Cumartesi Postası Levent Erden: Herkes kendine aşık mı oldu?

Levent Erden: Herkes kendine aşık mı oldu?

Paylaş
Levent Erden: Herkes kendine aşık mı oldu?

Instagram hayatımızı ele geçirdi. Neden her anımızı sosyal medyada yayınlıyoruz? 24 saat sonra yok olan videolara ne anlam yüklüyoruz? Kalıcı olma arzusuna ne oldu? Cevaplar sosyal medya gurusu, akademisyen Levent Erden’de...

RÖPORTAJ: IŞIL CİNMEN

FOTOĞRAF: HÜSEYİN YILMAZ


Facebook, Twitter, Instagram, instastory, instacanlı derken... Olan oldu. Herkes kendine aşık oldu. Ve herkes, kendine duyduğu sonsuz aşkı ilan etmek için yarışıyor. Bu noktaya birden bire gelmedik. Masum yüz selfie’lerini ayak selfie’leri... Ayak selfie’lerini meme selfieleri... Meme selfie’lerini popo selfie’leri... Popo selfie’lerini seks selfie’leri... Seks selfie’lerini hastane selfie’leri... Hastane selfie’lerini ağlama selfie’leri… Acının teşhirini ise cenaze selfie’leri izledi.

Her halimizi teşhir etme aşkımız böyle başladı ama burada durmadı. Fotoğraflardan videolara, videolardan 24 saat sonra yok olan hikâyelere atladık. Ve nihayet artık canlı yayındayız. Hepimiz kendi küçük dünyamızın Madonnası’yız.

Telefonlara gelen “X bir canlı yayın başlattı. Sona ermeden izle!” mesajıyla birbirimizin hayatına bodoslama girebiliyoruz.

Her anımızı izlenmeye layık, her yaptığımızı göstermeye değer bularak tek yıldızı olduğumuz mütevazı yayın organında izleyicilerimizle buluşuyoruz. Bunu neden yapıyoruz? Karşılığında ne alıyoruz? Hepinize bol like’lar, iyi reytingler dileyerek sözü sosyal medya gurusu, akademisyen Levent Erden’e bırakıyorum.

BEN BUNA DEĞERİM


■ Neden kendimizi çekip sosyal medyaya yüklüyoruz? Karşılığında ne alıyoruz?

‘Like’ yani beğeni alıyoruz, ilgi ve tepki alıyoruz. Paylaştıklarımızla ‘like’ arasında doğrudan bir ilişki var. ‘Dislike’ beğenmeme- tuşu da yok farkındaysan, sadece ‘like’ var. Birçok insan sosyal medyadaki varlığını kendine verilmiş not olarak görüyor. Ne kadar ‘like’ alırsan o kadar iyisin. Sosyal medya bize sevilebilir olduğumuzu, onaylandığımızı söylüyor. Bize ‘aferin’ diyor.


Tuba Ünsal sosyal medyayı en etkin kullanan ünlülerden.


■ Bu gerçek bir sevgi mi?

Elbette değil. Her geçen gün daha fazla yalnızlaşıyoruz. binlerce takipçin olsa da elini tutacak ki demesi zorunluluk haline geliyor.


Meryem Uzerli de selfie severlerden.


■ Durum ‘aferin’den daha vahim gibi. Kendimize aşık gibiyiz. Bir “ben, ben, ben ve yine ben!” durumu var...

Birileri beğenmedikçe kendi kendini beğenme dozunu artırırsın. Farkına varılma ihtiyacı eskiden daha kolaylıkla doyurulabiliyordu. Mahallelinin, bakkal amcanın ve patronunun seni bilmesi yeterdi ama artık yetmiyor. İnsanlar tanınmak istiyorlar. Bunu kaybolmaya karşı bir ilaç, var olduğunun kanıtı olarak görüyorlar. Ne kadar takipçin varsa o kadar değerli hissediyorsun.

■ Konu, benim ‘değerli’ hissetmem mi yoksa diğerinin benim ‘değerimi’ görmesi mi?

Kendine çok pahalı iç çamaşırları alır mısın?

■ Alırım!

Eşek yüküyle para verip aldığın o iç çamaşırlarını diğer kadınlar göremez. Erkekler gördüğünde de çok geçtir. Bunu yaparsın çünkü buna layık olduğunu düşünürsün. Kendin için yaparsın, başkası için değil. Artık kıstas karşımızdaki değil, kendimiziz. Başkası bize demediği için biz kendimize ‘Ben buna değerim’ demek durumundayız.

Kerimcan Durmaz sosyal medya sayesinde hayatımıza girdi.


INSTA INSTA SÖYLE BANA


■ Andy Warhol’un “Bir gün herkes 15 dakikalığına ünlü olacak” sözünü 15 saniyeye indirmenin zamanı geldi gibi...

Özellikle Instagram’ın canlı yayın özelliği bu duyguyu yaratıyor. Geçen gün 140 takipçisi olan birinin canlı yayınına girdim. Gerçek bir şöhret edasıyla izleyicilerine “Hadi bakalım daha neler soracaksınız” diyordu. Yayınına kaç kişinin katıldığının fotoğrafını çekip, “Beni bu kadar kişi izledi” diye Instagram’a koyuyorlar. Reytinglerini gösteriyorlar. Çünkü ilgi çekebilmenin hayat tarzı olarak pompalandığı bir dönemdeyiz. Hikâyesi olmayan reality şovlar bu yüzden çok seviliyor. İnsanlar kendi küçük örneklerini yaratıyorlar. Eskiden medya iki kişinin elindeydi. Şimdi herkesin elinde kendi medyası var, herkes kendi televizyonunun patronu.


Kim Kardashian selfie'lerini 448 sayfalık Selfish adını verdiği kitapta toplamıştı.


■ 140 izleyici şöhret duygusunu nasıl verir?

Kitleselliğin hayati önemi eskiden vardı, artık yok. Bir medya sahibinin ilgi duymasını istediği küçük gruplara hitap etmesi yeterli. Hedef kitlesi milyonlar değil, beklentisi karşılanıyor.

■ Sosyal medyayı ayna olarak mı kullanıyoruz?

Ayna seni olduğuna en yakın halinde gösterir. Sosyal medya ise aynadan çok daha etkili çünkü sana kendini görmek istediğin gibi gösteriyor. Bütün o filtrelerle ve paylaşmayı seçtiğin kadarıyla “Ayna ayna, nasıl olmam gerektiğini söyle bana” diyor. Ayna da onu söyleyebiliyor.


Bianca Somer her anını ınstagram'a yükleyenlerden...


■ Acıklı bir durumdayız aslında.

Kendine aşktan ya da narsizmden daha öte bir sorun var. Yalnızlığın daniskasını yaşıyoruz.

■ Geçen gün biri “Başucu kitabım yok. Uyumadan önce herkesin instastory’lerine bakıyorum” dedi. Diğerlerinin yaptığını neden merak ediyoruz?

Kendi seçimlerimizin sağlamasını yapmak için. Yapabileceklerimiz çok fazla ama zamanımız sınırlı. Seçim yapıyoruz. Seçim yaparak diğerini kaçırıyoruz. Kaçırdıklarımızı öbürü yapıyor ve biz onu izleyerek ne kaçırdığımızı görüyoruz.

ZAMANA DEĞİL HIZA DAYANIKLI


■ 24 saat sonra otomatik olarak silinen videolar çekiyoruz. Neden?

Instastory ve instacanlının en büyük farkı, kayboluyor olması... Bugüne kadar sürdürülebilirlik ve zamana dayanıklılık üzerine kuruluydu sistem. Krallar için heykeller, piramitler, tablolar yapıldı. Zamana meydan okusun diye...

Charlotte Crosby sevgilisiyle birlikte yatakta çıplak selfie'sini paylaştı.



■ Kalıcı olma isteğinin önüne ne geçti şimdi?

An. Çünkü hayat çok hızlandı. Bu hızda kalıcı olmaya kalkışmak tutuculuk olur. Her seferinde yeni bir ‘iyi an’ yaratmak, tüm mesele bu... Var olup, kaybolmanın değerli olduğu bir noktadayız. Artık zamana dayanıklı değil, hıza dayanıklı yaşamak zorundayız.

Haberin Devamı