Cumartesi Postası Saki Çimen: Bazen sessizliğin müziği tüm müziklerden huzurlu geliyor

Saki Çimen: Bazen sessizliğin müziği tüm müziklerden huzurlu geliyor

Paylaş
Saki Çimen: Bazen sessizliğin müziği tüm müziklerden huzurlu geliyor

Saki Çimen; neredeyse çocuk yaşlardan itibaren dizi ve film müzikleri yapıyor. İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı, piyano bölümünde okudu. Son dönemde ‘Çukur’, ‘Menajerimi Ara’, ‘Akrep’ gibi tüm popüler dizilerin müziklerinde onun imzası var. Aynı zamanda MSG yönetim kurulu üyesi. Müziğin içine doğanlardan. Babası Mazlum Çimen, dedesi Nesimi Çimen ama röportajın sonunda “Mazlum Çimen’in oğlu olmak nasıl bir his?” diye sormadığım için teşekkürü kapıyorum… Saki Çimen ile müzik yolculuğunu konuştuk. Oya Çınar / oya.cinar@posta.com.tr

Hikayeni anlatır mısın? Moda deyimle; nasıl başladı, nasıl gidiyor?

Haberin Devamı

İçine doğduğum aileden dolayı, hayatımın içinde müzik ve sanat hep vardı zaten. Haliyle, kaçınılmaz olarak konservatuar süreci başladı. Küçük yaştan itibaren babamla film ve dizi müziği üzerine çalışmaya başladım. İlk profesyonel işimi de zaten 13 yaşındayken, babamla yaptık. İlk dizi müziğim ‘Hanımın Çiftliği’ oldu. Sonra da kendiliğinden ilerledi.

19 YIL VEDAT SAKMAN İLE ÇALIŞTIK

Ve uzun bir süre Vedat Sakman’la sahne aldınız…

Vedat Abi ile 18 yaşında başladım çalışmaya. 19 yıl birlikte çalıştık. Asistanlığını ve piyanistliğini, şarkılarının aranjelerini yaptım. İstanbul’da, Bodrum’da sahne alıyorduk ama onun en keyifli yeri Fransız Sokağı’ydı. Fransız Sokağı’nın en güzel zamanlarıydı tabii…

Müzik aileden geliyor ama sence içine doğduğun için mi buradan yürüdün, yoksa içinle onunla mı doğdun?

Haberin Devamı

Genetiğe kesinlikle inanıyorum. Ama aslında daha kökten gelen bir şey olduğunu düşünüyorum. Aileden de önce, bu topraklarla alakalı bir durum bence. Müziğin yurdu Anadolu’dur. O yüzden, bu topraklarda doğup büyüyen herkesin içinde bir sanatçı olduğuna inanıyorum.

ASLINDA SAKSAFON ÇALMAK İSTİYORDUM ŞİMDİ “İYİ Kİ PİYANO OLMUŞ” DİYORUM

Neden piyano peki?

Ben aslında saksafon istiyordum. Ama henüz 10 yaşındaydım ve o dönemde konservatuarlarda caz bölümü yoktu. Parmaklarıma ve yeteneğime baktılar, “Piyano” dediler. Sonra benim de hoşuma gitti fikir. Şimdi “İyi ki piyano olmuş” diyorum.

‘RAST-GELE’ ALBÜMÜNÜN İKİNCİSİNİ YAPMAK İSTİYORUM

Dönemin ruhunu düşünürsek, star olma psikolojisi çağın vebası durumundayken; kendini sahneye atmak yerine, neden film ve dizi müzikleri?

Sahne önüne atma girişimim de oldu aslında. (Gülüyor) Hatta bir dönem bir grup kurdum. İlerisi için yine hayal ettiğim bir şey. Enstrümantal bir konser serisi yapmayı çok istiyorum. Zaten öyle bir albümüm var; ‘Rast-Gele’. Onun ikincisini de yapmak istiyorum. Ama bunlar ciddi zaman istiyor ve şu an dizi ve film müzikleri çok fazla vaktimi alıyor. İkisini eş zamanlı yürütmek çok zor.

‘Rast-Gele’ albümünde; Cem Yılmaz, Kürşat Başar, Sırrı Süreyya Önder gibi isimler çalmıştı sanırım…

Haberin Devamı

Evet… Cem Yılmaz, davul; Kürşat Başar, saksafon; Nebil Özgentürk, bağlama; Cahit Berkay, yaylı tambur; Erdem Akakçe, bas gitar; Sırrı Süreyya Önder de cümbüş çalmıştı. Çok sevdiğim bir çalışmaydı. Bulduğum ilk fırsatta ikincisini de yapmak istiyorum.

FİLM MÜZİĞİ YAPMAYI ÇOK SEVİYORUM ÇÜNKÜ…

Dizi ve film müziği yapma fikri ilk nasıl doğdu?

Çok seviyorum… Orada ayrı bir hayat var. Yepyeni bir hikaye var ve onun atmosferini siz yaratıyorsunuz. O dünyanın rüzgarını, yağmurunu, karını, toprağını müzikle besliyorsunuz… Ya da oradaki duyguyu, bir ifadeyi daha güçlü hale getiriyorsunuz. Bu inanılmaz hoşuma gidiyor.

Bir hikayeye müzik yapmakla kendi içinden gelen müziği yapmak arasında bir fark var mı?

Hikayeye, kendi içimden gelen müziği yapmak hoşuma gidiyor. Çünkü ben onu izlediğimde ya da okuduğumda bende ne uyandırıyorsa, onu yansıtmaya çalışıyorum. Zaten bir fark oluyorsa bu sayede oluşuyor. Öbür türlüsü ezber olur. O hikayenin sende uyandırdığı melodiyi yaratmak özgün bir durum oluyor.

Haberin Devamı

Şu an mecvut projelerin hangilerinde imzan var?

Çukur’da yedi tane şarkım var, ‘Gömün Beni Çukura’ ile başladı. ‘Çukur’dan sonra ‘Zemheri’nin müziğini yaptım, şimdi ‘Menajerimi Ara’, ‘Kefaret’ ve ‘Akrep’in müziklerini yapıyorum.

“80 MİLYONU MÜZİKLE ETKİLEMEK İSTİYORUZ VE ÜÇ GÜNÜN VAR” DENİYOR. “HEPSİNE TEK TEK DOKUNMAK DAHA KOLAY OLUR” DİYORUM

Hepsi çok iyi işler, bu bir tesadüf mü?

Ortağım Uğur Ateş’le birlikte yapıyoruz müzikleri. Biraz o bahsettiğim özgünlük durumuyla alakalı sanırım. Biz, müziğe o hikayenin bizdeki yansımasını koyuyoruz. Bu, insanların hoşuna gidiyor. Biz de bununla mutlu oluyoruz.

Tıkandığın olmuyor mu hiç?

Tabii ki oluyor. Şu an şöyle bir durum var mesela. Bir proje için deniyor ki “80 milyonu müzikle etkilemek istiyoruz ve üç günün var.” Ben de bazen şöyle cevap veriyorum: 80 milyonu bir yere toplasak ve hepsine tek tek dokunsam daha kolay olur işimiz. (Gülüyor) Çok zor bir şeyi gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Tıkandığımız noktalar ister istemez oluyor. Ama bazen de proje o kadar iyi oluyor ki hiç tıkanma yaşamadan akıp gidiyoruz.

Haberin Devamı

Proje seçiyor musun? “Benim bu hikayeye yazacak sözüm, müziğim yok” dediğin oluyor mu?

Bazen oluyor… O zaman kibarca “Kusura bakmayın, ben burada kendimi var edemiyorum çünkü hissedemiyorum” diyorum.

GENELDE ESERLERİN SAHİBİNİ BİLMEYİZ ESERİ KİM OKUYORSA ONUN ZANNEDERİZ

‘Gömün Beni Çukura’ şarkısını bilmeyen yoktur. Eserlerinin senden daha ünlü olması gibi bir durum var. Bu, sana ne hissettiriyor?

Maalesef biz, genelde eserlerin sahibini bilmeyiz. Sadece benimle ilgili bir durum değil, o yüzden kişisel almıyorum hahaha! Besteyi sen yaparsın ama falanca kişi okur. Herkes, şarkı onun zanneder. Kimse sözü müziği kime ait diye bakmaz. Ben rap’çi değilim ama yedi tane rap şarkı yaptım. Ama bunun tutmasının sebebi biraz da bu; oradaki çeşitlilik, armonik yapı. Rap’in içine piyano ve darbuka koyunca başka bir şey oldu. Ama son dönemde bunun biraz değiştiğini düşünüyorum. Artık insanlar araştırmak, öğrenmek konusunda biraz daha meraklı ve dikkatli.

TONMAISTER ROLLERİNİN VAZGEÇİLMEZ KARAKTERİ OLARAK OYUNCULUK KARİYERİMİ SÜRDÜRÜYORUM

‘Menajerimi Ara’nın geçen haftaki bölümünde konuk oyuncu olarak yer aldın. Hobi olarak mı denemek istedin yoksa oyunculuğa göz kırptığın sonucunu çıkarabilir miyiz bundan?

Ben daha önce ‘Umut’ filmde de Tonmaister’ı oynamıştım. Bu bölümde de Jülide karakterini canlandıran Nazlı’ya destek olmak için gitmiştim. Yönetmenimiz Elif, birden “Şurada şöyle olacak, bunu da sen yapacaksın” dedi. Tonmaister rollerinin vazgeçilmez karakteri olarak oyunculuk kariyerimi sürdürüyorum, hahaha!

PLAYLIST’İM AMERİKAN SALATASI GİBİ

Evde sürekli klasik müzik çalmıyordur herhalde değil mi? Kendi kendine kaldığında ne tür müzik dinliyorsun?

Röpteşambırımı giyip, son ses klasik müzik dinliyorum hep. (Gülüyor) Şaka bir yana, kadar çok müzik yapıyoruz ki… Sabah saat 06.00’da kalkıp başlıyorum, bazen gece 02.00’e kadar müzik çalışıyorum. Galiba biraz bu yüzden, kendi kendime kaldığımda, sessizliğin müziği tüm müziklerden daha huzurlu geliyor. Sessizlik diye bir kavram yok tabii aslında. Her şeyin bir titreşimi var. Ama o an kendime kalan bir an olduğu için, hiç müzik dinlememek daha huzurlu hissettiriyor bana kendimi. Playlist’im Amerikan salatası gibi.

HEDEF KOYUNCA KENDİMİ KISITLANMIŞ HİSSEDİYORUM

Bundan sonrası için müziğini taşımak istediğin yer neresi?

Hedef koyduğum bir şey yok çünkü hedef koyunca kendimi kısıtlanmış hissediyorum. Ben, özgür kalmayı seviyorum. Elbette ki yarınla herkes gibi benim de bir derdim var. Yarınla bir derdin yoksa zaten, o yol seni çok da ileriye taşımaz. Ama “Şu olsun, şunu yapayım” gibi şeylerden ziyade, hep üretmek ve başarılı olmak gibi bir derdim var. Bir yandan film ve dizi müziği yaparak hayatıma devam etmek istiyorum bir yandan ikinci albüm projesi var. Bir kısa film çektim, adı ‘Headshot’. Şu an festivallerde. İki projem daha var. Biraz o yöne de eğilmek istiyorum ileriki zamanlarda.