N. Kübra Akalın Keyifli bir yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?
HABERİ PAYLAŞ

Keyifli bir yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Hazır Türkiye -şimdilik- seçim dönemini atlatmışken ve o gerilimli günler yerini daha hafif gerilimli günlere bırakmışken; küçükten tatil planları yapılmaya da başlanmıştır diye düşünüyorum. Ben de bu haftaki yazımla bavula koyacaklarınıza bir katkı sağlayabilirim belki naçizane...

Bir süredir ne okumaya başlasam yarım yamalak kalıyor, samimiyetle söylemek gerekirse; kendini kasım zanneden, güneşi utangaç, gri haziranın da etkisiyle bitmeyen bir sıkkınlık halindeyim. Normalde böyle zamanlarda okumaya sığınırım ancak bu dönemde dikkatimi bile toplayamadığımdan okumak da çok zor oluyor. Ancak işte tam da böyle bir zamanda büyük bir zevkle okuduğum üç kitaptan bahsedeyim istedim:

Haberin Devamı

Okuyucuyu yazdığı öykülerle çocukluğuna götüren öykücü Mahir Ünsal Eriş 'Dünya Bu Kadar' romanıyla dönüş yaptı. Eriş'in ilk romanı olma özelliğini taşıyan kitap "Bir ikindi kahvaltısı yapacaklardı. Güneş gelmedi" cümlesiyle başlayıp okuyucuyu upuzun bir yolculuğa çıkartıyor.

Bir yandan merak içinde Güneş'in neden gelmediğini anlamaya çalışırken bir yandan büyük bir ustalıkla birbirine bağlanan bir çok öyküyle bambaşka dünyalara gidiyorsunuz.

Birbirine başarıyla ilmeklenmiş, iyi gözlemlerin ürünü bu öyküleri okurken ilk başlarda az bir sıkılma yaşayabilirsiniz ama Eriş, öyküler arasındaki geçişleri öyle akıcı kurgulamış ki okumayı bırakmak mümkün olmuyor.

Benim için Eriş'in kitabı gülmek, öfkelenmek, meraklanmak, geçmişi hatırlamak, hüzünlenmek... Bunların hepsini yaparken de bak işte 'dünya bu kadar' hissinin tezahürü demek aslında...

ISKALI HAYATLARIMIZIN ÖYKÜSÜ

Büyük keyifle okuduğum diğer bir kitap ise yine bir öykücüye ait. Kerem Işık'ın 'Iskalı Karnaval'ı, alışılmışın dışında bir toplumsal gerçeklik içeriyor. Işık'ın öyküleri bizi bambaşka bir dünyaya götürüyor. Aslında bizim olan, bazılarımızın belki ıskaladığı bazılarımızınsa tam içinde olduğu bir dünyaya...

Öykülerin her birinde; dünün, bugünün ve yarının toplumsal ve ruhsal çözümlemesi iyi analiz edilmiş. Gerçekçi bir zeminde bütün uçarı havasına karşın ayağını bastığı gerçeklikle bağını koparmadan kurmacaya sadık kalan, günümüz insanının trajik sıkışmasını fantastik bir vurguyla kurgulayan öykülerle ironik bir karnaval alanı resmediyor.

Haberin Devamı

Örneğin 'HAYDA' adlı öyküyü okurken hikayedeki karı koca üzerinden bu ülkede yaşadığımız, mahalle baskısı, bürokratik engeller, toplumsal normlar, isyanlarımız ve baskılarla bir hayli benzeştiğini göreceksiniz.

Öyküde yaşam biçimlerine göre kategorize edilmiş, ayrıştırılmış ve otomatikleştirilmiş insanların hikayeleri anlatılıyor. Evli çiftlere evliliklerinin üçüncü ayından itibaren bir yıl süreyle ücretsiz hayat danışmanlığı hizmeti sağlanıyor. Danışmanları onlara ne yapmaları ne yapmamaları gerektiğini söylerken çiftleri kurallara uygun bir şekilde yönlendirmenin yanında yatak odalarına kadar giriyor.

Sadece onlara verilen ultimatomlarla yaşayan, bu durumu yer yer garipseyen ve sorgulayan bir kadının evliliğine bir de evlilik danışmanı girince öykü daha da keyifli bir hal alıyor. Belki izlemeyenlere haksızlık etmiş olacağım ancak Black Mirror izleyenler ve özleyenlere bu öyküler inanılmaz keyifli gelecektir.

Haberin Devamı

Kısacası Kerem Işık bugünün otoriter, ezici, tüketici toplumunu distopik bir zaman diliminde anlatıyor.

Karamsar değil mizahi ve samimi bir dille yazılan öykülerin arasına umudu dürtecek mesajlar da sıkıştırmayı unutmamış Işık. Şöyle bir alıntıyla bitireyim: İnsan yaşarken ıskaladığı bir hayatı gerçekten yaşamış sayabilir mi? Belki de bu yüzden “Hayat abartılacak bir şey değil."

GAZETECİLİK 'MASALI'

Ve gelelim son kitaba; Ümit Alan'ın 'Saraydan Saraya Türkiye'de Gazetecilik Masalı' medyaya ilgisi olan, ucundan kıyısından temas eden herkesin okuması gereken bir metin. Ümit, 2009'dan beri BirGün'de şahane medya yazıları yazıyor. Kendisini oradan tanıyanlar bilirler akıcı ve kendini okutan bir dili vardır. Alan, gazetecilik mesleğinin geçmişini ve bugününü araştırmış. Uzunca arşiv taraması yapmış ve okuyucunun korktuğu o boğucu akademik dilin çok dışında bir çalışmaya imza atmış.

Gazetecilik mesleğinin nasıl doğduğunu, hangi dönemlerden geçtiğini, türlü sansürleri, yandaşlıkları kronolojik bir sırayla anlatan Alan'ın kitabının en güzel yanı mizahi dilinin oldukça başarılı ve orantılı şekilde kitaba yayılması...

Alan kitabın nasıl ortaya çıktığını önsözde şöyle anlatıyor: "Bu kitap, aslında Gezi günlerinde izletilen o “penguen belgeseli”nin gerçek künyesini çıkarma çalışması. Gerçekte ne zaman başladı? Şimdiki penguenlerin yerinde geçmişte neler vardı? Tarihin bazı kırılma dönemlerinde gazetecilik nasıl sınav verdi? Kafamdaki sorular bunlardı. Bunların cevabını ararken asla, “Türkiye’de gazetecilik hep böyleydi,” deme kolaycılığına düşmek istemedim.

Çünkü bildiğim ve yaşadığım kadarıyla Türkiye gazetecilik tarihinin en karanlık dönemindeyiz. O yüzden bu kitabın en yanlış yorumlanma biçimi, “şimdi bunlar yaşandı ama geçmişte de şunlar olmuştu” kolaycılığına düşmek olur. Onun yerine, “Adım adım bu noktaya nasıl geldik, bugünkü felaket neyin sonucu?” demeyi tercih ederim. Benim çıkış noktam ve ulaştığım sonuç bu oldu."

Edebiyat iyidir, sizi alıp bambaşka dünyalara götürür; okumaktan vazgeçmeyin...

Sıradaki haber yükleniyor...
holder