Pazar Postası Hem korkuyorum hem yapıyorum!
Paylaş
Hem korkuyorum hem yapıyorum!

Hayko Cepkin çok sıradışı bir sanatçı. Kendi olmayı seviyor içinden geldiği gibi davranıyor...

RÖPORTAJ: Figen Onur Ertan

Sert ve agresif müzik yapıyor, extreme sporlara bayılıyor. Her yanı dövme içinde, röportaj sırasında dövmelerinden gözümü alamadım, resim gibi işlenmiş. Saçı, sakalı kendine özgü. Spora ağırlık vermiş, öyle fit olmuş ki. Bir de adam gibi adam, samimi ve sıcak. Müthiş bir enerjisi var, zaten konserlerinde ve gündemde adından sıkça söz ettiren, adrenalin sporlarını anlattığı Extreme G programında da bunu gösteriyor. Yani sahnede gördüğümüz agresif adam değil, o zaten işin şov kısmı. Konserleri çok seviyor, gençler de onu. Herkes onun kargalara bayıldığını biliyor, vücuduna da dövme ile işlemiş. Hatta bir dönem karga bile beslemiş. Karga uzaklara uçunca bir kedi almış. Doğma büyüme Kurtuluşlu ama yakında şehir dışına taşınıp, bir köpek almayı düşünüyor. Hayvanları çok seviyor yani, hiç avlanmamış, hayatında balık bile tutmamış. “Yapamam ki zaten” diyor. Tehlikeli sporlar yapmayı seviyor ama yaparken de “Aslında çok korkuyorum hem de yapmak istiyorum” diyerek şöyle devam ediyor: “Bu sporları yaparken bazen deli gibi korkuyorum. Zaten korkmak da gerek, korkmuyorum ben çok iyiyim dediğin zaman deli gibi kaza yaparsın. Yani dikkatli olmak gerekiyor.”

Müzik aşkı nereden geliyor?

Evde dedem sayesinde müzikle büyüdüm. Onun kordiyonuna musallat oldum. Çok güzel, sedef ve büyük bir akordeondu. Tabii onu kaldıramadığım için yerde sürükleyerek çalmaya çalışıyordum. Sonunda akordiyon kırılmasın diye bana klavye aldılar. Ufak ufak çalmaya başladım. Önce okul korosu, derken batı müziğini sevdim. Klasik müzik ve opera seviyorum diye Mimar Sinan Üniversitesi’nde Opera ve Şan bölümüne girdim. Ama her ne kadar o kültürü sevsem de yenilikçi tavır yoktu. Ayrıldım ama müzik eğitimime devam ettim. Timur Selçuk Çağdaş Müzik Merkezi’ne gittim, 2.5 yıl Timur hocayla çalıştım. Bir yıl da Akademi İstanbul’da piyano eğitimi. Derken karman çorman bir müzikal kültürü oldu. Sonra besteler yapmaya başladım ama kötüydü gidişat.

Nasıl kötüydü?

Kötü şarkılardı. Kayıt yapmasını bilmiyordum o zaman. Her şeyin efekt verilerek yapılması kanaati vardı. Böyle kulaktan dolma. Kötü kayıtlar kötü şarkılar oldu. Çok çalıştım, kayıt teknolojisi öğrendim. Ondan sonra şarkılar daha oturaklı, sözler daha manalı olmaya başladı. Bir şey anlatmaya, kendimi tanımaya başladım.

Bir yandan müzik yani kapalı alan. Bir yanda açık havada adrenalin yüklü sporlar. Hep var mıydı tehlike merakı?

Paraşütün 10 yıllık mazisi var. Ondan evvel de Eskişehir’de kursa yazılmıştım ama stüdyo ihalesi bana çıkmıştı. Arkadaşlarım gidip “Oh ne güzel atladık” diye bana nispet yaparken ben albüm üzerinde çalışıyordum. Hayatımda en çok yapmayı istediğim şeylerin başında paraşüt geliyordu. O dönemde geri kaldım. Bir de motosiklet kullanmayı çok istiyordum. Motosiklet de zor geliyordu. Ama “herkes kullanıyor ben de kullanabilirim” dedim.

Motosiklete ne zaman başladın?

Altı sene oldu. Uzun yol yapmayı seviyorum. Artık şehir içinde hiç araba kullanamıyorum, hava nasıl olursa olsun motosikletle gidiyorum.

Motorun ardından tandem atlayışı (hocayla birlikte paraşütten atlayış) ve paraşüt mü geldi?

Evet, o da konsere gelen bir fanımın 3 sene beni tırtıklamasıyla hayata geçti. Meğerse babası Selçuk’ta okulun müdürüymüş. Bana sürekli “Gel bir tandem yap” diyordu. Foça’da konsere gidecektim, motorla Selçuk’a uğradım. Tandemi atladım hayatımın en büyük korkusunu ve keyfini bir arada yaşadım.

Sen ve korkmak?

Evet. Adrenalin öyle bir çalışıyor ki her atlayışta 1500 kalori yakıyorsunuz. Müthiş bir şey yani. Tandem atlayışı da şöyle oluyor, hocaya bağlanıp beraber atlıyorsun. “Haftaya geliyorum eğitimlere başlayacağım” dedim. Pek inanmadılar çünkü her atlayan öyle diyormuş ama gerçekleştiren çok azmış. Bir hafta sonra gittim.10 günlük eğitime girdim. Fırsat buldukça gidip atlıyorum.

Peki diğer deniz sporları ve dalış?

Ben denizin kendinden korkarım o nedenle gece dalışı, hiç istemem. Bana çok tehlikeli gibi geliyor. Gündüz yaptım, çok ağır kurşun taktılar ayakta zor yürüyordum. Keyifliydi ama sürekli yapmak isteyeceğim bir spor değil. Ama kitesurf çok keyifli bir spor. Paraşütçü olduğum için bana daha kolay ve zevkli geldi. Surf dünyasına fazla adım atmadığım için onu idare etmek biraz zaman alacak. Hatta 4.5 metrekarelik bir kite aldım bile ama hep birileri tutuyor beni, yoksa rüzgar alıp götürecek.

Hiperaktif bir çocuktun galiba. Yerinde duramaz halin var.

Evet babam sinir oluyordu bu halime. Ama bir geliyor bir gidiyor. Bazen durup şarja giriyorum. O zaman herkes sorar “Hasta mısın?”.

Extreme sporlar programı nasıl çıktı?

Teklifi ben götürdüm. Bir sürü kanalla konuştuk, algılayamadılar. Bunun üzerine atladık Selçuk’a gittik ve bir bölüm çektik. Dedik, hikaye bu... Ne olduğu anlaşıldı sonra program başladı.

Çok da beğenildi, internette sürekli videoları dolaşıyor.

Esprili ve keyifli bulunuyor. Bu şekilde anlatmak o sporu biraz daha akılda kaldırır ve bizzat deneyip yaptığımız için, teknik yönünden daha ziyade o sporu yapmak isteyenleri yönlendirici oluyor. Çok teknik bir program değil zaten, teknik sadece programın beş dakikalık kısmında var. Durumu tamamen an üzerine çekmeyi tasarladım. Her yerde kamera var. Aksiyon kameralar var arabanın içinde, dışında. Bileğime bile kamera takıyorum. Sporu yapıp yapmamak da önemli değil, nasıl gidilir, eğitimi nasıl alınır, yaşayarak anlatıyoruz.

Bir süre sonra kaynaklar tükenmeyecek mi?

Extreme spor adına yazdığımız 36 spor var. Sadece 13’ünü çekeceğim. Bir kısmı çekmek istediğim şeyler değil. Mesela carting extreme spor değil. Esasen carting’in büyük yarış tipleri var, beygirleri yüksek onlarla yapmak lazım. Ama iklim kaçtığı için çekemiyoruz. Yağış olmayacak, asfalt ıslak olmayacak. Carting’i Levent’te bir otoparkın en altında bir yerde çektim. Güzel bir mekandı. Muazzam bir ses çıktı, kulaklarımız şişti. Biraz da egzoz rahatsız etti tabii ki. Ama keyifliydi. Şimdi ara verip, nisan gibi tekrar başlayacağız.

Bir ara göbeğin vardı...

Evet kaslarım da sarkmıştı. Çünkü 30 yaşından sonra kaslar sarkıyor hemen spor yapılmazsa toplanması zor olur. 84 kiloydum, şimdi 78’im. Vücut çalışıyorum. Zaten program çekimleri ve konserlerde enerji harcıyorum. Konserler F1 pilotu gibi, 1 kilo filan gidiyor o terle...

Sırada ne çılgınlıklar var?

Helibike diye bir spor var. Bisiklet helikoptere konuluyor, dağın zirvesine çıkılıyor. Oradan bisikletle aşağı doğru sürüş başlıyor ve dağın yamacında güzel rampa gibi bir yer bulunuyor ve oradan atlanıyor. Atladıktan sonra bisiklet atılıyor ve paraşüt açılıyor. Bildiğim kadarıyla bu Türkiye’de yapılmadı, biz ekip olarak yapmak istiyoruz.

Çok mu titizsin?

Bunu şundan soruyorum, geldin eşyaları öyle muntazam yerleştirdin ki, yine dışarıdan görünen adamdan çok uzak geldin bana. Obsesif derecede düzenliyimdir. Her şey yerinde olacak ki hiçbir şeyi kaybetmeyesin. Bir şeyi bulmanın en kolay yolu koyduğun yeri bilmekten iyi geçer.

Hala Kurtuluş’ta oturuyorsun, aslında tarzına biraz uzak. Seni şehir dışında hayal ediyorum..

Doğma büyüme Kurtuluşluyum. O nedenle ayrılamadım. Kopmayı düşündüm, kopamadım ama sanırım yakında kopacağım, biraz daha doğayla iç içe bir yerde yaşamak istiyorum.

Şu karga sevgisi ne iş?

Her şey karga yani ‘The Crow’ filmini seyretmemle başladı. Hatta bir süre bir karga besledim ama beni terk edip gitti, sonuçta özgür bir hayvan. Ama çok akıllı bir hayvan. Ben bir de kargayı çok ruhani buluyorum. Sırtımda kocaman bir karga dövmesi var, karnımda da kocaman ‘The Crow’ yazıyor.

Dövme merakı nasıl başladı?

İlk dövmem kolumdaki karga. 18 yaşıma bastığım gün yaptırdım. Yani kendime doğumgünü hediyesi. 6 ay sonra altına band çektirdim. Sonra öteki koluma yaptırdım. Derken sırtıma kocaman karga iskeleti dövmesi derken devam geldi.

Ailenin tepkisi nasıl oldu?

9 yıl sakladım dövmelerimi. T-shirt giydim. Ama ne zamanki ailem öğrendi “Oh be” dedim ve artık büyük girdim, dövmeler devam etti.

Sosyal medya ile aran nasıl?

Öğrendim, artık iyi gidiyor. Facebook’la resmi olarak ilgileniyor ekibim zaten. Facebook’u çok çözemedim, ısınamadım galiba. Ama twitter’ı çözdüm, öğrendim. Onu çok kullanıyorum. Gündemi twitter’dan takip etmek çok kolay oldu. Çok işime yarıyor. Zaten haber portallarının hepsini tararım.

Peki evde ne yapıyorsun hep müzikle mi uğraşıyorsun?

Yok canım. Eğer çalmam gerekiyorsa evet. Onun dışında sürekli müzik çalmam. Ya müzik kaydediyor olurum, ya bir şeyler arıyor olurum.

2012 için yeni albüm çalışması var mı?

Var aklımda bir şeyler. Onları hayata nasıl geçireceğimi düşünüyorum.

Film ve dizi teklifleri geliyor mu?

Çocuk filminde iyiydiniz. Geliyor. Dizi film tekliflerine çok sıcak bakamıyorum, çok vakit alan bir iş çünkü. Konserlerimi aksatırım. Ama tiyatrocu arkadaşlarımın oyunlarına katılmayı seviyorum.

Gözün normal gözüküyor ama resimlerde simetri yok!

Makina anlık yakaladığı için gözdeki kusuru da hemen yakalıyor. Herkes böyle diyor, gündelik hayatta. Garip bir asimetri durmuyor diyorlar. Ama ekran yakalıyor.

Sevgilin sana nasıl ayak uyduruyor?

Alıştı artık. O da aynı kafadan. Zaten alışmasaydı devam edemezdik. Evet hiç kolay bir adam olduğumu söyleyemem. İşi zor ama huyumu suyumu öğrendi artık. İşim varsa sessizlik isterim, düşünürüm, ortalıktan herkesin kaybolmasını isterim. Bütün bu huylarımı biliyor, anlıyor zaten suratımdan. “Ha senin gözler dönmeye başladı ben kaybolayım ortadan” diyor.

( 18.12.2011 tarihli Pazar Postası'ndan alınmıştır. )

Haberin Devamı