Pazar Postası Emre dizide ben ise evde başroldeyim!
Paylaş
Emre dizide ben ise evde başroldeyim!

Emre dizide ben ise evde başroldeyim!

Çağla Şıkel ve Emre Altuğ 11 Ağustos 2008’de evlenmişti. Çocukluğundan beri mutlu bir evliliğin ve çocuk sahibi olmanın hayalini kuran Çağla Şıkel artık hayatını düzene sokmuş. Vaktinin çoğunu oğlu Kuzey’le geçiren Çağla Şıkel Elele Dergisi’nin Aralık sayısına konuştu. İşte Çağla’yla, harika fotoğraflar eşliğinde, şarkıcı Emre Altuğ ile olan evliliğine, oğlu Kuzey’e ve 30’lu yaşların nasıl geçtiğine dair özel bir sohbet...

2010’un bir değerlendirmesini yaparsan en iyi ve en kötü olaylar nelerdi senin hayatında?

Oğlum bir yaşına girdi. Bu en güzel şeydi benim için. Hayatımda ilk defa yaşadığım bir duyguydu. Onu büyütmek, hayata hazırlamak, izlemek müthiş bir duyguydu. Yürürken bile bize ihtiyacı var; insan onun büyüdüğünü gördükçe, bu yolu yürüdükçe kendiyle gurur duyuyor. Kendi hayatım dışında beni mutlu eden olay, dünya basketbol şampiyonasında millilerimizin ikinci olmasıydı. Bence müthiş bir olaydı. Onun dışında 2010’a dair en üzüldüğüm olay Haiti depremiydi. Öyle bir ülkede yaşananları izledikçe gerçekten üzüldüm.

Hayatının nasıl bir dönemindesin şu an?

Bu yıl çalışmayı istemediğim, oğlumla vakit geçirip ona vakit ayırdığım çok güzel bir dönemdeyim. Hayatıma böyle bir varlık girince ilk yaşını hiç kaçırmak istemedim. Onunla aramızda kurulacak en sağlam bağın bu yaşlar olduğunu biliyordum, bu yüzden ondan kendimi mahrum bırakmak istemedim. Çalışmayı ne kadar sevsem de, büyük hırslarım yoktur zaten, hiçbir şey oğlumun önüne geçemiyor. Doğumdan sonra çok kısa süre işlere geri dönmüştüm ama bunu da biraz nefes almak ve evde kapalı kalma fikrinden uzaklaşmak için tercih etmiştim. Şimdilerde de yeni sezon için görüştüğün çok güzel projeler var, biraz daha düşünüp karar vermek istiyorum.

Kuzey’le bir gün nasıl geçiyor? Nasıl bir tempo var evinizde?

Günlerim Kuzey’le dolu dolu geçiyor. O benden daha erkenci. 06.30 gibi kalkıyor, ben biraz kaytarıp bir iki saat daha uyuyorum. Genelde evde oluyoruz, anneannesini ziyarete gidiyoruz, onun bakımıyla ilgileniyorum. Kuzey’le gün çok hızlı ve çok güzel geçiyor.

Çocuk sahibi olduktan sonra neler değişti? Nasıl bir Çağla portresi çizersin şimdi?

Bence içinde anneliği hep yaşatan bir Çağla vardı. Şimdi bunu birebir yaşayan bir Çağla var. Anne olmayı hep çok istedim. Çok niyetliydim bir gün anne olmaya, “Anne olmadan bu dünyadan göç etmeyeceğim” diyecek kadar iddialıydım. Zaten çok duygusaldım, her şeye duyarlıydım şimdi bu tavana vurmuş vaziyette. Çocuklarla ilgili bir şey söz konusu olduğunda hiç dayanamıyorum. Mesela yetenek yarışmasında ufak bir çocuk çıksın bir de kazanamasın, onda bile hüngür hüngür ağlıyorum. Sosyal sorumluluk projelerinde hep var oldum, bu zamana kadar milyonlarca adım attım onlar için ama insanın bir evladı olunca başka bakıyor. Özellikle annesi babası olmayan çocuklar için daha çok çırpınıyorum.

Nasıl hayallerin var oğlunla ilgili?

Şu an onunla geçirdiğim ilk yıl; ve yarın öbür gün biriyle olabileceğini düşünemiyorum bile. Tabii ki sonra bu çok normal olacak ama öyle bir duygu ki; paylaşamıyorsunuz hiç. Ben kayınvalideme de söylüyorum bazen ‘Siz nasıl oğlunuzu verdiniz bana?’ diye. Şaka bir yana şu an onunla ilgili çok iyi bir eğitim alsın, çok iyi sporcu olsun gibi güzel bir hayat hayal ediyorum. Bundan sonra geri kalan hayatım ona bunu sağlamaya çalışmakla geçecek.

Evlilik ve sonrasında çocukla aşk başka bir boyut kazandı şüphesiz... Nasıl bir hal aldı, ne değişti, nasıl tanımlarsın şimdiki ilişkinizi?

Bizimki zaten enteresan bir aşktı. Ama aile olma duygusu insanı acayip yapıyor. Bağlıyor mu dersin, bir daha mı aşık ediyor dersin, hayranlık mı uyandırıyor dersin... İkiniz var ediyorsunuz onu, bunun ağırlığı insanın hayatında birbirine duyduğu sevgiden, saygıdan çok daha büyük. Biz zaten çok büyük bir aşkla birbirimizi sevdik ve evlendik. Sonrasında ben de Emre de çok korktuk aslında Kuzey’e çok kapılacağım, her şeyden uzaklaşacağım ve kendimi soyutlayacağım diye. Biraz o yola doğru gidiyordum aslında. Kaptırmıştım kendimi.

Bir şeyleri kaybetme duygusu geliyor mu aklına hiç?

İlişkiyi ayakta tutmak için minik oyunlarınız var mı? Biz bir şeyleri kaybettiğimizi düşünüyorsak, heyecanımızı yitirdiğimizi düşünüyorsak -ki yitirebiliriz- bunu geri getirmek için oyunlar oynamanın yanlış olduğunu düşünüyorum. Ya da geri getirsen bile çok anlık şeyler olacaktır. Biz birbirimize olan hayranlığımızı, insanlığımızı her şeyden önce birbirimize olan dostluğumuzu seviyoruz. Bazı şeyler var ki zaman alıp götürecek... Ama bu evliliği yaparken oturup düşündüğün bazı şeyler de var ki; onlar arkadaşlığın, birbirine duyduğun saygının ve hayatın boyunca onunla sürdürebileceğine inandığın dostluğun. Bunlar baki olduğu sürece hiçbir şeye ihtiyaç kalmayacaktır. Her şey zamanında yaşanacak, aşk da, heyecan da bir gün gidecek. Bunu ikimiz de çok iyi biliyoruz. ‘Bu ömür boyu sürecek’ gibi aptal bir düşünceye sahip değiliz. İşin en güzel tarafı onlar gittiğinde bize kalan çok şey daha olması.

Evde rol dağılımı nasıldır?

Maalesef çok rol dağılımı yapamıyoruz. Evde başrol benim, Emre’nin rolü dizide. O çok yoğun çalışıyor diziden dolayı. Arada bir de konseri olursa Emre’yi görmek ne mümkün. Ev işi ve yemek konusunda destek aldığımız için Emre eve döndüğünde onunla iki kelam edecek enerjim olmuş oluyor. Hem çocuk, hem iş, hem yemek bütün bunları aynı anda yapan tüm kadınları tebrik ediyorum. Allah bana şu anda böyle bir lüks verdiği için şükrediyorum.

30 yaşında bir kadın olarak bu yaşları nasıl tanımlıyorsun, kendini nasıl buluyorsun?

Şahane, bayılıyorum... En keyif aldığım yanı şu oluyor. Bazen öyle tecrübeler edindiğinin farkında olmadan yaşıyorsun ki hayatı, onlar sana çok büyük kolaylık sağlıyor. Zamanında yaşadığın acılar, tecrübeler, canını çok sıkan olaylar aslında seni hep bugüne getiren şeyler oluyor. Aslında bir kadının yaşayabilecek en güzel yaşlarının 30’lu yaşlar olduğunu idrak ediyorsun. Bana göre her şeyimle çok oturmuş bir haldeyim. Bazen ağzımdan çıkan cümlelere inanamıyorum. Bazen birine bir tavsiye verirken ne kadar büyümüşüm ben diyorum. Ne kadar çok şey yaşamışım, bunun sonucunda kendimi ne kadar iyi ifade edebiliyorum ve birine yardımcı olabiliyorum. Saçma sapan konuşmuyorum, saçma yorumlar yapmıyorum. Ailem, arkadaşlarım yanımda, sevdiğim sevmediğim insanlar farklı yerlerde. Saç rengim bile oturdu! Çok şükür hayatımdaki her şey yerli yerinde.

Eşim asla, ‘Bugün ne kadar güzelsin’ demez

Eşinle birbiriniz hakkında çok yorum yapar mısınız? Karışır mısınız birbirinize?

Ben çok düzenli beslendiğim için onun yediklerine dikkat etmesini her zaman söylerim. Onun dış görüntüsü çok fazla etkilemiyor beni. Şu an dizi için bıyık bıraktı ama ben onu her haliyle beğeniyorum. O benimle ilgili hiç yorum yapmaz. Ben de ona ‘Hiç mi beğenmedin şunu?’ derim bazen. ‘Sen her zaman güzel giyiniyorsun ne var yani’ demekle yetinir. ‘Sevgilim bugün ne kadar güzelsin’ asla demez. Böyle şeyler yok maalesef. Bunları ileriki yıllarımıza saklıyor belki de. Sıkıldığımız bir anda biraz heyecan katmak için söyleyeceğini düşünüyorum.

Seni enerjisi hep çok yüksek biri olarak görüyoruz. Neler bu enerjiyi aşağı çeker, hayatındaki enerji vampirlerin nelerdir?

Benim enerjimi alabilmek gerçekten zordur. Bir tek gerçekten hastaysam kötü olurum. Aslında tahminimizden ve gördüğümüzden çok çok daha yüksektir enerjim. Hayatı bu dozajda yaşamayı çok seviyorum. Öyle olduğum dönemlerde kendimi çok seviyorum, çünkü o zaman tadı çıkıyor her şeyin. Bu da herhalde hayatımdaki o oturmuşluğun verdiği bir mutluluk diye düşünüyorum.

Her şeyden sıkıldığında gücünün azaldığını hissettiğin anlarda neler yaparsın? Kaçış noktan neresidir?

Benim tek kaçış noktam uykudur. Etrafıma asla zarar vermek istemem, o kötü enerjiyle kimsenin moralini bozmak istemem. Ben kimseyle tartışmayı sevmeyen bir insanım, mutsuzluk yaymak istemem. Dolayısıyla uzlaşmak isterim. Tek başına gidip bir hava alayım ya da arabayla biraz dışarı çıkayım huyum yoktur. Hiç uykum yoksa bile zorla uykumu getirir, uyurum mutlaka. Uyandığımda her şey çok daha güzel olacak diye düşündüğüm için daha çabuk toparlanırım.

Yıllardır modanın içinde olmuş biri olarak yeni sezon favorilerini ve son alışveriş listeni alalım...

En son Emre’yle birlikte başbaşa bir Londra tatili yaptık. Dört gün geçirdik. Bu sezonun modası olan zımbalar benim de favorim. Her zaman ‘rock chic’ tarzını sevmişimdir. Alexander McQueen’in altın zımbalı fermuarlı ayakkabısını aldım. Benim için sezonun en ‘in’ parçasıydı. Çok heyecanlanarak ve çok severek aldığım bir başka parça da Christian Louboutin’in jean formundaki zımbalı çizmesi oldu.

(12 Aralık 2010 tarihli Pazar Postası'ndan alınmıştır.)

2

Haberin Devamı