MRauf Ateş Kırmızı ette 2 ayda ne değişti ki?
HABERİ PAYLAŞ

Kırmızı ette 2 ayda ne değişti ki?

Haberin Devamı

Kırmızı et üreticileriyle konuştuğunuzda, yaşananlarla ilgili çeşitli gerekçeler sıralıyorlar. Dinleyince önemli bölümünün de mantıklı olduğunu görüyorsunuz. Örneğin, dolar kurunun Mart 2009’a kadar yüksek gitmesinin, Arap ülkeleri için karkas fiyatlarını cazip hale getirdiğini, bu nedenle 7 TL’den 18 TL’ye yükseliş olduğunu söylüyorlar.
2008 yılında Türkiye’ye, fiyat dinamiklerini derinden etkileyecek kadar süt tuzu girdiğine, bunun da süt fiyatlarını 70 kuruştan 40 kuruşa indirdiğine, bunun da hayvanlarını besleyemeyen üreticileri kesim yoluna ittiğine dikkat çekiyorlar. Bunun sonucunda hayvan sayısının azaldığını, buzağı fiyatlarının arttığını belirtiyorlar.
Bu kadar da değil. Daha önce de yazmıştım. Türkiye’de hayvan sayısı azalıyor ve hayvan başına verim düşüyor. Bu da et fiyatlarını olumsuz etkiliyor.
Hammadde, yani yem ve tahıl fiyatları, dünya standartlarında belirlenmiyor, Türk üreticisi daha yüksek bedelden alım yapmak zorunda kalıyor.

Sorunlar ortada

Bütün bunların hepsi olabilir. Hatta doğru olduğu konusunda yaygın kanaat var. Ama dün konuştuğum büyük bir perakende şirketinin genel müdürü de aynı görüşteydi: ‘Hayvan üreticilerinin sorunları ortada... Hepimiz biliyoruz. Ama şu sorunun yanıtının da verilmesi lazım: İki ayda ne oldu da fiyatlar birden arttı?’
Konuştuğum diğer işadamı ve yöneticilerde de benzer görüşler duyuyorum. Hayvan sayısındaki azalma yeni değil... Hayvancılığın sorunları 2 ay önce başlamadı. Kırmızı et tüketiminde bir patlama yok. Sayfadaki tablolar bunu açıkça gösteriyor. Bir doğal afet yaşanmadı... Ciddi bir hastalık salgını da yok. Peki neden son 2 ayda et fiyatları artıyor.

Sistem nasıl işliyor?

Bir işadamı şunları anlattı: ‘Tıpkı borsa gibi bakmak lazım. Üretici, fiyatların yükseleceğini gördüğü için, daha az kesim yapıyor. Nasılsa fiyatlar yukarı gidiyor, daha sonra keserim diye düşünüyor. Fiyat artışı, yeni fiyat artışını beraberinde getiriyor.’ Burada şu soru akla geliyor: Çözüm ithalat mıdır? Bence o da çok doğru değil. Mevcut rekabet koşullarını ve ithalat stratejisini dikkate alıp bu sektöre yatırım yapanlara büyük haksızlık yapılıyor.
Son yıllarda hayvan besiciliğine (Süt ve et amaçlı) ciddi yatırım yapılıyor. Hep ‘hayvan sayımız düşüyor, besicilik ölüyor’ diye ağlıyoruz. Bu arada besiciliğe kurumsal bir bakış açısıyla yatırım yapanlara da, ‘ithalat silahını’ çekiyoruz.
Eğer geçici olacaksa, ithalatın yararlı olduğunu düşünüyorum. Çok sayıda iş insanı da bu görüşte. Sektörü düzenlemeye yönelik 1-3 ay arası ithalat kimseye zarar vermeyecektir. Ancak, kalıcı ithalat, büyük istihdam sağlayan bu sektöre ciddi darbe vuracaktır. Onu da unutmamakta yarar var.

Coşku ve tutku olmadan asla!
Hafta içinde Coca Cola’nın Muhtar Kent’ten önceki CEO’su (İcra Başkanı) Neville Isdel ile telefon görüşmesi yaptım. Özel bir çalışma için yaptığım bu söyleşide, Isdel’e daha çok yönetim, liderlik ve insan yönetimi ile ilgili sorular yönelttim.
Görüşmenin ayrıntılarına girmeyeceğim. Ama görüşmede Isdell, şu iki kelimeyi çok sık kullandı: ‘Çoşku ve tutku.’ Yeni başlayan genç mezundan CEO’ya kadar olan her kademede, başarılı olmanın sırrının bu iki kelimeden geçtiğini vurguladı. ‘Yaşadığınız her andan keyif almayı bilin. Yaptığınız işten keyif alıyor, onu tutkuyla ve coşkuyla yapıyorsanız, başarılı olmanız mümkün.’ Isdel, ‘Sizin gibi nasıl başarılı olabiliriz’ diyenlere, bu önerilerde bulunuyormuş; ‘Aman coşkunuzu, tutkunuzu kaybetmeyin.’

Sıradaki haber yükleniyor...
holder