Giriş
Rising Star Türkiye (TV8) önceki akşam biraz apar topar bir havada sona erdi. Açıkçası Acun Ilıcalı yarışmaları arasında En Zayıf Halka’dan sonra gelen zayıf bir
[[HAFTAYA]]
halkaydı...
Ferit Özkan Başeğmez birinci oldu. Yüksek tondan okuduğu türküyle elbette. Sesi bir parça daha kıvamlı olan Melisa Sarıusta da ikinci oldu... Bu iki ismi yakın bir gelecekte bir yerde görür müyüz emin değilim. Çünkü en iddialı ses yarışmalarından O Ses Türkiye’den bir Erkam Aydar’ı hatırlayabiliyorum. O da oyunculuğu ve ağırbaşlılığıyla bugün nerede duruyorsa oraya gelebildi...
Uzatmayalım. Sonuç itibarıyla yarı Türkçe yarı İngilizce bir ismi taşıyan yarışmada yarı Türkçe yarı yabancı dilde bir final yaşandı ve kazananın öyle uzun teşekkürüne filan zaman kalmadan Rising Star Türkiye “pardon” dedi... Sanırım yeni sezonda ve sonrakilerde bu formatı ekranda hiç göremeyeceğiz. Kimi defterlere de inceden bir hayal kırıklığı olarak not düşülecek. İyi de ekranın yaşattığı inceli kalınlı hayal kırıklıklarına alışmadık mı zaten? Alıştık, alışmak zorunda kaldık
Asya kapanın elinde kalıyor
Alın Yazım (Kanal D) isimli dizinin ilk üç haftadaki performansını gözden kaçırmak istemedim. Bu elbette reytingden ziyade içerik performansıydı... Efendim üç hafta önce başlayan dizide esas kızımız Asya sevdiceğim dediği Yiğit tarafından nikah masasından kaçırıldıktan sonra hemen akabinde Savaş tarafından kaçırıldı...
Sonra Yiğit, Asya’yı tekrar kaçırdı. Ardından Savaş geri aldı kızımızı. Bunun üzerine Yiğit yeniden bir kaçırma hamlesi yaptı ve Savaş bu hamleyi de görüp “şah” dedi...
Üzerine bir de geçtiğimiz sezon olduğu gibi Savaş ve Selma ikilisi kızımızı Savaş’a varmazsa Yiğit’i hapislerde çürümekle tehdit etti. Asya sevdiceğini kurtarmak için gönüllü kaçış toplarına da girdi...
Ve sonunda Mesut yani bendeniz aklını kaçırarak bu kaçık diplomasisini köşesine taşıdı. Bir insan üç haftada üç bin kez kaçırılır mı yahu? Bu nasıl alın yazısı böyle?
Alişan ile Çağla'yıda yarıştıracak
Sunucu/oyuncu İlker Ayrık, Kanal D ekranında hafta içi dört gün ekrana gelecek (sayı daha net değilmiş) yeni yarışmasının adını 1-0 koydu. Bir skor belirten bu yeni ismiyle maça bir gol önde başlayacak mı, önümüzdeki üç hafta içinde göreceğiz...
Ayrıca İlker sadece kendi yarışmasını yapmıyor, haberiniz olsun. Yeni kurduğu yapım şirketiyle Show TV’nin ayrılmaz ikilisi Çağla Şikel ve Alişan’ın kızlar ve erkekleri yarıştıracakları yeni bir formatın da sahibi ve yapımcısı oldu...
Kısacası TV ekranında ektiğini biçmek gibi az rastlanan bir durum var. Ve bu duruma ulaşabilmek için sanırım “takvimsiz” çalışmak gerekiyor... Dilerim İlker ekranda ektiği fidanların ağaç olup meyve vermesini zevkle izler ve o meyveleri lezzetle mideye indirir...
Kimdir bu Marsupilami?
Reyting listelerine bakıyorum da Marsupilami denilen bir yapım neredeyse altı tekrarıyla günün ilk yüz programının içinde yer alıyor... Yumurcak TV ekranından aramıza ve reyting yarışına katılan bu garip isimli ve şekilli çocuk işi neredeyse ekranın en çok izlenen işlerinden biri oldu...
Kumandanın bütün bir yaz boyunca çocuk ve gençlerin elinde olduğunu söylememe gerek yok. Tatilin süresi uzadıkça bu türden yayın yapan kanallara da açıkçası gün doğdu...
Dilerim bu mevsimsel iktidarı doğru kullanıp okuldan arta kalan zamanlarda kemik izleyicisinin gözdesi olarak kalırlar. Çünkü biz yaşı geçenler için TV denilen alet akvaryumun dışında görüp birkaç saniyede unuttuğumuz manzaranın bir kopyası
Çığırtkanlık yapmadan...
Vahe ile Evdeki Mutluluk (Star TV) ekrana döndü. Açıkçası herkesin bayram dönüşü telaşı içinde olduğu saatlerde yayınlandığı pazar gününden başarıyla da çıktı... Vahe bu yıl programında evin tamamını yenilemek iddiasıyla yola çıktı.
Vahe’nin hemen ardından da benzer iddiaya sahip programlar meydana atıldı...
Açıkçası 17 yıldır aralıksız ekranda olan Vahe’nin başarısını ve rakiplerini unutturmasını adamımızın samimiyetine bağlıyorum. Rakipleri gibi ajitasyon yapmak yerine, ev yapıp yüz güldürüyor. Bunu da ekrandan bağıra çağıra anlatmıyor...
Sonuç odaklı bir iş olarak Vahe evdeki mutluluğun sırrını bir hayli basitçe çözmüş gibi geliyor bana. Siz ne dersiniz?
