Magazin 'Adam beni tanımıyor ki hayran olsun'

'Adam beni tanımıyor ki hayran olsun'

Paylaş
'Adam beni tanımıyor ki hayran olsun'

'Adam beni tanımıyor ki hayran olsun'

Maison Française dergisinin her ay yaptığı ‘Haremlique ile kahve sohbetleri’nin mayıs ayı konuğu kısa bir süre önce yollarını 'Ezel' dizisinin başrol oyuncu Cansu Dere'den ayıran Cem Yılmaz’dı.

YILMAZ'IN ESKİ SEVGİLİSİ DERE'NİN SEKSİ FOTOĞRAFLARI!

Ayrılık sonrasında enerjisinden hiç bir şey kaybetmeyen Yılmaz, bir dönem günde 16 saat uyuyarak tüm işlerini uykusunda hallettiğini, "Ertesi günün işlerini, toplantıda anlatacaklarımı, anektod metinlerimi uykuda bitirebiliyorum” sözleriyle dile getirdi.

İnternetle arasının çok iyi olmadığını söyleyen yönetmen- oyuncu, "Bilgisayarla çok işim var ama sosyal sitelere çok uzağım. Twitter'da hesabım yok. Web sitelerine bile ihtiyacım yok. Ayrıca Fan club ya da hayran laflarına inanmıyorum. Ayıp yani, adam beni tanımıyor ki niye hayran olsun" diye konuştu.

CEM YILMAZ'IN KEYİFLİ RÖPORTAJI SONRAKİ SAYFADA!

Aynaya baktığınızda kendinizi nasıl görüyorsunuz? Karakterinizde bize göstermediğiniz, daha geride kalan, bizi şaşırtacak özellikler var mı?

Çok yaşlı birisi değilim ama 10-15 senedir çok yoğun çalıştığım için sanki bin yıldır buradaymışım gibi geliyor, bu da beni daha yaşlı hissettiriyor. 20’li yaşlarımda her şeyi bildiğimi düşünüyordum. Şimdi 37 yaşındayım, hiçbir şey bilmiyormuşum noktasına yaklaşıyorum. Sahne performansı, hızlı olmak, komik olmak, anekdot anlatmak, bir hikayeyi başka bir hikayeyi bağlamak konusunda iyi ve antrenmanlı olduğumu söyleyebilirim; ama onun dışında mesela el becerim yoktur ya da dansı hiç beceremem. Çok da renkli bir hayatım yokmuş demek ki, 37 yaşında anladığım bu!

Siz daha yaşlı hissediyorum diyorsunuz ama biz sizi çok çocuk ruhlu olarak görüyoruz. Üstelik 23 Nisan doğumluymuşsunuz...

Bizim işin öyle bir avantajı var işte! Biliyor musunuz bizim tayfanın hepsinin doğum tarihi çok ilginç. En son Yahşi Batı’yı çekerken fark ettik. Benimki 23 Nisan, Ozan Güven’inki 19 Mayıs, Zafer Alagöz’ünki 30 Ağustos’muş!

Siyah sizin kişiliğinizin bir parçası mı? O yüzden mi hep siyah giyiyorsunuz?

Babam çok siyah giyer, annem de öyle. Bir tek abim biraz renk kullanır. Geçen gün bir arkadaşım giyinme dolaplarımın içine bakıyordu. Bir tane gri ceket bulduk o da bir filmde giydiğim bir ceketti. Hiç başka renk yok gardırobumda; baştan aşağı siyah her şey. Sade giyinmek bana rahatlık veriyor. Kırmızı var bir de sevdiğim, özellikle grafikte kırmızı çizgileri çok seviyorum.

İlk paranızı ne zaman kazandığınızı hatırlıyor musunuz? Ne yapmıştınız o parayla?

İlk kez 1979’da para kazandım; 6 yaşındayken. Almanya’dan teyzem baskül getirmişti eve, onu alıp evin önüne indim; ev tipi deri kaplı baskülü evin önüne koydum. Bütün mahallenin çocukları annelerinden para istiyordu gelip tartılabilmek için. Normal çocukları 1 liraya, 100 kilonun üzerindeki çocukları da 2.5 liraya tartıyordum! Böyle bir kampanya yapmıştım kendi kendime. Günün sonunda tam 105 lira para kazanmıştım!

Ailenin en komiği siz miydiniz?

Abim de çok komiktir, zaten beraber çalışıyoruz. Üç kardeşiz biz, kız kardeşimin de kocası oyuncukomedyen Tolga Çevik. Babamda da vardır kabiliyet, zaten benim yaptığım her şeyin copyright’ının kendisinde olduğunu zannediyor. Benim sahneye çıkmamla onun çıkması arasında hiçbir fark yok yani. Aslında aktif olarak sahneye çıkmadıkça, televizyonda da rutin bir iş yapmayınca şöhret meselesi çok da hayatınızın içinde olmuyor.

Televizyon dünyasından biraz uzak duruyorsunuz değil mi? Bilinçli bir seçim mi bu?

İlk sahneye çıktığım zamanlar, televizyonun liberalleştiği, gerçekten parlak işlerin yapıldığı dönemlere denk geliyor. O dönemde televizyona konuk olarak çıkıp alışılagelmedik şeyler yaptığımızı hatırlıyorum. Ama son yıllarda televizyona nadiren çıkıyorum, doğru. Aslında televizyona konuk olmanın profesyonel bir iş olması gerektiğini düşünüyorum. Bizim ülkemizde ne yazık ki öyle görülmüyor. Evde oturacağına gel programda otur deniyor! İki buçuk saat boyunca niye başkasının programında oturayım ki? O programa dahil olan herkes bu işi profesyonel anlamda yapıyor; ama asıl rating’i konuklarla aldıkları halde konuk bundan para kazanmıyor. Popülarite sağlamak için televizyon önemli, ama popüler olduktan sonra bir sohbet programı ya da film programına konuk olup mesajını vermek için beş dakika yeter. İki buçuk saat boyunca orada oturtuluyorsan, bunun bir bedeli olması gerek. Sadece sanatçılar için de değil; depremle ilgili bir program yapıyorsanız ve bir yorumcu gelip bir saat boyunca sizi bilgilendirecekse bu bir profesyonel iştir. Televizyon o adamın altyapısını kullanıyorsa bedelini vermeli. Yurtdışından gelip eğlence programlarına konuk olan insanların tümüne ödeme yapılıyor mesela. Kamu yararına ya da hayır kurumları için yapılan işleri bunun dışında tutuyorum tabi, onlar için her zaman varım.

Geceyi mi daha uzun yaşıyorsunuz gündüzü mü?

Alışkanlık gece yönünde, ama eğer bir film çekiliyorsa ve sabah saat 5’te kalkılacaksa gece mecburen erken yatıyorum. 24 saat dayanmaya da alışkınım ama uykuyu çok severim, bir ara günde 16 saat kadar uyuyordum. Uykuda çok iş hallettiğim de oldu doğrusu. Ertesi günün işlerini, toplantıda anlatacaklarımı, anektod metinlerimi uykuda bitirebiliyorum kafamda.

İstanbul’da neler yapmaktan zevk alıyorsunuz?

Uzun zamandır vakit ayırmak istediğim şey Boğaz’da teknede vakit geçirmek. Denizde yaşam birazcık daha konforlu karaya nazaran.

Güneyde vakit geçirmeyi seviyor musunuz?

Oyunun senaryosu yaza biterse temmuz- ağustos gibi teknedeyim inşallah Göcek’te.

Teknolojiyle aranız iyi mi?

Bilgisayarla çok işim var ama sosyal sitelere çok uzağım. Twitter’da hesabım yok. Web sitesine bile ihtiyacım yok aslında, öyle bir mesaim yok. Fan club’ım da yok. Hayranlarım diye de bir laf yok hayatımda. Ayıp yani adam bana niye hayran olsun, beni tanımıyor ki!

Mutfakla aranız nasıl?

Ben yemek yapmayı da yemeyi de çok sevmem.

Stilinizi Haremlique’te nasıl kullanırdınız?

Siyah giyen adam için siyah bir çarşaf! Kullanımı çok zor, biliyorum. Ama benim yatak odası için tasarlayacağım tekstiller koyu renklerde ve esprili olabilirdi.

Röportaj: Melda Narmanlı Çİmen-/ Maison Française

5

Haberin Devamı