Yazgülü Aldoğan MaçiPuçi ve TitiKaka gölü dünyanın damında!
HABERİ PAYLAŞ

MaçiPuçi ve TitiKaka gölü dünyanın damında!

Haberin Devamı

Asıl sarayı Cusko şehrinde olan Kral, dağların arasında, bu güzelim tepeye bir yazlık saray yaptırmış. Bunun için o zamanın koşullarında uçak yok, at yok, yürüyerek 450 km gelmiş, eşya taşıtmış! Hatta her gün taze balık getirtmiş, nasıl mı? Bayrak yarışı gibi koşucularla! Elden ele koşarak ulaştırılan balığı akşama taze taze yiyormuş, yiyemeyesice!

Bir deprem ülkesi olmasına rağmen, o günün tekniği içinde yapılmış binaların koca kayaları hala duruyor. Patates yetiştirdikleri taraçalar da. Büyüleyici bir manzara. Cusko’dan turistik trenle de gelinebiliyor, hem manzarayı izliyor, hem düşünüyor, hem yiyip içiyorsunuz, yemekleri çok güzel. Çeşit çeşit tren var, en pahalısı, ucuzu. Bir yerden sonra yeşil otobüslerle tepeye çıkılıyor, oradan sonra da tırmanılıyor. Adamlar 450 km yürümüş, siz de bir iki km tırmanıverin!

MaçiPuçi ve TitiKaka gölü dünyanın damında

GÖL İNSANLARI

Bence gezinin en ilginç yeri TitiKaka Gölü’ydü! Göl ortadan ikiye ayrıldığında yarısı Bolivya’da kalıyor, daha doğrusu Bolivyalılar öyle iddia ediyorlar. Perulular da "Öyleyse Titi bizim Kaka sizin olsun" diyorlar! Titikaka gölü 4350 m yükseklikte. Ağrı Dağı'nın zirvesi gibi. Burada yavaş hareket edin, çok hafif yiyin, hatta mümkünse gece aç ve yalnız yatın. Yoksa yükseklik çarpıyor, sabaha kadar nöbet geçirerek kusuyorsunuz! Yalnız yatmayı anladınız siz, sevişmeyin. Buranın bir zorluğu da yükseklikten ötürü hava sıcaklığı.

Sabah eksi 1-2 ile uyanıyor, giderek ısındığı için öğle saatlerinde pişiyor, akşam tekrar donuyorsunuz. Yani soğan gibi giyineceksiniz. Ayağınızda hep aynı spor ayakkabılar olabilir, yanılıp da şık ve açık pabuç koymayın, pamuklu, uzun konçlu çorap ve spor pabuç. Her yer tozlu ve taşlı.

Bu bölgede yaşayan Uroslar, düşmandan kaçmak için gölün sazlarından tekneler yapıp, göle açılıp orada yaşamaya çalışmışlar önce. Ama bakmışlar ki teknede hayat geçmiyor, tekne yerine yüzen küçük adacıklar yapmışlar.

Üstünde ev derken iş okul ve hastaneye kadar gitmiş, şimdi 90 kadar yüzen adada, kendilerini ziyarete gelen Başkan FujiYama’nın acıyıp hediye ettiği solar sistemle elektrik üreterek tv bile seyrediyor, ailecek yaşayıp gidiyorlar. Ama hayat zorlu.

HAYAT ZORLU

Evin erkeği, sazlardan ada ve eşya üretmek, balık tutmak zorunda. Kadın hiç durmadan çalışıyor, yemek yapıyor, çocuklara bakıyor ve hediyelik eşya üretiyor. Gelen turistleri karşılıyor, hayatlarını gösteriyor, fotoğraf çektiriyor ve karşılığında para kazanıyorlar. Gece buz gibi, gündüz fırın gibi havada, gölün üstünde yaşıyor, çocuk büyütüyorlar, hayat zor. Çocuklar küçükken bazen göle düşüp ölüyormuş!

Sazdan teknelerle turist gezdirme işini öyle abartmışlar ki işin ciddiyeti kayboluyor, sanki lunaparktaymış gibi bir hisse kapılıyorsunuz.

Oysa gezi sabah erken başlıyor, öğleden sonra erkenden dönülmesi lazım, çünkü poyraz esmeye başlıyor, dalgalar 2 metreye kadar çıkıyor, Üsküdar, Beşiktaş motoru büyüklüğündeki teknelerle pek kolay olmayacak bir durum. Göldeki ikinci durak bir saat uzaklıktaki Takila Adası. Bu ada sazdan değil, bildiğin Büyükada!

HEP AYNI KIYAFETLER

UNESCO Kültür Mirası’na dahil edilmiş olmasının nedeni, zavallı yerlilerin İspanyollar tarafından yüz yıllar önce giymeye mecbur edildikleri kıyafetlere alışmış, hala giyiyor olmaları. Tiyatro dekorundaki gibi yaşıyorlar. Kadınların medeni durumlarına göre kırmızı etekleri ve başlarını da örttükleri siyah şalları var ki, tek gözlerini bile kapıyorlar!

Erkekler siyah pantolon, beyaz gömlek, çizgili kalın kuşakla bizim folklorculara benziyor. Burada da hayat zorlu. Balık tutuluyor, turistlere yemek pişiriliyor, hediyelik eşya üretilip satılıyor. Komün hayatı geçerli ve herkes arı gibi çalışıyor. İlginçtir hayatımda yemediğim kadar lezzetli bir alabalığı burada yedim. Barakada pişirilmiş ama balık biçiminde bir seramik tabakta servis edilmişti!

BİTİRMESEN VERGİ YOK

Bunca zorlu hayatların yanında göle gitmek için kaldığımız şehir Punto’da hayat renkli. Koca bir üniversite ve gençler var. Evlerin çirkinliği meslektaşım Gila Benmayor’u çok rahatsız ediyor. Hepsi yarım gibi, sıvasız, tepelerinde demir filizleri duruyor. Meğer çok yüksek vergilerden kaçmak için bitmedi göstermek kurnazlığındanmış! Bir iki büyük şehir dışında kasabalar çok yoksul.

Turizm için çırpınıyor ve başarılı oluyorlar. Peru, 12 ay turizm yapıyor. Kuzey yarımkürenin tatil aylarında Avrupalı ve ABD’li turistler, diğer aylarda Latin Amerikalı ve Japon turistler Peru’ya adeta koşuyor! Oteller şık ve temiz. Yemek içmek çok pahalı değil. MaçuPiçu’daki sivrisinekler size aldığınız hediyeliklerden daha çok anı bırakıyor, günler sonra bile hala kaşınıyorsunuz.

Peru’ya bir daha gider miyim? Gördüm, sevdim ama bir kere tamam. Tavsiye eder misin? Sağlık sorunlarınız yoksa, güçlü ve dayanıklıysanız, kültür turizmine meraklı iseniz mutlaka. Bence Hindistan ve Uzak Doğu’dan çok daha ilginç. Gittiğim, gördüğüm ve rüyamı gerçekleştirdiğim için çok mutluyum. Ülkelerini tanıtmak için davet eden ve her türlü kolaylığı gösteren Peru'ya, geziyi organize eden Ticaret Ataşesi Fernando'ya teşekkür ederim. Ancak farkındaysanız, izlenimlerim tamamen gerçekçi ve abartısızdır!

Peru’da kaldığımız sürece yolları kapatan, maaşlarının artması için derslere girmeyerek protesto gösterileri yapan öğretmenlere halkın ve hükümetin gösterdiği anlayış ve hoşgörüye hayran kaldım. Ortada uzaktan izleyen polisler dışında ne cop vardı, ne gaz. Halk ise gösterici öğretmenlere kahve ve yiyecek ikram ediyordu! Peru, kültür meraklıları için, mutlaka görülmesi gereken bir ülke!

Sıradaki haber yükleniyor...
holder