Yaşam Abdülcanbaz geri dönüyor!

Abdülcanbaz geri dönüyor!

Paylaş
Abdülcanbaz geri dönüyor!

1960'lı yıllara kadar gazetelerimizde bugün artık hiç rastlamadığımız iki özel bölüm önemli bir yer tutardı. Bunlardan ilki tefrika romanlardı ikincisi ise çizgiroman bantları

Erol Üyepazarcı

Turhan Selçuk ve Aziz Nesin’in ortak yarattığı ‘Abdülcanbaz’ çizgiroman bantların klasiği olarak tarihe geçen bir karakter oldu. BİZ AŞ. tarafından yeniden hayata geçirilen Abdülcanbaz yeni nesillerle tanışmaya hazır... Bu müthiş kahramanın hikayesini NTV tarih dergisi yazdı...

1930’lu yıllarda Cumhuriyet gazetesi Amerikalı popüler dedektif Nick Carter’ın çizgibantlarını yayımlayınca bu uygulama gazetelerde yer almakta gecikmedi. 1950’lilere gelindiğinde belli başlı gazetelerde en az beşer altışar çizgiroman bandı yayımlanırdı. Milliyet Gazetesi de bu kervana katılmakta gecikmeyecekti. Gazetenin en tutulan çizgibandı Manfred Schmidt isimli Alman çizerin yarattığı hafiye Nick Knatterton tiplemesinin ‘Zehir Hafiye’ olarak uygulamasıydı.

Ancak İpekçi’nin kafasındaki model yerli çizerlerin yaratacağı yerli kahramanlarla çizgibantlar yapmaktı ve bunun için gazetesinin iki çizeri Turhan Selçuk ve Bedri Koraman’a baskı yapıyordu. Turhan Selçuk Abdi İpekçi’nin ısrarı ile 1957 yılında bir denemeye girdi. Senaryosunu ve sözlerini Aziz Nesin’in yazacağı yeni bir kahramanın maceralarını çizecekti. Kahramanın adını Aziz Nesin koymuştu: ‘Abdülcanbaz’ O günlerde Aziz Nesin’in isminin basında görülmesi pek istenmediğinden, yayımlanan çizgibandında ismi görülmüyordu. Turhan Selçuk bu işten aldığı paranın yarısını Aziz Nesin’e veriyordu. Aziz Nesin’in kahramanı turist rehberiydi, hilekâr, üçkağıtçı bir tipti.

Gelen bir turist gemisini karşılayıp bir Amerikalı ailenin rehberi olmaya onları ikna ediyordu; ilk işi misafirlerine iyi bir otel bulmaktı. Ama o dönemin tek lüks oteli Hilton’da -öyküde Milton diye geçiyordu- yer bulamayınca diğer otelleri deniyorlar ve üçkağıtçı Abdülcanbaz’ın önerileriyle kaldıkları otellerde ya tahtakurularının hücumuna uğruyorlar yahut da Abdülcanbaz’ın anlaştığı otel randevuevi gibi çalıştığından basılıp karakollara düşüyorlardı. Amerikalılar Abdülcanbaz’a ‘Eyptılcımbız’ diye hitap ediyorlar ve sonunda onun kazıklarından bizar olup bir daha gelmeyi düşünmeksizin İstanbul’dan kaçıp kurtuluyorlardı.

Bu ilk macera noktalandıktan sonra Aziz Nesin ikinci Abdülcanbaz öyküsünü kaleme alma önerisini “Ben artık bu konuda yazmam” diyerek reddedince, Rıfat Ilgaz’ın kaleme aldığı ‘Abdülcanbaz Artist Ajanı’ isimli macera yayımlanmaya başlıyordu. Bu kez Abdülcanbaz bir artist acentası açıyordu, Raci diye bir ortağı vardı. Onun niyeti acentaya artist olmak üzere gelen genç kızları Adana barlarına satmaktı. Bu sefer Abdülcanbaz arkadaş kurbanı oluyor ve aldatıldığını anlayınca kadın tacirleriyle savaşıyordu. Bu arada Tarsus’ta sonra en yakın dostlarından biri olacak ‘Tarzan’la tanışıyor ve birlikte Halep ve Beyrut’a uzanan birçok maceradan sonra kızları kurtarıyorlardı. Abdülcanbaz daha olumlu bir tip olmaya başlamıştı. Bu dönüşümde çizgiromana alışan Turhan Selçuk’un katkısı olduğu kesindi.

Çünkü Rıfat Ilgaz çizgibandın sözlerini geciktirmeye başlamış ve günlük gazetenin hızı içinde bu gecikmeler problem olunca çizerimiz olayın gidişine bakarak sözleri kendi yazmış ve gecikmeyi önlemeye çalışmıştı. Bu durum Rıfat Ilgaz’ı gücendirdi ve o da işi bıraktırdı. Abdülcanbaz’ın bütün sorumluluğu Turhan Selçuk’un omuzlarına kaldı ve bir ‘İstanbul Efsanesi’ olacak Abdülcanbaz yepyeni bir kimlikle Turhan Selçuk’un öz malı olarak yeniden doğdu. İlk iki öyküdeki bıçkın, üç kağıtçı, dalavereci Abdülcanbaz olmaktan çıkmış düzenin yozlaştırdığı ortama ve ortamın ürünü olan ahlaksız, namussuz, utanması arlanması olmayan kişilere karşı savaşan bir kahraman, bir simge olmuştu.

Efsane oldu

Turhan Selçuk bu değişimi kahramanının bir rüyasını anlatarak başardı. Tanıtım ilanında yeni Abdülcanbaz “Abdülcanbaz Bey yeni tuttuğu kulübede bir rüya görür. Bir paşazadedir, tokadını yiyen muhakkak yeri öper, devrilir. Meşhur fırtınalardandır” diye tanımlanır. Rüyanın diğer kahramanları olarak Tarzan, Benli Eftelya, Gözlüklü Sami ve iki ünlü kabadayı Sürahi Mustafa ve Yengeç Abdullah tanıtılmakta ve macera “Kan, ölüm, ihtiras, vahşet, kin, aşk, hovardalık, racon romanı yarın başlıyor” diye reklam edilmektedir.

Turhan Selçuk, bu şekilde bir rüya ile başlayan yeni Abdülcanbaz maceralarını bilinçli bir şekilde uzatarak ilk iki maceradaki kötü Abdülcanbaz’ı unutturmuş, başka bir deyişle Abdülcanbaz bu rüyasından hiç uyanmamıştır. Artık Abdülcanbaz sonraki yıllarda efsane olacak karakterine bürünmüş, ünlü Osmanlı tokadını atınca karşısındaki en babayiğit rakibini bile yere seren ama yalnız kaba kuvvetle değil mertliği, vatanseverliği, insanlığı ile simgeleşen bir kahraman olmuştu. Haksızlığa, üç kağıtçılığa, riyakarlığa, halkı aldatmacılığa karşıydı. Maceralar bir yandan Karagöz ve orta oyunu gibi geleneksel Türk seyirlik edebiyatının ve meddah geleneğinin izlerini taşırken Turhan Selçuk’un kurgu üçgeninin bir kenarını Gözlüklü Sami, Sürmegöz İhsan, Ebucehil Kadri Kadrettin, Molla Çapkıni gibi kötüler, diğer tarafını Abdülcanbaz’la birlikte Tarzan, Fettah, Karanfil Hoca, Komiser Osman gibi iyiler oluşturuyor, üçgenin üçüncü kenarını kadınlar tamamlıyordu.

Güzel yüzlü, uzun bacaklı, ince belli, dipdiri memeli ve kalçalı kadınlar; çizerimizin deyişiyle “karpuz göğüslü, ayva göbekli, ince belli, sütun gibi bacaklı kadınlar”. Çizerimizin klasikleşen ve simgesi olan köşeli çizgileri kadınlar için geçerli değildir, kadınlar bütün yuvarlakların sahibidir. Karısı Ruhsar, Safinaz, Cihanyandı Saliha, Esnaf Raziye gibi iyi kadınlar yanında Zaruhi, Katina Katerina, Ramona gibi şeytani kötüler de vardır. Abdülcanbaz; ilk öykülerinde zaman kesiti olarak II. Abdülhamit dönemi sonu, I. Meşrutiyet dönemi ve Mütareke döneminde İstanbul’da yaşamış görülür. Maceralarından birinde Mahmut Sadrettin Paşa’nın kızı Ruhsar’ı tanır ve onunla evlenir. Abdülcanbaz zaman ve mekana bağlı olmayarak maceralarını yaşar.

Bir bakarsınız tarihten önceki devirlerde tekerlek icat olmadan ortaya çıkar; bir bakarsınız IV. Mehmed’in ünlü sadrazamı İbşir Paşa ile mücadele eder, Turgut Reis ile denizlerde savaşır; XVII. yüzyılın ünlü seyyahı Evliya Çelebi ile seyahatler yapar, bir bakarsınız 2083 yılında Dipkus gezegenindedir yahut 2190 yılında uzay kıyılarındadır. Resimli bantların yayımlandığı günlerdeki olaylara da karışır. Mısır’a o dönemdeki Mısır Cumhurbaşkanı Abdülnasır’ın davetiyle gider ve 007 James Bond rüzgarının estiği günlerde 007 Neymiş Bond ile mücadelesinde Komiser Osman’a yardım eder. Mekan olarak da geniş bir yelpazede kendisini görürüz. Irak’ta Türkiye’nin petrol menfaatlerini korurken Paris-Moskova arası otomobil yarışına katılır, Paris’te Arsene Lupin’le, ABD’de Al Capone ile uğraşır.

Dünyaya ulaşacak

Bütün bu gelişmeler yaşanırken ilginç bir başka gelişmeye de tanık oluruz. Okur için Abdülcanbaz adeta canlı bir varlık, yaşayan bir kişidir. Abdülcanbaz seyahate çıkmaya karar verince yurdun pek çok yerinden davet alır; Ruhsar ile evleneceği olayın gelişmesinde Ruhsar hastalanıp ölmek üzeredir; okurlardan Ruhsar’ın iyileşip Abdülcanbaz ile evlenmesi için büyük bir baskı gelir; hatta ünlü yazar Ahmet Mithat’ın torunu olduğunu iddia eden bir okur “Dedem gazetede tefrika edilen romanlarında okuyucularının ısrarlı isteği üzerine ölmekte olan kadın kahramanlarını iyileştirirdi” deyince Ruhsar iyileşir ve evlenirler, kızları Canbaziye doğar. Bir ilginç nokta da Ruhsar’ı ev haliyle biraz dekolte çizince gelen tepkilerdir

. Okuyucular “Turhan Bey kardeşim, sen bizim yengemizi nasıl böyle dekolte çizersin, Abdülcanbaz’ın hanımına ayıp olmuyor mu?” diye eleştirirler. Görüldüğü gibi artık okur için Abdülcanbaz bir mittir, ona yakışıksız davranılması affedilmez. Turhan Selçuk bu tepkileri ciddiye alıyor, günlük bandın başına veya sonuna bir not düşerek bu uyarıları dikkate aldığını gösteriyordu. Abdülcanbaz maceraları uzun dönem Milliyet’te yayımlandı, daha sonra Turhan Selçuk’un gittiği Yeni İstanbul, Akşam, Cumhuriyet gazetelerinde, tekrar Milliyet’te yayımlandı, 1980’li yılların sonunda Turhan Selçuk Abdülcanbaz maceralarını noktalamayı öngördü ama 1994’te kısa bir süre de olsa yeni maceraları yayımladı.

Turhan Selçuk 12 Mart 2010’da öldüğü zaman arkasında altmışa yakın Abdülcanbaz öyküsü bırakmıştı. Bugün Abdülcanbaz, yıllar sonra yeniden, çok özel bir tarihte geri dönüyor: 11.11.11. Kitap Fuarı’nda yer aldı. Daha sonra D&R mağazalarında satılacak. Beş macera bir arada ve özel kutusunda sunulacak. Boyutları 24x32 cm. Özel kağıt kullanılacak. Ayrıca iki maceranın iPad uygulaması da hazırlanıyor. Kısa bir süre sonra İngilizce olarak dünyaya sunulacak. Zaman içinde, toplam 10 dilde dünyaya ulaşacak. Yeni ve gelişmiş bir web sitesi de kitaplarla birlikte açılacak: www.abdulcanbaz.biz

(13.11.2011 tarihli Pazar Postası'ndan alınmıştır.)

2

Haberin Devamı