Pazar Postası Aşk ölünceye kadar derlerdi öldükten sonra da bitmiyor...
Paylaş
Aşk ölünceye kadar derlerdi öldükten sonra da bitmiyor...

20 Kasım 2003 gününe, İstanbul terör dehşeti ile uyanmıştı. O gün İstanbul teröre 27 kurban vermişti. İstanbul- Levent'teki HSBC'ye yapılan bombalı saldırı Göksel Kortay- Kerem Yılmazer çiftinin mutlu yuvaları, aşkları, sevgilerine de yapılmıştı. Ve daha sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı...

Eşiniz Kerem Yılmazer’i teröre kurban verdiğiniz o günden sonraki 7 yıl nasıl geçti?

O günden beri ben yaşamıyorum; varlığımı sürdürüyorum. Günler, aylar, yıllar geçiyor ama kırık, eksik, dökük, boş. Hiçbirşeyin anlamı yok. Hiçbir şey beni ilgilendirmiyor, sevindirmiyor, mutlu etmiyor, umutlandırmıyor, heyecanlandırmıyor.

Tiyatro aşkı?

Ne bir dizide, ne bir oyunda oynamak istiyorum. Eskiden Kerem’e “Bedia Muvahhit gibi 90 yaşına kadar sahnede olacağım” derdim. Artık beni hiçbir şey ilgilendirmiyor. Çünkü yaşamın ne kadar değersiz, ne kadar boş olduğunu anladım. İçim bomboş. Robot gibi bazı şeyleri yapıyorum.

Daha önce yaptığınız, o günden sonra yapamadığınız neler oldu?

Kerem’in vefatından beri 7 yıldır sinemaya gitmedim. Çünkü hep birlikte giderdik, çıkınca film üzerine konuşurduk. Sadece iki kere galaya gittim, o da öğrencilerimin filmiydi, çok ısrar ettiler. Kendimi zorlayarak tiyatroya gitmeye de 3-4 yıl sonra başladım, ama bayılarak gitmiyorum. 7 yıldır doktora da gitmiyorum. Arkadaşlarım çok zorladı bu hafta gittim. Öyle ot gibi yaşıyorum; o da yaşamaksa!

Bu ev anılarla dolu; değiştirmeyi düşünmediniz mi?

Arkadaşlarım, “Çık bu evden” dediler, ama çıkamadım. Burada anılar var. Ona ait her şeyi, her eşyasını, giysisini korudum. Ama Kerem’in sevdiği yemekleri o günden sonra yapmadım. Çok sevdiği kıyafetlerin bazılarını yıkamadım, temizletmedim; onun kokusunu duyabileyim diye. Onun gittiği bazı yerlere gidebiliyorum, bazılarına gidemiyorum. Böyle tuhaf bir durum.

Her yerde fotoğrafları var; bu fotoğraflar hep var mıydı?

Salona fotoğraf koymayı hiç sevmezdim, koymazdım da. O günden sonra koydum. Bazı fotoğraflara bakabiliyorum, bazılarına bakamıyorum. Geçenlerde televizyonu açtım, açar açmaz bir filmde Kerem’in yüzü göründü. Mahfoldum, hemen kapattım. Televizyonda, dublaj yaptığı bir filmde sesini duyuyorum. Bazen dinliyorum, ağlıyorum; bazen hemen televizyonu kapatıyorum. Hala durulamadım!

Onunla konuşuyor musunuz?

Bazen. Konuştuğum zamanda da, “Neden beni bıraktın?” diye hep kızarım ona.

Psikiatr yardımı almadınız mı?

Hayır.

Düşünüyor musunuz almayı?

Düşünmüyorum. Çünkü çok şükür arkadaşlarım var. Çok sevgili dostum Suna Keskin ve eşi Erol Keskin alt katımda oturuyor. Her gece ben geleyim gelmeyeyim masalarına üç tabak koyarlar. Bir sokak ileride İzzet Günay ve eşi, Haldun Dormen, Aliye Uzunatağan var. Dostlarım bana bir nevi terapi. Zaten bugün bu kadar da olsa kendimde olmam onların sayesindedir.

Bu olaydan sonra teröre bakışınız değişti mi?

Düşen her can için hep içim sızlıyordu, ağlardım. Kerem’in vefatından sonra çok daha fazla etkileniyorum. Arkada bıraktıkları ailelerinin ne hale geldiğini çok iyi biliyorum. Her can gidişte hasta oluyorum.

Ölüm aşkı bitirmiyor galiba, aşk devam ediyor...

Kederle birlikte ona hala aşık olduğunuzu görüyorum... Hani ölünceye dek denir ya, aşk bitmiyor. Kerem’in ‘K’sınde başlıyorum ağlamaya. Hep gözümün önünde Kerem var, aklımdan hep Kerem geçiyor.

Biraz da o güzel günlere dönelim mi? Önce kim kime aşık olmuştu?

Önce Kerem. 11 yıl beni evliliğe ikna etmek için büyük bir sabırla uğraştı.

Neden 11 yıl uğraştırdınız?

Kerem olmasaydı ben belki de evlenmezdim. Evlilik, çoluk çocuğa karışma hayalim hiç olmadı. Benim hayalim mesleğimde iyi bir kariyer yapmaktı.

Peki aşk nasıl başladı?

Kerem tanıştığımızın üçüncü ayından itibaren bana evlenme teklif etti. “Seni seviyorum, iyi arkadaşız, böyle devam edersen arkadaşlığımız bozulur” derdim. Sonra 6 ayda bir evlenme teklif etmeye başladı. Nasıl bir aşktır ki, ufak ufak ilerleyerek bana “Evet” dedirtti. 11 yılın 7 yılı arkadaş muhitinde, son 4 yılı ise sevgili olarak geçti. 25 yıl da evliydik.

Neden bu kadar direndiniz ona?

Pek de güvenmiyordum.

Sizden genç olmasından dolayı mı?

4-5 yaş fark vardı. Ondan koca olmaz gibi geliyordu bana. “Daha genç” diyordum. Bir de evlenince elim kolum bağlanacak, özgürlüğüm kısıtlanacak gibi gelirdi. Aklıma eseni yapabilmeliydim.

Peki nasıl ikna oldunuz?

Bu kadar ilgi, bu kadar aşk tabii insanı etkiliyor. “Bu kadar hoş bir insan bana ilgi duyuyor, beni beğeniyorsa ben niye onu beğenmeyeyim” dedim. Bu arada iyice tanıdım onu. En önemlisi çok güvendim. güvenimi hiç boşa çıkarmadı. Bana şimdi, “Sen bilmiyorsun ama Kerem seni aldatmıştı” deseniz, asla inanmam. Birlikte resimlerini getirseniz bile inanmam, “Tesadüfen yanındadır” derim.

Son güne kadar o aşk hep aynı şiddetiyle sürüyor muydu?

30 sene sonra bile yeni sevgililer gibi, “Seni seviyorum”, “Hayır ben seni daha çok seviyorum” diye mesajlaşırdık. Vefatından bir gün önce bile böyle bir mesaj kayıtlı telefonumda. Turneden döndüğümde kapıdan itibaren yatak odasına kadar minik minik notlar bulurdum. “Göksi’ciğim hoş geldin” diye yatağımın üzerine notlar, çiçekler bırakırdı. Sabah evden çıkarım, akşam eve döndüğümde yatağımın üzerine çiçekler koymuş. O notların hepsini saklıyorum. Okuyup, ağlıyorum. O yatakta iki sene yatamadım, salonda kanepede yattım. Sonra yatak odasını değiştirdim. Ama kenara büzülüp öyle yatıyorum.

Çocuk niye yapmadınız?

Ben istemedim. Çocuk olunca bu büyü, bu sevgi bölünecek gibi geldi bana. Çok da çalışıyorduk, bakamayacağız diye de istemedim. Ama Kerem’in vefatından sonra büyük pişmanlık duydum. Hayattaki en büyük pişmanlığım, en büyük hatamdır. Bir çocuk olsaydı bana ondan bir hatıra olacaktı.

Çok güzel hatıralarınız var. Bir çok kadın bunları yaşamak için canını verir...

Oyuncu Faye Dunaway, benim Amerika’dan okul arkadaşımdır. Evvelki sene Antalya Film Festivali’ne geldiğinde beni görmeye 4 saatliğine İstanbul’a uğradı. Ben anlatıyorum ağlıyorum. Aynen sizin dediğinizi söyledi. “Ne mutlu sana ki böyle bir aşk yaşamışsın. Ne mutlu sana ki böyle anıların var. Ben kaç evlilik yaptım, kaç tane sevgilim oldu, hiç böyle bir anım yok. Böyle bir şey hiç tatmadım” diye o da başladı ağlamaya. Ben de onun üzerine, “Ama senin çok güzel, çok hoş, yakışıklı bir oğlun var” dedim. “Nerde olduğunu bile bilmiyorum” dedi.

Son vedanız nasıl olmuştu? Ben üç dört gün önceden hissettim. İçimde hep sıkıntı vardı.

Bir hafta önce tansiyonum var diye bana holter takılmıştı, kendime yordum, Kerem’e, “Ben yakında öleceğim” dedim. “Hasta mısın söylemiyorsun?” dedi. “Hayır, ama kendime bakmıyorum, sigara içiyorum. Ama ben öldükten sonra sakın evlenme arkamdan” dedim. Birbirimize sarıldık, ağlaştık. Ona, “Ben sana daha doyamadım” dedim; o da “Ben de sana doyamadım” dedi. Sonra evden çıktım. Son konuşmamız bu oldu...

4

Haberin Devamı