Yazgülü Aldoğan Kiralık Aşk filmi
HABERİ PAYLAŞ

Kiralık Aşk filmi

Haberin Devamı

O da ne demeyin; Elçin Sangu, Barış Arduç, bir yaz dizisi olarak başlayıp beklenmedik ilgi gördüğü için uzun süre devam eden Kiralık Aşk’ın birbirlerine çok yakıştırılan çifti. Ne ki senaryo bir mevsimlik olduğundan sündürüle sündürüle ikinci sezona bile girdi ama sonunda hikaye yürümediğinden bitti.

Şimdi ikilinin hayranları sinema filmini de izler deyip romantik komedi tadında Mutluluk Zamanı isimli bir film çektiler. İyi de filmin ne afişi, ne de galalardaki ikilinin poz poz fotoğrafları bu filme çağırmıyor!

Her iki oyuncunun da başka sevgilileri var. Hiç itirazım yok, ama aşk filmi afişinde de abi kardeş gibi mi poz vermeniz gerekiyor? Ya o gala pozları, neredeyse yanyana bile durmayacaklar!

Boşuna mı her filmden sonra, her dizi için, yakınlaştılar filan söylentisi çıkarılır, biraz gerçek payı katmak için. Demiyorum bizi kandırsınlar, elbette profesyonel oyuncular ama bu kadar da soğuk yapmasınlar.

O zaman insanın içinden de filmi izlemeye gitmek gelmiyor çünkü! Gupse de sanat aşkına kilolarıyla o kadar oynamasın, metabolizma bir bozuldu mu bir daha toparlanmaz, yazık ediyor kendine.

Fotoğraf çektirmek için koştuk

Pazar sabahı, yüz bini aşkın kişi sabahın köründe sokaklara dökülüp Vodafone 39. İstanbul Maratonu’da koştu. Daha doğrusu herhalde yüz iki yüz atlet koştu, ötekiler koşarken çek kanka, koşuyormuş gibi çek kanka muhabbetindeydi! Ben de maratona Halk Koşusu bölümünde katıldım.

Ama bizden önceki 15 km, 10 km koşucularını gördükten sonra bir dahaki sefere atletler arasında katılmaya karar verdim; onlar koşucuysa ben uçucuyum dedim, köprü üzerinde piknik yapan, şov yapan koşandan çok!

Tabii ki gerçek atletler 42 km koştu, biz de yürüyüş yaptık, eğlendik, bu yılın teması olan çocuklar okusun kampanyalarına destek olduk.

Vodafone ve diğer gsm şirketleri de bu işten karlı çıktı, herkes hiç durmadan fotoğraf, video çekip paylaştı. Siz senede bir gün değil, her gün en az 7- 8 bin adım atmaktan vazgeçmeyin, olmaz mı!

Bu öğrencileri kim niye kullandı?

Geçtiğimiz hafta ilk duruşmasını izlediğim Hava Harp Okulu öğrencilerinin Sultanbeyli’de tutuklanmış olanlarının ifadesi bitti. Mahkeme heyeti gece yarılarına kadar çalışarak günde 30 öğrencinin ifadesini aldı. Yaşları 19 ile 21 arasında olan, 1. ve 3. sınıf öğrencileri yaz kampına çıkarıldıkları Yalova’dan otobüse bindirilip Hava Harp Okulu’na gidiyoruz denirken kendilerini Sultanbeyli’de buluyor.

Gerisi kaos.

Hiç biri etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanmak istemedi. Suçlu olduklarını değil, bilmeden istemeden bir olayın içine çekildiklerini, suçsuz olduklarını söylediler. Hiç biri kendilerine verilen silahları ve 40 mermiyi kullanmamış. Zaten olayda yaralanan kişiler de plastik mermiyle yaralanmış.

Çocuklar, ne cep telefonuna ne de olan biteni öğrenebilecekleri bir elektronik cihaza sahip. Otobüsü önce durduran, sonra taşlayan ve üzerlerine gelen halktan öğrenmişler ne olup bittiğini. Korkmuş, otobüsün içinde beklemiş, sonra halkla birlikte İstiklal Marşı okuyarak polise teslim olmuş ve salıverilecekleri günü beklemişler.

Tam 16 aydır!

Silivri’de, arkadaşlarından mektup almaları, spor salonundan faydalanmaları bile yasak, müştekiler söylendi diye bir ikisinin saçları bile zorla kesilmiş! Çoğu dar gelirli aileleri seslerini duyuramamış, uzak yerlerden gidip gelmekten, çocuklarını düşünmekten maddi manevi sıkıntı içinde.

Öğrencilerden Oğuzhan Çolak: “Biz bir kalemiz, bizimle yazı yazmaya çalıştılar fakat içindeki mürekkep yazmadı. Kalemi tutan kişiyi bulun” diyor mahkemede.

Bu öğrencileri, erleri, stajyer teğmenleri, uzman çavuşları, kim niye kullandı, hayatlarını niye kararttı? Ve bu gençler daha ne kadar tutuklu kalacak?

Sıradaki haber yükleniyor...
holder