Siyaset Menderes'in 464 günü
Paylaş
Menderes'in 464 günü

Türkiye'nin idam ile anılan tek başbakanı Adnan Menderes'in ölümüne dek yaşamını geçirdiği Yassıada'daki günlerinin anlatıldığı bir günlük, 49 yıl tutulduğu sandıktan çıkarıldı

Türkiye tarihinde özellikle ordu mensuplarına ait günlükler, ne kadar eleştirildilerse bir o kadar da merak edildiler. 27 Mayıs darbesinin ardından tutuklanan Demokrat Parti yöneticilerinin Yassıada’ya getirilmesiyle birlikte tutulmaya başlanan bu günlük de adada görevli bir yüzbaşıya ait. Yüzbaşı Kazım Çakır, Adnan Menderes’in Yassıada’daki 464 günlük tutukluluk dönemini bir mermi sandığında sakladığı günlüğüne tek tek not etti. Yüzbaşı Kazım Çakır’ın, idama giden Menderes’in ruh halini ince ince resmettiği günlüğü ilk kez POSTA Gazetesi’nde gün ışığına çıkıyor.

27 Mayıs 1960 darbesi denilince akıllara ilk olarak Ordu Foto Film Merkezi’nin çektiği dönemin Başbakanı Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan’ın idam fermanlarının iliştirildiği o beyaz önlüklü ve ipe asılı bedenlerinin görüntüleri düşer. Peki, ne olmuştu da iktidarın en tepesindeki isimler o idam sehpasına çıkmıştı?

Demokrat Parti (DP), oyları silip süpürerek CHP’yi devirip 1950’de iktidar olmuştu. 1954 ve 1957 seçimlerinde de yine iktidar olsa da oy oranlarının düşmesiyle sarsılan DP, giderek daha kızgın ve baskıcı bir hükümet haline gelmişti. 10 yıl kesintisiz olarak başbakanlık yapan 58 yaşındaki Adnan Menderes halkın gözünde artık yıpranmıştı. Geniş bir kesim, artık ordunun yönetime el koyması gerektiğini yüksek sesle dile getiriyordu. Kurtuluş Savaşı’nın ‘Galip Hocası’, Lozan Barış Konferansı’nın müşaviri, Atatürk’ün başbakanı, Cumhurbaşkanı Celal Bayar bu kötü gidişatın farkındaydı. Menderes’i darbe ihtimaline karşı çok önceden uyarmış ama sözünü dinletememişti...

‘ARTIK ÇOK GEÇ HANIMEFENDİ’

Darbeden bir gün önce saat 21.00’de Ankara’daki Harp Okulu’nda hareketli dakikalar yaşanıyordu. Daha sonra ‘14’ler’ olarak anılacak olan Kurmay Albay Alpaslan Türkeş ve 13 arkadaşı son hazırlıklarını yapıyorlardı. Darbeye saatler kala Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Çankaya Köşkü’ndeydi. Saat 05.25’te Ankara Radyosu’ndan Albay Alpaslan Türkeş’in kalın ve boğuk sesi duyulunca Köşk’ün ışıkları bir bir yandı. Radyodaki ses, Türkiye’nin ilk siyasi darbesinin ilanını yaparken devrik Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın şaşkın, üzgün ve terlemiş yüzü Çankaya Köşkü’ndeki tedirginliği daha da artırdı. Peki, şimdi ne olacaktı? Hapse mi atılacaklardı, kurşuna mı dizileceklerdi?..

Bu arada Adnan Menderes ise ortalarda yoktu. Dalga dalga yayılan korku Adnan Bey’in evini de sarmıştı. Eşinin yerini öğrenemeyince iyice endişelenen eşi Berin Menderes, 14 yaşındaki oğlu Aydın’ı da yanına alarak Köşk’e giderken ‘belki Adnan’ın yerini bilen biri çıkar’ diye düşünüyordu. Köşk’e vardığında titreyen bir sesle Bayar’a sordu; “Adnan nerede? Şimdi ne olacak?” Milli Mücadele’nin ‘Galip Hoca’sı 77 yaşındaki Bayar, “Artık çok geç hanımefendi. Kaderde ne varsa o yaşanacak” dedi. Bu kısa görüşme sonrası Berin Hanım eve dönerken askerler de Köşk’ün etrafını sardı. Teslim olması için verilen süre bitince Köşk’e giren askerleri karşısında bulan Bayar, önce direnmeyi, cebindeki silahı askerlere sonra da kendisine sıkmayı düşündü. Tümgeneral Burhanettin Uluç da Köşk’te karşısında teslim olmak istemeyen bir Bayar görünce “Millet ve ordu sizi istemiyor. Buna bizi siz mecbur bıraktınız” diye bağırdı. Bayar da bağırarak yanıt verdi: “Bu işi siz yapamazsınız. Buraya seçilerek geldim.” Bayar tabancasını şakağına dayadı. Şakası yoktu. Bunun üzerine askerler Bayar’ın üzerine atlayarak silahı elinden aldı.

O sıra Eskişehir’de olan Menderes, darbeyi özel kalem müdürünün uykudan kaldırmasıyla öğrendi. Menderes ve yanındakiler gün doğarken Eskişehir Bölge Komutanlığı’na gittiler.

Menderes, bölge komutanlığından, Ankara’daki Genelkurmay Başkanlığı’nı aradı. Çünkü komutanlar, Menderes’e birkaç gün önce söz vermişlerdi: ‘Darbe olmayacak…’ Menderes o sözü verenlere ulaşmayı deniyor ama sonuç alamıyordu. Durumu anlamıştı! O sırada bölge komutanlığının telefonu çaldı. Telefonun ucunda tüm engelleri aşıp Menderes’e ulaşmayı başaran bir kadın vardı. O kadın, Menderes’in 9 saatlikken ölen gayrimeşru çocuğunun annesi, dönemin ünlü opera sanatçısı Ayhan Aydan’dı. Menderes, darbeyi öğrenip kendisini arayan sevgilisi Ayhan Aydan’a ümitsiz bir ses tonuyla sadece tek bir cümle söyleyebildi: “Yarım saate kadar Eskişehir’den ayrılıyoruz.” Hava Albay Muhsin Batur, Ankara’dan gelen emir doğrultusunda Menderes ve yanındakileri, Kütahya’ya vardıklarında gözaltına aldı. Menderes ve beraberindekiler, önce Eskişehir’e oradan da uçakla Ankara’daki Kara Harp Okulu’na götürüldüler. 10 yıllık bir iktidar işte böyle son bulmuştu. Ordu, kışlasından çıkmış, Ankara sokaklarında tanklarını yürütüyordu. Ertesi sabah Milliyet Gazetesi ‘İdare Orduda’, Hürriyet Gazetesi de ‘Türk Ordusu Vazife Başında’ manşetiyle çıktılar. Halk sokaklara dökülmüş ihtilali kutluyordu!

MENDERES FENALAŞIYOR

Darbenin ardından ‘Düşükler’ diye anılmaya başlanan DP’lilerin ağaçsız, susuz bir kaya görünümündeki Yassıada’ya getirilmelerinin üzerinden iki gün geçmeden TBMM ve Anayasa feshedildi, tüm hak ve yetkiler darbeyi yapan Milli Birlik Komitesi’ne (MBK) verildi. MBK’nın başına darbeden hemen önce emekli olan eski Kara Kuvvetleri Komutanı Cemal Gürsel’in getirilmesine karar verildi. İzmir’de kahvede tavla oynarken bulunan ‘Cemal Ağa’ tekrar üniformayı giydi ve devlet başkanı oldu. Orgeneral Cemal Gürsel’in, Meclis’te yeminini ettiği saatlerde ise Menderes, Yassıada’da sinir krizi geçiriyordu. O zamanlar genç stajyer bir avukat olan Hüsamettin Cindoruk, Menderes’e, Aydın’daki çiftliklerine el konulduğu haberini vermişti. Bunun üzerine fenalaşan Menderes, adadaki revire kaldırılmıştı. Adada böyle hareketli günler yaşanırken Yüzbaşı Kazım Çakır da günlüğe ilk notunu düşüyordu:

* 25 Haziran 1960

“Burada olan bitenleri bir deftere yazma fikri bende dün uyandı. Mümkün mertebe gizli olması icap ediyor. Hatta hiç kimsenin eline geçmemesi lazım. Aksi halde beni birliğime gönderebilirler. Defteri Tomson mermi sandığının içinde mermilerin altında saklamayı ve akşamları yazmayı uygun buldum. Depo, güvendiğim evim. Tehlikeyi bertaraf ettim. Menderes sıhhatli ve çok temiz. İlk gün hiç uyumadan aralıksız sigara içti. Bitirmeden aynı sigarayla diğerini yaktı. Odasının içinde bize doğru bakmadan dolaştı. Canı sıkıldığı belli oluyordu. DP’liler çaresizlik içinde perişan, düşünceli, çekingen. Celal Bayar, kendisini meşgul etmek için bir şeyler bulmaya çalışıyor.”

Ada komutanı Yarbay Tarık Güryay çok sert ve disiplinliydi. Ama Yassıada’daki düzeni bir türlü oturtamamıştı. Ne de olsa ordu ilk kez darbe yapıyordu! Yüzbaşı Kazım Çakır, adada yaşanan bu ‘kesmekeş’i günlüğüne şöyle not ediyordu:

*26 Haziran 1960

“Buraya geleli 27 gün oldu ama hâlâ keşmekeş içindeyiz. Görevimizi kesin olarak bilmiyoruz. Talimat yok. Tutukluların kültürlü oluşu işimizi kolaylaştırıyor. ‘Şunlar yapılmayacak’ dendi mi yapılmayacak denilen hareketlere benzeyenlerini de yapmıyorlar. Menderes bugün bana ‘Beni Tarık Güryay ile görüştürür müsünüz?’ dedi. Ben de, ‘Biraz sonra kumandana bu isteğinizi arz edeceğim’ deyip yanından ayrıldım. Kumandana arz ettim. Komutan, ‘Ben Menderes’e uğrayacağım’ dedi ama uğramadı…”

‘TIRAŞ EDİLİRKEN TER İÇİNDE KALIYORDU’

Yassıada’da tutuklulara, idama gidecek olsalar bile mahkeme gününe kadar iyi bakılması gerekiyordu. Bayar, adaya kolay uyum sağlamış, Menderes ise çocukluğundaki ‘korunmaya muhtaç’ tavrını sürdürüyor, sigara ve yemek konusunda ısrar ediyor, üstleri siyah beneklerle dolu uzun etli parmakları arasındaki ağızlığa yerleştirdiği sigaraların birini yakıp birini söndürüyordu. Kendisine acı veren meşhur ‘yalnızlık’ ve ‘ölüm’ düşünceleriyle günlerini geçiriyordu. Ölümle, anne ve babasını, ardından ablasını veremden kaybedince tanışan Menderes, askerliğinin bir bölümünde gittiği Suriye cephesinde de zehirli sıtmaya yakalanmıştı. Menderes, doktorların “Bu genç yaşamaz” dediği kişiydi. Ardından geçirdiği uçak kazası Menderes’te yerleşik bir ölüm korkusu bırakmıştı. Daha idam kararı ortada yokken Menderes’i derin bir ölüm korkusu sarmıştı çoktan. Kabuslar görüyor, geceleri ter içinde uyanıyordu. Bu durumu Yüzbaşı Kazım Çakır da gözlemişti:

28 Haziran 1960

“Sakal tıraşı olurken berbere çok dikkatli olmasını tembih ettim. Çünkü Menderes, berber çene altını tıraş ederken ustura boğazına yaklaşınca terlemeye başlıyordu. Tıraş bir an önce bitsin diye avurtlarını şişirerek berbere yardımcı oluyordu…”

YIRTILAN SIR KAĞITLAR

Menderes’in Yassıada’daki odasında ‘tutuklularla konuşması yasak’, bir nöbetçiden başka kimsesi yoktu. Zaten odasında bulunan dinleme cihazı da sohbet etme imkanını yok ediyordu. O yıllarda daha ‘güvenlik kamerası’ olmadığından yazışarak iletişim kurmaları en güvenli yoldu. Yüzbaşı Kazım Çakır, yakınlık kurmak istediği ve gizliden gizliye sevgi ve saygı duyduğu Menderes ile yazışarak anlaşıyordu. Yalnız bu sessiz görüşmelerin aynı zamanda kapıdaki nöbetçilerin de dikkatini çekmemesi gerekiyordu. Bunun için zaman zaman Menderes’e dönerek yüksek sesle kısa ve emir dolu cümleler söylüyordu. Bunun numara olduğunun Menderes de farkındaydı:

29 Haziran 1960

“Saat 21.00’de sigarasının bittiğini haber verdiler. Bir paket Yenice alarak yanına gittim. Kağıda, ‘Müsaade ederseniz sigara 3 paket olsun. Mektuplarımı aileme ulaştırma konusunda yardımcı olduğunuz için size minnettarım’ diye yazdı. Ben okuduktan sonra da karaladı. Nöbetçilerin şüphelenmelerine hiç meydan vermiyordu. Nöbetçilerin kendisiyle konuşmasını istiyordu. Ama kumandanın kesin emri vardı; ‘Tutuklularla katiyen konuşulmayacak.’ Nöbetçi subaylar ne yapsın? 1 saat nöbet. Sessiz sedasız… Yanlarında hiç konuşmadan nöbet tutan subayların bulunuşu Menderes ve Bayar için başka türlü bir ceza oluyordu. Mamafih benim ceza dediğim bu durumları Bayar ‘Burada istirahat ediyoruz’ deyip kesip atıyor.

Menderes ve Bayar ada kumandanı Yarbay Tarık Güryay’ın bulunduğu binada ifadeleri alınırken düştükleri çıkmazdan çok fena oluyorlardı. Menderes bazen arkadaşlarına yaklaştığını bile fark edemiyordu. Gözlerinin görmeyişinden değil, başka şeyler düşündüğünden. Bizim telaşımızdan arkadaşlarına rastladığımızı anlıyor, içinde çok şeyler saklı bir baş selamıyla bu karşılaşmalar son buluyor.” Yüzbaşı Kazım Çakır, Menderes ile gizliden iletişim kuran tek kişi değildi. Menderes’in odasında nöbet tutan Deniz Üsteğmen Mehmet Nuri Taşdelen, ilk kez gördüğü Menderes’in kendisini ayakta karşılayarak ‘Hoş geldiniz’ demesinden çok heyecanlanmıştı. Kolay mı, karşısında Türkiye’ye 10 yıl başbakanlık yapmış Adnan Menderes duruyordu.

Üsteğmen yeni aldığı ve hiç kullanmadığı siyah bakalit ağızlığını Menderes’e uzattı. Hediye etmek istiyordu… Menderes bu hediye ağızlıkla ilk sigarasını içti. Üsteğmen, Menderes’in çöpe attığı eski ağızlığı eğilip aldı. Konuşmak yasak olduğundan, işaretle ‘eski ağızlığı hatıra olarak saklamak istediğini’ anlattı… Menderes çok duygulandı, gözleri doldu. Genç subayın başını sevgiyle okşadı…

SÜNGÜLER EŞLİĞİNDE YASSIADA

Darbeden sonra DP’liler etrafı tepeden tırnağa silahlı askerlerle çevrili olan Harp Okulu’nda geçirdikleri iki haftanın ardından uçakla İstanbul’a getirildi. 17 Şubat 1959’da Menderes ve yanındaki heyeti Türkiye’den İngiltere’ye götüren THY uçağı Londra yakınlarında düşmüş, kazada 14 kişi ölmüştü. Kurtulan 7 yolcudan biri de Menderes’ti…

Acaba, Menderes Yassıada günlerini başlatacak Ankara- İstanbul uçağında bu kazayı hatırlamış mıydı bilinmez ama bu seyahat, Menderes’in son uçak yolculuğu olacaktı… Uçak, İstanbul Yeşilyurt’taki askeri havaalanına indiğinde genç subaylar DP’lileri hakaretlerle karşıladılar. Hatta işi çok ileri götürüp DP’lilerin suratlarına tükürenler bile olmuştu! DP’liler süngüler eşliğinde hücumbota bindirilip Marmara’daki iki hayırsız adasından biri olan yassı görünümlü, eni 185, boyu 740 metrelik Yassıada’ya götürüldüler. Aynı günün gecesi Berin Hanım ve çocuklarına da haber gitti: “Adnan Bey, Yassıada’ya götürüldü.”

Darbeye aylar kala aslında bir deniz eğitim merkezi olarak kullanılan bu adada koğuşlara DP’liler için ranzalar konulmuş, pencerelere demir parmaklıklar takılmış, odalara dinleme cihazları yerleştirilmişti. Adaya ayak bastıkları 10 Haziran günü Menderes’i karayılan motifli bastonuyla bir subay karşıladı. Bu subay ada kumandanı Yarbay Tarık Güryay’dı. Ters ve sert bir adam olan Yarbay Tarık Güryay, aralarında devrik cumhurbaşkanı, başbakan, bakanlar, milletvekillerinin de bulunduğu 400 kadar tutuklunun adadaki kabusu olacaktı. Yarbay Tarık Güryay’ın emriyle, Menderes tek kişilik 1 numaralı odaya, Celal Bayar 2 numaralı odaya, Meclis Başkanı Refik Koraltan ile Adnan Menderes’in en yakın ve belki de hayattaki tek gerçek dostu, hemşerisi Milli Savunma Bakanı Etem Menderes ise 3 numaralı odaya yerleştirildi.

HAZIRLAYAN: BERİVAN TAPAN

YARIN: HIRSIZLAR

5

Haberin Devamı