Cumartesi Postası “Kimse bana zincir vuramaz”

“Kimse bana zincir vuramaz”

Paylaş
“Kimse bana zincir vuramaz”

Başarılı ve ünlü oyuncu Vahide Gördüm yaşamındaki sırları dile getirdi

Vahide Gördüm ayakları üzerinde durmayı öğrendiği çocukluk yıllarını, birbiri ardına gelen erken kayıplarının üstesinden gelişini ve ‘hayatım’ dediği oyunculuğu Marie Claire Dergisi’ne anlattı

İzmir’de doğup büyümüşsünüz. Peki, İstanbul ile nasıl bir ilişki kurdunuz?

İstanbul’u çocukluğumdan beri çok severim. Ama kendimi İstanbul’a ait hissetmiyorum. Konuk gibiyim burada. Davet etmişlerdi, geldim. Teşekkür ediyorum, çok memnun kaldım ama evime, toprağıma, yuvama dönmek üzere buradayım şu an. Kızım Alize üniversiteye başladığında İzmir’e döneceğim.

Tiyatro kökenlisiniz. Dizilerin hızlı tüketilmesi rahatsız ediyor mu?

Kendi adıma o doyumu sinema ve tiyatroyla yaşamaya çalışıyorum. Özellikle tiyatro benim beslenme kaynağım. Zaten eğitim sürem boyunca “Sadece tiyatro yapacağım” diyordum. Sinema ve televizyon aklımın ucundan bile geçmiyordu ama iyi ki sinemayla tanıştım.

Oyunculuğa dair anılarınızın derininde hangi sahne var?

Benim çocukluğumda televizyon her evde yoktu. Televizyonla yeni tanışmış çocuklar olarak seyrettiğimiz her şeyi taklit ederdik. Reklamları bile. Genellikle de başrolleri ben alırdım. Çünkü canlandırdırdığım karakter her ne ise onun akışını diğerlerine göre daha net hatırlardım.

Çocukluğunuza dair başka ne gibi anılarınız var?

Çok güzel bir çocukluk yaşadım. Sokaklarda oyunlarla büyüdük. Futbol maçları yaptık, gece körebeler oynadık... Hep ağaçların tepesindeydik. Kız gibi büyümedim. Ağabeyim vardı ama beni korumazdı. Kendimi korumayı öğrendim.

Yani güçlü yanınızın temeli o günlerde atılmış...

Annem uzun yıllar hastanede yatmıştı. Çok sonra geri geldi evimize. Babaannemizin büyüttüğü çocuklardık. Kendimi korumam gerektiğini söylerdi hep. “Kendini koruyamazsam ben de seni koruyamam. Yaşlı bir kadınım ve peşinde koşamam. Sana vuruyorlarsa, vurmamaları için elinden ne geliyorsa yap” derdi.

“Annem görme engelliydi”

Erken gelen kayıplar yaşamışsınız. Bunların üstesinden nasıl geldiniz?

Çocukluğum boyunca hep annem ölecek diye korktum, çünkü hep hastaydı. Görme engelliydi. Babaannem bizi büyütürken zayıf olmamıza hiç izin vermedi. “Ağlayabilirsin, üzülebilirsin ama bırakma ipin ucunu. Düştün mü kalk, silkele üstünü. Ne yapıyorsan ona devam et” der ve eklerdi: “Bunun için söylenme. Söylenmek zaman kaybıdır. Kendini kapama, hayata açık ol. Bir acı hayatını mahvetmesin.” Dolayısıyla içimde hep şu vardı: ‘Annem ölmedi, daha da yaşar’. Ölümünü bu yüzden kabul edemedim. Çünkü annem bunları hep yaşamış ve hep geri gelmişti. Ölümü travma yarattı. 2007 yılında da babamı kaybettim.

Darbe üstüne darbe...

O zamana kadar “Annemi kaybettim ama babam var, babamın çocuğuyum ben” diyordum. Babam öldükten sonra anladım ki artık kimsenin çocuğu değilim. Artık beni düşünen biri yok.

“Beni zorlayarak iş yaptıramazsınız”

Bu yaşadıklarınız hayata karşı duruşunuzu nasıl etkiledi?

Çok risk alırım üstüme. Mesela Devlet Tiyatrosu’ndan bir anda istifa ettim ya da bir şehirden diğerine bir anda karar verip gittim. Kimse bana bir şeyi zorla yaptıramaz, beni zincirlerle bağlayamaz. Devlet Tiyatrosu’ndaydım annemi kaybettiğimde. Cenazesine gidememiştim, çünkü göndermemişlerdi. Ben, insana dair bir iş yapıp insanlıktan bu kadar uzaklaşan bir kurumun içinde olmak istemedim.

Arkadaşlarım dedi ki: “Ne yapacaksın? Devlet Tiyatrosu sonuçta, çalışsan da çalışmasan da paranı alıyorsun”. Bu umrumda değil. Gider limon satarım ya da örgü örer pazarda onları satarım ama Devlet Tiyatrosu oyuncusu olmam. O dönem bir anda bütün bağlarımı kestim ve çekip gittim. Çok gariptir ki Tanrı bana başka bir kapı açtı; Altan Erkekli’nin beni ‘Bir İstanbul Masalı’na önermesiyle İstanbul’a geldim.

Hayatınızın nasıl bir dönemindesiniz?

Dingin değil ama olgun dönemini yaşıyorum. Kızımı büyüttüm. Eşimle de en başlarda kuramadığımız düzeni oturttuk. Zaten hiç egolarımız çarpışmamıştı. Bu olgunluk döneminde artık birbirimizi çok daha rahat anlıyoruz ve çok daha iyi tolere edebiliyoruz.

‘Adını Feriha Koydum’ devam ediyor. ‘Ayhan Hanım’ filminin çekimleri de başladı galiba.

Haftanın üç günü dizideyim, dört günü ise Eskişehir’de filmi çekiyoruz. ‘Ayhan Hanım’ 1977 Taksim olaylarıyla ilgili bir film. Levent Semerci’nin projesi. Levent’in annesi Ayhan Hanım’ı canlandırıyorum. Filmde sadece bir annenin değil, bütün toplumun çektikleri anlatılıyor.

“Yaşadığım travmayı kızımla paylaştım”

Kızınız Alize’yi nasıl yönlendirdiniz?

Hem sanata hem spora yönlendirdik. Sanatçı ruhu var.

Alize ile ilişkileriniz nasıl?

Nev’i şahsına münhasır ve iyi niyetli bir çocuktur. Benimle sohbet etmeyi sever. Bundan dört yıl öncesine kadar “Bu kız hiç inmeyecek üstümden herhalde” diyordum. Bütün derdi yanımda olmaktı ama sonradan şunu fark ettim, annemin ve babamın vefat etmesiyle birlikte yaşadığım travmayı Alize ile paylaştım. Kaybetmek belki de onun korkusu oldu. Uzaklaşmak istemedi hiç benden.

(14.05.2011 tarihli Cumartesi Postası'ndan alınmıştır.)

2

Haberin Devamı