ATTIĞIMDA 28 YAŞINDAYDIM


Sonra ne oldu?

Sonra senaryo ve reklam yazarlığına başladım. Oradan oraya savrulurken sonunda aylık bir gelirim oldu. Faturalarımı ödeyebiliyordum. Benim olayım bu: Sabit giderlerimi ödeyebilmek. Fiks Kalben hayatına devam ettim. Bu arada Sofar’da ilk konserimi verdim. Müzisyenliği ve reklam yazarlığını bir arada yürütemeyeceğimi fark ettim. Kendimi denize attığımda 28 yaşındaydım…

‘Sadece’nin videosu dünyada en çok izlenen Sofar klibi haline geldi.

Evet, Sofar’da çok güzel bir sevgiyle karşılaştım. Zaten her şey hazırdı. Patlamak üzere olan küçük bir küreydi ve patladı. İlk albümüm ‘Kalben’in çıkması kartvizitim gibi oldu. İnsanlar, ‘Bu kız kimmiş’in cevabını bulabildiler. Artık tuhaf ve yalnız hissetmiyordum. Türkiye’nin her yerinde konserler vermeye başladık. ‘Haydi Söyle’yi tek başıma gitarla çalarken böyle bir etki yaratacağını tahmin etmezdim.

İbrahim Tatlıses şarkılarını çok zor verir. Nasıl aldın?

İbrahim Tatlıses yorumumu dinlemiş ve “Bu kızın yolu açık olsun” demiş. Hiçbir şey istemedi. Tanışmadık bile...



EVLİLİĞİM BAŞINDAN BERİ BAHTSIZ BİR HİKAYEYDİ


Geçtiğimiz ay aynı zamanda basçın olan Berkant Ali İncesaraç’la bir buçuk yıllık evliliğini bitirdin…

İlişkimiz 3 yıl, evliliğimiz 1,5 yıl sürdü. 15 Temmuz darbe günü evlendik. Başlangıcından itibaren bahtsız bir hikaye oldu.

Çoğunlukla boşanırken kadınlar tazminat alır. Sen tazminat ödeyerek boşandın. Bunu sorun ettin mi?

Hiç kimsenin hak etmediği şeylerle mutlu olamadığını biliyorum. O yüzden dilerim ki benden bir şeyler alan herkes hak ediyordur ve aldıklarıyla mutlu olurlar. İnsanlar ancak hak ettiklerinin hayrını görürler. O yüzden bir derdim yok.

Berkant Ali için yazdığın şarkıları konserde söylerken zorlanacak mısın?

Ne yapabilirim ki! Şimdi o şarkıyla dans etme zamanı. Oturup da üzülemem.

POSTA’ya verdiğin önceki röportajda “Ben yanlışlıkla içki içtim, o yanlışlıkla çay içti. Aşık olduk” demiştin… Aşk nasıl bitiyor?

Sizin hareket etmek istediğiniz bir yerde o hareketsiz kalmak istiyor. Destek beklediğiniz bir yerde size destek vermesi gerektiğini fark edemiyor. Hasta oluyorsunuz ama eczaneye gitmek için uyanamıyor. Kimi zaman küçük kimi zaman büyük hareketlerin bileşkesi uzun vadede o insanla yaşayamayacağınızı düşünmenize yol açıyor. Türlü türlü uyumsuzluklar o güzel duyguları çürütmeye başlıyor. Eteklerinizden aşağı çekiyor. Aşk bir yerde zavallılaşıyor. Aşkı o halde göreceğinize yalnız kalmayı tercih ediyorsunuz. Ben aşkımın zavallılığını görmektense yalnız kalmayı tercih ettim. Aşk korkak olmamalı. Aşk iki kişinin arasında pırıl pırıl bir çiçek gibi parlamalı. Bağlılığa, tek eşliliğe inanıyorum. Fakat bu yolcuktaki durak böyle oldu.

Peki sence aşk nasıl korunur?

Karşındaki insan hastaysa ona ilaç almak lazım. Şefkate muhtaçsa saçını okşamak lazım. İnsanlar aşık olduğunda birbirine muhtaç olduklarını unutuyorlar. Birbirimize muhtacız. Bunda utanılacak bir şey yok. Ben aşık olunca aşık olduğum insana muhtaç oluyorum. Bundan hiç utanmıyorum.


HENÜZ BİR KADINA AŞIK OLMADIM


Bir kadına aşık oldun mu hiç?

Ben feministim. Bir kadının güzelliğine, hassasiyetine, ruhuna, katılığına, gücüne, bir şiir duyup gözlerinin dolmasına, etrafında yabancılar yokmuş gibi dans etmesine aşkla baktığım oldu. Fakat henüz hiç kız arkadaşım olmadı. Aşka her anlamda kapılarımı açık tutmaktan yanayım. Kural koymak istemiyorum.

Çocuk istiyor musun?

Dünyada anne isteyen o kadar fazla çocuk var ki... Belki de o çocuklardan birini istiyorumdur. Seveceğim çocuğun benim içimden çıkması gerekmiyor.

BABAMA HEP HIRÇIN OLDUM


Asker bir babayla büyümek seni nasıl etkiledi?
Ben babamın askerlik dönemini çok göremedim. Ben çocukken istif edip ayrılmıştı. Ben onu her zaman ütü yapan, az ama sık beslenen, her sabah şınav çeken bir adam olarak gördüm. Bir de askerliğin onda yarattığı yaralardan ötürü bize yansıttığı yaralarını gördüm. Sadece askerlik yapıp, dönen insanların bile hatıraları zor olur. 14 yaşında bir delikanlı 14 yaşında Türkiye’nin en batısından en doğusuna gidiyor. Eminim çok zorluk çekmiştir. Çocukluğumdaki bazı durumlarımızdan ötürü babama karşı hep hırçın olmuşumdur. Sorunlarımız oldu ama şimdi aramız çok iyi. Hasta olduğunda anneme iyi baktığı için her zaman müteşekkir olacağım.

Baban müzisyen olmana nasıl baktı?
Babamın hayatıma karışmasına hiçbir zaman izin vermedim. Sadece net bir şekilde müziğe başladığım haberini verdim. “Dikkat et”, “Sigortan olsun evladım”, “Emekliliğini yaptır” gibi her babanın çocuğuna söylediği şeyleri söylüyor. Sağ olsun. Sigortalara, büyük yatırımlara çok inanan biri değilim. Bir toprağımız olsun. Sevdiğim insanlar etrafımda olsun. İsteyen çadırını kursun, isteyen ağaç evini yapsın. Orada yaşlanalım istiyorum. Bu ‘Büyük Kalben Projesi’ için Kaz Dağları’nı uygun buluyorum.


'BANA YARDIM ET' DEMEYİ YENİ YENİ BAŞARIYORUM


Kalben neleri beceremiyor?

Elimde tutmayı beceremiyorum. Mülk tutmayı beceremiyorum. Aşık olduğum kişi bana başka bir kadının güzelliğinden bahsederse sinirlenmemeyi beceremiyorum. “Bana yardım et. Ben buradan çıkamayacağım” demeyi beceremiyordum. Bunu yeni yeni başarıyorum. ‘Sonsuza kadar’ kavramıyla bir problemimin olduğunu anladım. İkinci albümün ismi o yüzden ‘Sonsuza Kadar’ oldu. Her güzel şeyin sonsuza kadar sürmesi gerektiğine inanıyorum. Sürmeyeceğini biliyorum ama inanmaya devam ediyorum. Bir erkeği çok sevince aradaki kadıncıl dengeyi kaçırıyorum, annesine dönüşüyorum. Annemle babamın arasındaki bağlantıların kopukluğundan, 10 yaşıma kadar annemle uyumaktan, babamın sinirlerinin harap olduğu günlerinde bize gösterdiği yüzünden ne öğrendiysem o hislerin etkisi altındayım. O yüzden benden adam olmadı. Ama en azından kendime benzettiğim birine dönüştüm. Bu gördüğün, bana benzeyen biri.

Haberin Devamı